İstanbul Türklerin değil mi?
Evet, İstanbul’un Türklerin oluşu hâlâ kabul edilmedi. Yeniçağ’da okuyorsunuz. Bartholomeos, Fener Patriği oluşunun 20. yıldönümünü Florya’daki Atatürk Köşkü’nde 12 Kasım’da düzenlediği bir ayinle 30 kişilik bir grupla kutlamış.
Pasta kesmişler.
Şiir okumuşlar.
MHP Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan’ın konu ile ilgili sorusuna Meclis İdare Amirliği, “Yemek yediler, şiir okudular, ne var bunda” mealinde bir cevap vermiş. Oysa bunda çok şey var. Kimi milletvekillerinin de dile getirdikleri gibi, esas soru şu: “Ben, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak Meclis İdare Amerliği’nden aynı köşkte mevlit okutacağım, izin istiyorum” desem, bana izin verilecek mi? Yahut, bir Caferi Florya’daki Atatürk Köşkünde Kerbela’yı anacak ritüeller için müsaade talebinde bulunsa ona bu imkân tanınacak mı? Hiç zannetmiyoruz!
İşin içinde çok iş var dostlar.
Bir ara Rahmi Koç, işi gücü bırakmış Bartholomeos’un “Cihan Patrikliği” unvanını kabul ettirebilmek için gece gündüz çalışır olmuştu. Bartholomeos’un ellerinden öpen Sayın Koç’un İstanbul için de, “ilginç bir teklifi” vardı. 1997’lerden bahsediyorum.
“Boğaz’a Özerklik” diyordu, Koç, Milliyet gazetesine manşet olan röportajında. “İstanbul ve Çanakkale Boğazlarının tek bir idare altında toplanması gerekiyor. Bu çok önemli çünkü, şimdiki düzenlemede çok kişi karışıyor” ve ekliyordu:
“Özel bir kuruluş istemiyoruz. Özerk bir kuruluş istiyoruz!”
Rahmi Koç’un “Boğaza Özerklik” teklifi ile Bartholomeos’un “Cihan Patrikliğini” yan yana koyduğunuzda kafanızda nasıl bir İstanbul şekillenir, merak ediyorum. Nitekim aynı günlerde henüz sağ olan Türk Ortodoks Patriği Selçuk Erenerol’un kızı Sevgi Erenerol, Rahmi Koç’a, “Siz Atatürkçüyüm dersiniz. Peki bilmez misiniz ki Atatürk bunlara sadece azınlık statüsü vermiş ve bu statüye razı oldukları için yurt içinde kalmalarına müsaade etmiştir” diye sesleniyordu. Sevgi şimdi Silivri cezaevinde. Biz isterseniz, Rahmi Koç’un İstanbul için “Özerklik” istediği röportajdan alıntılar yapmadan önce Sevr’in birinci maddesinden kısa bir hatırlatma yapalım:
“.... İstanbul merkez olmak üzere İzmit, Bursa, Balıkesir, Çanakkale’yi de kapsayan Boğazlar Bölgesinde Türkiye’nin de katılacağı bağımsız bir yönetim oluşturulacak ve kendine özgü bir bayrağı olacak..” Ve devamla... “... Türk üyeler ancak danışma niteliğinde olan görüşmelerde oy kullanabilecekleri gibi, devletin bütçesini de bu komisyon düzenleyecektir. İstanbul yine resmen Osmanlı Devleti’nin başkenti olarak kalacak, padişah ve hükümeti bu barış anlaşmasının hükümlerine uydukları sürece burada oturacak, aksi takdirde tüm yetkilerden yoksun bırakılarak ellerinden alınacaktır..”
Rahmi Koç o aynı röportajda, “Boğaz’a Özerklik’in gerçekleşmesi için Dışişleri Bakanlığı’na gideceğiz, askere gideceğiz, devlet ve askeri erkâna anlatacağız bunu, ikna edeceğiz. Yanlış tarafımız varsa onlar söyleyecekler, biz de düzelteceğiz. Fakat kanun olarak Meclise gittiği zaman herhangi bir tepki gelmemesini arzu ediyoruz. Bütün parti başkanlarına gidip anlatacağız” diyordu.
Koç, bu işi burada bırakmış olamaz.
Ben İstanbul’la ilgili atılan her adımı, bu şehir için “Özerklik” adı altında Sevr’e dönüş niyetlerinin alttan alta ısıtıldığı hadiseleri hatırlamak durumda hissediyorum kendimi. Ve bu cümleden olarak...
Sayın Erdoğan’ın İstanbul için plânladığı “Çılgın Proje” yi hatırlıyorum. “İstanbul, artık içinden iki deniz geçen bir şehre dönüşecek” diye takdim ediyordu Erdoğan, “Çılgın Projesini”.. İstanbul bir bakıma Trakya’dan ve Anadolu’dan kopartılarak etrafı “denizden bir surlarla çevrili” bir başka ülke haline geliveriyordu.
Ve İstanbul için düşünülen, “Dünya Finans Merkezi” olması, yani bir bakıma “bağımsızlaşması” ydı. Dünya şehri, yani dünya devleti...
Kusura bakmayın...
Rahmi Koç gibi ne yaptığını bilen ve uluslararası derin ilişkileri olan bir şahıs İstanbul için “Özerklik isterse” ve birileri de İstanbul’u bir ada devleti haline getirip uluslararası finans merkezi yapmayı düşündüğünü ilân ederse; ben bu iki düşünce ve niyet arasında bir paralellik kurmadan edemem...
Ve bütün bunları İstanbul’u hâlâ “Kosntantinopolis” olarak gören ve kendini “Ekümenik Patrik” olarak ilân eden, kendi parasını bile basmış olan Barthohemos da talep ederse, ben Atatürk Köşkündeki ayinden ve ona rahatlıkla izin verenlerden biraz tedirgin olurum...