İstanbul niçin kurtulmalı?..
Ankara Büyükşehir Belediyesi'nde, Melih Gökçek döneminde yaşanan çarpıklıklarla ilgili vahim dosyalar meydana saçılmaya devam ediyor...
Saklanan "cip" iddiaları, yandaşlardan kiralanarak boş tutulan arsalar, depolardaki oyuncaklar, çürümeye terk edilen araç- gereçler ve Mansur Yavaş'ın deyimiyle daha neler neler?..
Peki, Ekrem İmamoğlu'nun elinden alınan İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ndeki (İBB) rezaletlere ne demeli?.. Baksanıza, vahim skandallar medyaya yansımaya devam ediyor...
Örneğin, İSKİ'de çalışan yöneticilerin neredeyse 3 katı kiralık aracın saltanatı İstanbul halkını şok ederken, tarikat ve cemaatlere aktarılan paraların haddi hesabı yok...
Skandallar yalnızca büyükşehirlere özgü de değil...
Anadolu'da; CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi ya da HDP'ye geçen AKP'li belediyelerdeki skandallar da deşifre olmaya devam ediyor...
Hele de Elazığ'ın Yazıkonak diye küçücük bir "belde"si var ki, Saadet Partili başkana 10,5 milyon borç bırakan AKP'li başkanın fatura ettiği eşyalar israfı anlatmaya yetiyor...
Yüz binlerce liralık kıyafet, tesbih, oyuncak, lokum, kayısı ve altın almış seçimi kaybeden belediye başkanı!!!
Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan'ın ortaya çıkardığı hayali personel saltanatı, AKP kadın kolları başkanının da belediyede istihdam edilmesi skandalıyla deşifre olmuştu...
Tüm bunların yanı sıra İzmir-Bayraklı'da, CHP'li belediye başkanının araç- gereç saltanatına son vermesi, AKP'li belediyelerde yaşanan skandallara ayna tutmuştu...
Makam araçlarını kaldıran CHP'li Serdar Sandal'ın belediyeye 45 günde iki milyon lira tasarruf ettirmesi, belediyelerde "israf" nasıl önlenir sorusuna da yanıt oldu...
23 Haziranın asıl kaygısı!..
AKP'li belediyelerde son yıllarda yaşanan "saltanat" anlayışı tüyü bitmemiş yetim hakkının nasıl tarumar edildiğini gösterirken, ortaya saçılan onlarca vakanın henüz başlangıç olduğuna dikkat çekiliyor...
Yeni seçilen muhalif belediye başkanları, AKP'den devraldıkları kurumların röntgenini çekmeye devam ederken, hiç kuşkunuz olmasın önümüzdeki haftalarda Mansur Yavaş'ın da dikkat çektiği gibi, daha çok büyük skandalların deşifre olması kaçınılmaz görünüyor...
İşte burada; İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçiminin niçin iptal edildiği sorusuna odaklanmak gerekiyor...
Ekrem İmamoğlu'nun kısa dönem yürüttüğü başkanlığı sırasında bile İstanbul halkını sarsan olayların ortaya saçılması, 25 yıldır Erdoğan'ın arkadaşlarının denetiminde olan bir belediyede yaşanmış nice skandalların tek tek deşifre olacağı anlamına da geliyor!!!
Yineliyoruz ki; aslında AKP, bir belediye başkanlığı koltuğunu kaybetme endişesinde değildi...
Asıl korku başka!.. İBB'de, bilgisayar verilerinin kopyalanmasının engellenmesi de gösterdi ki, asıl sorun 25 yılda belediye kaynaklarının nasıl yağmalandığı, kimlere aktarıldığı, buralardan kimlerin zengin olduğu, hangi kanunsuzlukların örtbas edildiğine ilişkin kaygıdır...
Aslında seçimi iptal ettiren panik, karanlığın aydınlancağı kaygısıdır...
23 Haziran'da İmamoğlu'nun seçilmesiyle ülke genelinde elbette bir rahatlama yaşanacak...
Ancak en önemlisi, tüm Türkiye'nin malı olan devlet kaynaklarının peşkeşine izin verilmeyecek olması ve trilyonlarca liralık bütçenin daha doğru kullanılacağı beklentisi…
Toplumun önemli bir bölümünün işsizlik, pahalılık, açlık ve sefalet çıkmazında ciddi sıkıntılar yaşadığı bir ülkede, en az 10 bakanlıktan daha fazla bütçeye sahip İstanbul Belediyesi'ne sahip çıkmak Türkiye'ye sahip çıkmaktır...
Sandığa işte bu kaygıyla da gitmek kaçınılmazdır...
Önkibar'dan korkan karanlık!..
Bazı olaylar vardır ki; "hedef" alınan insanlar ve yaşanan karanlıkla birlikte, ülkenin gidişatı konusunda da şaşırtıcı ipuçları verebilir...
Hiç kuşkusuz tuhaf ve karanlık bir gidişattır bu ve sonu da hiç kimse için iyi olmayacaktır...
Meral Akşener'in evinin önünde toplanan tehdit, Kılıçdaroğlu'na yönelik iğrenç saldırı, Yeniçağ yazarı Yavuz Selim Demirağ'ın evinin önünde darp edilmesi, Antalya'da gazeteci İdris Özyol'un dövülmesi ve önceki gün de yazar arkadaşımız Sabahattin Önkibar'a yapılan alçak saldırı...
Yukarıda dikkat çektiğimiz karanlık bellidir... İşte tüm bu olayların faillerinin serbest kalması, saldırıdan daha tehlikeli bir süreçtir ki, hem eşkiyaya cesaret verir, hem de devletteki başıboşluğu utanç verici biçimde gözler önüne serer...
İşte böylesi bir korku süreci devam ederse, ortada ne hak ve adalet kalır, ne de kamu düzeni...
Yani, insanları kendi önlemlerini almaya da zorlayan bir kaotik süreç başlar ki, memleket eşkiyalara kalır...
Peki, Sabahattin Önkibar niçin saldırıya uğradı?.. Çünkü Önkibar millidir, vatanseverdir, yüreklidir...
Yazıları ve konuşmalarıyla sözünü sakınmayan Önkibar, "doğru söyleyeni dokuz köyden kovulur" çarpıklığının kurbanı bir gazeteci olarak yazacak gazete, konuşacak televizyon bulamasa da, sesini duyurmak için çırpınmaktadır...
Önkibar'ı evinin önünde linç etmeye kalkan saldırganlar hangi karanlık odaklardan cesaret aldılarsa, belli ki ondan çok korkmuşlar...
Hiç kuşkunuz olmasın, Önkibar'ı öldürmeye çalışanlar da, daha önceki saldırılarda kullanılan hazır kıtaların elemanlarıydı...
O halde, "muhalif gazetecileri susturmak için hazır kıtalar mı oluşturuldu" sorusunu bir kez daha yinelerken, gazeteciliğin sansür-ambargo ve yandaş medya kıskacında eritildiği bir süreçte, sayıları az kalmış muhalif yazarların eşkiya yöntemiyle susturulmaya çalışılması hiç de iyiye işaret değil...
Üstelik bu tür olaylar demokrasi ve basın özgürlüğü açısından derin bir yaraya yol açar ve bu yaranın öfkesi eşkiyayı sokağa salanları da boğar!!!
Sabahattin Önkibar'a geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz...