Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Agah Oktay GÜNER
Agah Oktay GÜNER

İstanbul ah İstanbul!

İstanbul Eyüp Ziraat Odası’nın düzenlediği bir toplantı vesilesiyle bu aziz şehri bir kere daha gördüm. İçim yandı. İstanbul bu sefer bizden biraz daha kaymıştı. Kimliğini; geçmiş iktidarların tırmaklayıp şahsiyetinden parçalar söktüğü bizim İstanbul, bu devirde de zulümlerin en büyüğüne uğradı. Kimliği değiştiriliyor, kubbeler şehri gökdelenler şehri oluyor... Aziz Yahya Kemal’i rahmetle anarak onun mısralarını hatırladım:
Kopmuşuz bizler o öz varlık olan
manzaradan.
Bahseder gerçi duyanlar bir onulmaz
yaradan;
Derler: İnsanda derin bir yaradır köksüzlük;
Budur âlemde hudutsuz ve hazîn öksüzlük.
Evet İslam-Türk medeniyetinin güzel İstanbul’u ne yazık ki Manhattın vari bölgelerin yer aldığı bir şahsiyetsiz şehre dönüştürülüyor. Yamuk, zevksiz gökdelenler, minareleri kubbeleri yutan devler gibi ayakta.
İslam mimarisinde hiçbir bina, minarelerin şerefesini aşamaz. Buradaki ince ve ilâhi üslubu iyi görmek zorundayız. Allah’ın huzuruna davet şerefeden yapıldığı, ezanların güzelliği mikrofonların katletmesine terk edilmediği için o kutlu asırlarda bu ölçüye dikkat edilmiştir.
Ne yazık ki bu gün Vahhabiler Yüce Peygamberin mübarek kabrinin civarına gökdelenler inşa ediyor, Resul-u Ekrem aşağıda yatarken onlar gökdelenlerde insani ve hayvani her türlü ihtiyaçlarını defedebiliyorlar. Bunu bizim Müslümanlığımızın edeb ve haya anlayışıyla bağdaştırmak mümkün mü? İşte bu hassasiyetle ecdadımız camileri, İstanbul’un hakim tepeleri üzerine kurmuştur.
İstanbul sade bizler, Türkler için değil bütün İslam âlemi için kutsal bir şehirdir. Şehir medeniyetin çekirdeğidir. Medeniyet kültür dediğimiz yaşama üslubunun maddi eserlerle belli bir coğrafyada vücud verdiği güzelliklerin bütünüdür. Bir ülkenin aydınları ilmi, fikri derinlikleri ölçüsünde medeniyet sancısı duyar. Nasıl ki Vahhabi, Osmanlı kışlasını yıkmayı, Osmanlı tren istasyonunu yerle bir etmeyi, Kâbe’yi çevreleyen Osmanlı hatlarını parçalamayı bizim iman anlayışımızın düşmanlığı gereği ilk iş bilmişse, günümüzde küreselleşme adı altında dünya çapında sürdürülen soygunun bizdeki sırtlan karakterli kapitalistlerinin doymak bilmeyen, kâr sınırı tanımayan kör ihtiraslarının sonucu yurdun her köşesi ve öncelikle İstanbul taş yığını haline getiriliyor.
Sultanahmet Camii’nin iki minaresi arasından görünen gökdelenler bizim kültür emperyalizminin gönüllü kölesi aydınlarımız için hiçbir şey ifade etmez. Ne var bunda der geçer ama Yahya Kemal’i bilen Ahmet Hamdi Tanpınar’dan nasip almış, Nihat Sami Banarlı’yı okumuş İstanbul’la ilgili şiirler okunduğu zaman gözleri buğulanmış münevverlerimiz için bu tablo gözyaşıdır, hicrandır.
Tanzimat’tan beri millet olarak belimize vurulan kazma; müessese, kurum, kavram ithal etme talihsizliğidir. Modernleşme adına yapılan sayısız yanlışların zincirine şimdi gökdelen eklenmiştir. Gökdelenle vur kaç zihniyetinin zalimleri, doymak bilmeyen kâr ihtiraslarını tatmin için her türlü rezilliği yapmakta, haramın zirvesine çıkmaktadır. Türkiye ne yazık ki günü birlik olayların, havadis düzeyinin üstünde değerlendiremediği terörün idrakleri dondurmuş halinde derin, büyük, köklü düşünceye, fikre, hissedişe eremiyor. Aziz Sâmiha Ayverdi’nin İstanbul Geceleri’nde, Boğaziçinde Tarih’inde anlatılan bir İstanbul var. Bu İstanbul’u kavramak, kaybettiğimiz büyüklüğün sırlarına ermektir...
İstanbul yıkılmadan önce örtüldü. Vatan çocuklarına atalarının büyüklük sırlarını söyleyecek bütün eserleri, dev antrepolar, yüksek binalarla örttüler. İstanbul’un imar faaliyetine merhum Adnan Menderes başlayınca büyük edebiyat tarihçisi Nihat Sami Banarlı özetle şöyle bir mektup yazar: “Siz imar faaliyeti içerisinde tarihi eserlerimizin etrafını açacağınızı beyan ettiniz. Buraları bir kısım unsurlar tarafından özellikle kapatılmıştır. Siz bu perdeleri yıkar, vatan evlatlarını, tarihi iftiharlarıyla buluşturursanız, canınıza kastedeceklerdir! Lütfen bu hatadan uzak durunuz. Türkiye’de böylesine bir tarih açılımı için henüz zaman erkendir.” Merhum Banarlı’nın, Aziz Hocamın bir özel sohbette bana emanet ettiği bu sırrı siz değerli okuyucularıma açıklıyorum.
Vatan coğrafyası, kapitalist sermayenin kör kazanç ihtirası uğruna talan ediliyor. Buna bütün sivil toplum kuruluşları, üniversiteler, okuyan, anlayan ve yazan insanlar hayır demelidir. Aksi halde bu coğrafyanın tarih birikimini, güzelliklerini kaybedeceğiz. İçine düştüğümüz gafletten kurtulmalıyız. Unutmayalım; “Gaflet daha keskin bir düzelme için hazırlıktır...”

Yazarın Diğer Yazıları