İstanbul Devlet Opera ve Balesi Müdürü: En büyük amacımız Türkçe eserleri sahnelemek

İstanbul Devlet Opera ve Balesi Müdürü: En büyük amacımız Türkçe eserleri sahnelemek

İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin sahnelediği II. Mehmet (Maometto II) Operası, geçtiğimiz cumartesi Atatürk Kültür Merkezi- Türk Telekom Opera Salonu’nda yaptığı prömiyer ile sanatseverlerin hayranlığını kazandı.

Röportaj: Mayis ALİZADE

Eser romantik dönem opera literatürünün en önemli bestecilerinden Gioachino Rossini ve librettist Cesare della Valle tarafından kaleme alınan, Türklerle ilgili operalar içindeki en önemlilerinden biri olma özelliğini taşıyor.

Sanatseverlerin yoğun beğenisini kazanan ve ayakta alkışlanan eser; 28 Şubat, 2/6 Mart, 2/4 Mayıs 2024 tarihlerinde, Atatürk Kültür Merkezi – Türk Telekom Opera Salonu’nda seyirciyle buluşmaya devam edecek.

***

Biz de bu vesileyle İstanbul Devlet Opera ve Balesi Müdürü ve Sanat Yönetmeni Caner Akgün ile bir röportaj gerçekleştirdik. Akgün, Yeniçağ’ın sorularını yanıtladı.

Yeniçağ: Göreve atandıktan kısa süre sonra önemli bir operanın sahnelenmesi işine soyunmuşsunuz. Neler söylemek istersiniz?

Akgün: İstanbul Devlet Opera ve Bale Tiyatrosu, Rossini’nin İkinci Mehmet operasını sahneliyor. Tarihimizin önemli şahsiyetlerinden olan Fatih Sultan Mehmet, 1470 yılında Eğriboz kuşatması esnasında Bizans valisi Erisson’un kızı Anna’yla bir aşk hikâyesi yaşıyor. Bu opera da o aşk hikâyesini yansıtıyor. Tarihsel bir kahramanın bu tür yönünün hikâyeleşmiş olması da çok ilgi çekicidir. Bizim seyircilerimizin yaş ortalaması da düşük. Hem gençlerimizin hem de orta yaş seyircilerimizin Fatih Sultan Mehmet’i farklı bir açıdan tanımaları çok ilgi çekici. Bir İtalyan libretto yazarıyla bir İtalyan bestecinin bu tür bir değeri bizim için işlemiş olması başka bir ilginç olaydır. Biz de bu bağlamda hem sanatçı hem de yaratıcı kadrosunda İtalyan-Türk ortaklığı gibi bir köprü yarattık. Alessandro di Marto çok önemli bir orkestra şefi. Kendisi bizim orkestrayla çok güzel geleneksel bir çalışma yaptı. Bu stil çalışmasının ardından Renato Bonoito, o da yönetmenimiz, ülkemizin yetiştirdiği ışık, dekor, tasarımcılarıyla birlikte eseri sahneledi. Yani burada bir ortaklık var. İstanbul’un köprü yapısı gibi bu eser de İtalya ile Türkiye arasında bir köprü oldu.

Yeniçağ: İtalya derken Milano operasını mı kastediyorsunuz?

Akgün: Bu eser ilk kez 1820’de Napoli’de oynandı. Napoli’den İtalya’ya, oradan da dünyaya yayılarak evrensel nitelik kazanmış bir sanat eseridir. 2018 yılında tenor Paolo Erisso, Mert Süngü ile birlikte bunun DVD’sini ve CD’sini doldurdu. Uluslararası boyutta bir sanatçımız. Aynı zamanda Fatih Sultan Mehmet rolünde izleyeceğiniz Burak Bilgili de uluslararası boyutta bizi gururla temsil eden bas baritonlardan birisi. Bizim sanatçılarımız da evrensel boyutta önemli. Biz bu sanatçılarla Atatürk Kültür Merkezi’mizin imkânlarını geniş şekilde kullanarak ortaya dünya çaplı bir prodüksiyon çıkardığımıza inanıyoruz.

Yeniçağ: Türk opera sanatında bu bir başlangıç mı yoksa yeni bir aşama mı? Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Akgün: Devlet Opera ve Bale Genel Müdürlüğü her zaman büyük işlere imza atmayı başarmıştır. Biz bir fabrika gibiyiz, sahnede gördüğünüz herşeyi biz imal ediyoruz. Marangozumuzdan boyahanemize, peruklarımıza, kunduramıza kadar her şeyi biz imal ediyoruz. Sanatçıları da ülkemiz yetiştirmiştir. Bundan daha büyük gurur olamaz. Zaten Devlet Opera ve Bale Genel Müdürlüğü’nün amacı da çalışmalarını bu doğrultuda sürdürmektir.

Yeniçağ: İtalya’yla daha önce iş birliğiniz olmuş muydu?

Akgün: Tabii ki. İstanbul Devlet Opera ve Balesi 1960 yılında çalışmalarına Şehir Tiyatrosu’nda Toska’yla başlamıştır. Kurucumuz Aydın Gün. O yıldan bu yıla devam eden ve bütün dünyanın çevresiyle bağlantı kuran Türkiye’nin en büyük kültür ve sanat kurumudur.

Yeniçağ: Nazım Hikmet’in Bir Aşk Masalı piyesine bestelenerek ilk kez 1972 yılında Leningrad’da sahnelenmiş Muhabbet Efsanesi Balesi 1970-80’li yıllarda Türkiye dahil dünyanın yetmiş yedi ülkesinin tiyatrolarının repertuvarlarında kendine yer bulmuştur. Bu tür eserleri de yeniden sahneleme düşünceniz olur mu?

Akgün: Bizim en büyük amaçlarımızdan bir tanesi kendi edebiyatımızı, tarihimizi ve varoluş felsefemizi ortaya çıkaran eserleri sahnelemektir. Nazım Hikmet, Orhan Veli, Yaşar Kemal, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar kim olursa olsun, Yunus’tan Mevlana’ya kadar hepsi bizim değerlerimizdir. Zaten Türkçe eserleri sahnelemek en büyük amacımızdır.

182b24ae-2a25-4609-b512-f78e697b4615.jpg

Yeniçağ: “Kendi değerlerimiz” derken Şark’ın ilk operasının 1908’de Bakü’de sahnelendiğini bir daha hatırladım. Muhammed Fuzuli’nin Leyla ile Mecnun manzum romanına yirmi üç yaşındaki genç besteci Üzeyir Hacıbeyli’nin bestelediği opera. Bu opera zaman zaman Azerbaycan’dan getirilerek bir geceliğine sergileniyor ancak daimi repertuvarda bulunmuyor. Bu gibi eserleri daimi repertuvarınıza dahil etmeyi düşünüyor musunuz?

Akgün: Tabii ki. TÜRKSOY yapısının olduğunu biliyorsunuz. Türk Cumhuriyetleriyle iletişimimizi kuruyorlar. Kültür Bakanlığı’mızın o ülkelerle yakın ilişkileri vardır.

Yeniçağ: Yani Nazım’ın piyesine Azerbaycanlı besteci Arif Melikov’un bestelediği Muhabbet Efsanesi balesini de yeniden İstanbul’da seyredebileceğiz diyorsunuz.

5515f985-8c76-4e86-8562-1710d7041892.jpg

Akgün: Biz Süreyya Opera sahnemizi bu amaçlı bir merkez haline getirmeyi hedefliyoruz. Ayrıca belki ileride Türkçe Şarkı Söyleme Merkezi de kurabiliriz. Tabii ki seve seve. Olur, neden olmasın?