Kitabın tanıtımı İTO’nun Eminönü merkez binasında gerçekleştirilen toplantıda yapıldı.
Kubbe-i İstanbul kitabı, İstanbul’un üzerinde bir mihenk taşı gibi yükselen ve şehrin yüzlerce yıllık tarihsel, sanatsal, kültürel gelişimini gözler önüne seren kubbelerin yansıttığı ihtişam ve zarafeti okuyucu ile buluşturuyor.
Kubbe-i İstanbul, asırların yaşam öyküsünü tüm zenginliğiyle içinde barındıran ve İstanbul'un manevi iklimi ile kimliğini oluşturan kubbelerin anlamına şahitlik ediyor.
Kitapta mihrab, minber ve kubbede kullanılan hat işleri, iç bezemeler, nakışlar, kitabeler, mermer ve ahşap işleri, kalem işleri ve çinilerin sanatlarının en mükemmel örnekleri ifade ettiğine dikkat çekiliyor. Ayrıca her bir kubbenin ayrı ayrı sanatsal, kültürel ve tarihi olarak büyük önem taşıdığı vurgulanıyor.
“BU KUBBELER SADECE KUBBE DEĞİLDİR”
Tanıtım toplantısında konuşan İTO Başkanı Şekib Avdagiç, ticaret ile yayıncılığın birbirini besleyen ve tamamlayan unsurlar olduğunu söyledi. Avdagiç, İTO’nun bir varlık sebebi ticaret ise diğerinin kültür, sanat ve yayın olduğunu kaydetti.
"Kubbe" olarak adlandırılan hava savunma sistemlerinin ülkeleri korumak amacıyla yapıldığını ifade eden Avdagiç, "Bizim medeniyetimize göre şehirleri ve ülkeleri koruyan demirden yapılar değil imandan örülmüş, gerektiğinde şehit olmamızı sağlayan ve bize maneviyat veren bu kubbelerdir. Dolayısıyla çalışmamız bize bu gerçeği de bir kez daha hatırlatıyor." değerlendirmesinde bulundu.
Avdagiç, “İTO’nun 139 yıllık yayın zincirinin son halkası olan Kubbe-i İstanbul kitabı, İstanbul’un ruhunu yansıtan bir albüm. Biz bu kitapla 1453’ten beri İstanbul’a Türk ve Müslüman ruhunu veren, her biri mimari bir şaheser olan camilerin ve kubbelerinin altını çizmek istedik. Rutinleşip dikkatimizden kaçan kubbelerin, aslında İstanbul’un kimlik kartı olduğunu vurgulamak istedik” dedi.
Avdagiç, Kubbe-i İstanbul kitabında bir amaçlarının da İstanbul’a esas değer katanın ne olduğunun bir kez daha düşünülmesi olduğunu vurguladı. “Gerçekten İstanbul’a değer katan nedir?” sorusunu yönelten Avdagiç, şöyle devam etti: “Emsalsiz doğal güzelliği mi? İki kıtayı birleştirmesi mi? İstanbul’a esas değer katan unsur, 1453’ten itibaren bu şehirde inşa edilmeye başlanan anıtsal camiler ve ona ruhunu veren kubbeleridir. Kitabımızdaki fotoğrafları görünce siz de bana hak vereceksiniz: Bu kubbeler sadece kubbe değildir. Bu kubbeler, bir medeniyetin ifadesidir. Taşın ruha ve kimliğe bürünmüş halidir. Bu yüzden kubbelerden oluşan meşhur İstanbul silueti, ihtişamlı bir manzaranın ötesinde insanlık için bir umut iklimidir.”
GEÇMİŞTEN GELECEĞE KALICI MESAJ
Kubbe-i İstanbul ile geçmişten geleceğe kalıcı bir mesaj gönderdiklerini kaydeden Avdagiç, sözlerini şöyle tamamladı: “Ayasofya Cami-i Kebir’inden Sultanahmet Camii’ne, Nuruosmaniye’den Bayezid ve Fatih camilerine kadar onlarca cami ve kubbe, yüzlerce yıldır, medeniyet yürüyüşümüzün yol göstericisidirler. Olağanüstü mimarileriyle, muhteşem güzellikteki hat ve çini sanatlarıyla, mermer ve ahşap oymalarıyla birer başyapıttırlar. İTO olarak Kubbe-i İstanbul kitabıyla bir kez daha bu baş yapıtlarımıza sahip çıkıyoruz.”
Kitapta yer alan fotoğrafları çeken kitabın yazarı Ş. Levent Deniz de konuşmasında, Kubbe-i İstanbul kitabı ile ecdadın kurduğu bu büyük medeniyeti gelecek kuşaklara daha iyi tanıtabilmeyi amaçladığını kaydetti. Deniz, “470 sene payitahtlık yapmış olan İstanbul’un üzerinde yükselen yüzlerce kubbe, tüm şehri adeta ruhani bir atmosferle sararken minareler de büyük şair Necip Fazıl’ın dediği gibi birer şehadet parmağı misali göğe doğru yükselmektedir” ifadelerini kullandı.
Deniz, projede 51 camiye yer verdiklerini ve bunların sadece Osmanlı döneminde yapılmadığını belirterek, "Bu prestij kitapta, Cumhuriyet'in son döneminde yapılmış görkemli camilerin yanı sıra adı pek duyulmamış birkaç küçük camiye de yer verdik. Onların da bu kitap vasıtasıyla geniş kitleler tarafından tanınmasını arzu ettik." dedi.
Cami ve kubbelerle ilgili etkinlikte Mimar Sinan'dan bahsetmenin zorunluluk olduğunu vurgulayan Deniz, şunları kaydetti:
"Hepimiz onun ne kadar büyük bir mimar olduğunu biliyoruz. Bunu anlatmak için ona 'Koca Sinan' diyoruz. Kitabın metinlerini kaleme alırken çok sayıda eser okudum fakat burada Mimar Sinan'ı anlatacak doğru ifadeyi bulamadığım için bir yetersizlik hissetmeye başladım. Harvard Üniversitesi Sanat ve Mimarlık Tarihi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Gülru Necipoğlu'nun 'Sinan Çağı' eserindeki ifadeyi görünce bunun nedenini anladım. Mimar Sinan'ın döneminde yaşayan mimarlar kendisine 'Bilgi Adam' olarak hitap ediyorlarmış. Bu vesileyle Mimar Sinan'ı da bir kere daha saygıyla, minnetle ve şükranla yad etmiş olayım. Kitabımızın kültür sanat hayatımıza hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum."
Etkinlik kapsamında kitaptaki fotoğraflardan seçilen 41 eserin baskılarının yer aldığı sergi de fuaye alanında ziyaretçilerin beğenisine sunuldu.