İstanbul veya Anadolu...
Sanıyorlar ki Türkiye İstanbul’dan ibaret. Krallık sürdükleri, İstanbul’daki sırça köşklerinin dışında bir yer bilmiyorlar çünkü... Çünkü Anadolu, “taşra” onlar için.
Ekranlar İstanbul ile doludur, haberler, yollar, trafik, eğlence merkezi İstanbul içindir. Hükümetler eliyle devlet de her yatırımı, her yeniliği İstanbul’a yapar. Asma köprü, otoyol, deniz ulaşımı, dev gökdelenler, metro İstanbul’la tanışır ilk önce Türkiye’de... Sanayi adımlarını İstanbul’da atar. Taa İzmit’e, Adapazarı’na kadar gider İstanbul’un ayağı.
Niye? Neden hâlâ oraya ikinci, hatta üçüncü şehirler kurulmaya çalışılıyor? Ankara, Adana, Erzurum, Sivas, Gaziantep, Van, Antalya, Afyon niye yok bu hesabın içinde?
Niye hâlâ bankaları İstanbul’a taşımanın hevesi içindeler? Merkez Bankası’nı oraya taşımanın gayesi nedir? Holdingler niye orada? Söyleyin bana?
Anadolu, geriye kalan altmış milyonun yaşadığı yurt parçası. Niye hava durumunda ille İstanbul, Ankara ve İzmir verilir de diğerleri anılmaz? İlle bir felaket mi gerek Anadolu için?
Anadolu, kendi sessizliği içinde, kendi mâkûs talihini yenmenin mücadelesinde. Devletin katkısı ya yollarda, ya elektrik ya da suda... Sanayileşme, kalkınma bir ara devlet teşekküllerindeydi, vazgeçtiler, sattılar. Kime, çoğu yabancıya. Çimento fabrikalarını bile... Şeker fabrikaları bile üretemez oldu. Niye? Birileri mısır satsın diye... Gerisi bölge insanının cabbarlığına kalmış. Bakın illere.
Sanayi siteleri, mühendisleri kıskandıracak ustalarla doludur. Kurun fabrikayı, parça üretsinler! Kimi şehirler kristal şeker üretmenin kıvancı ile pazarda. Konya’ya, Kayseri’ye bakın. Organizelere bakın. Gaziantep kırmış zincirlerini. Yürüyen merdivenin, asansörün âleme kafa tutan teknolojisindeler. Isparta’ya bakın, gülü sanayi mamulü yapmış. Burdur, kendi halinde tüm Türkiye’ye, hatta dünyaya tarım makineleri satıyor. Hem de kendi Ar-Ge’siyle... İnanılmaz! Bilmem ne kasabasında insanı şaşkına çeviren atölyelerde silah üretiliyor. Ordu, fındığı çikolataya dönüştürdü. Kıyılarda yapılan tekneleri her babayiğit yapamaz. Karadeniz şaha kalkar azıcık destek verseniz. Ne İsrail’in Heronlarına, ne de ABD’nin nankör silah tüccarlarına muhtaç oluruz....
Kayseri, inadına mobilya, yatak merkezi. Ankara Siteler de öyle. Merdiven altı diye küçümsedikleri atölyeler, ne sanat şaheserleri üretiyor bilseniz. İnegöl’e ne demeli? Fuarlara düşkünlüğü, ürettiğinden emin oluşundan... Afyon derseniz, mermerin cillobunu üretiyor. Türkiye’ye mermerciliği öğrettiler. Denizli, tekstilde devrim yapmıştı.
Belâ musibet gelecek de mi hatırlayacağız Anadolu’yu? TÜSİAD’ı, medyası, cilveli sanatçıları, görkemli gösteri merkezleri, zırt-pırt ekrana çıkan medya maydanozları yoktur Anadolu’nun. Üniversiteleri de aristokrasi sınırındadır. Koca koca hocaları uçakla gelir gider derslere... Vilayetlerde önemli günlerde gösterir kendilerini. Bir misal vereyim.
Geçen gün, Habertürk’te Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nden bir Yrd. Doçent, deprem üzerine konuşuyor. Alim ve branşında yetkili olabilir. Beni bu hocanın çocuklarımıza ve halka örnekliği, kılığı kıyafeti, devlet memurluğu da ilgilendiriyor. Doçent de olsa Ordinaryus da olsa beni adamlığı, Cumhuriyete, Atatürk’e, devrim ve millî değerlere bağlılığı ilgilendiriyor. Van’a, Doğunun bu güzel bölgesine ışık tutması gereken bir bilim adamı. Halkı aydınlatması, örnek olması gereken kişi. Her şeyi ile. Ekranda konuşuyor. Siyahlar içinde, yaka bağır açık. Kungfu ustası gibi sakal ve bıyığı ile bir örnek.
Üniversitenin “özgür” ortamı sadece hocanın sakal ve bıyığında işliyor galiba? Çoğu böyle. Ya top sakallı, ya çember... Sonra başörtüsü sıkıntısı, çember sakal, top sakal, kot, boykot vesaire... YÖK’ün boğucu baskısı içindeki ilim adamları, özgürlüklerini “tip”leriyle değil de bilimiyle Anadolu’ya ne zaman çağ atlatacak Allah aşkına?