Issız vatan
Bu yazı size ulaşana kadar yenileri eklenmezse en son 3 şehit -daha- verdik Cizre'de.
"3","2", "1", "5" diye anmaktan vazgeçip de, her birinin "adlarını" kazımadığımız sürece şu balık hafızalarımıza;
Her birinin bir adı olduğunu,
O adı koyan ana-babasının olduğunu,
O ada kim bilir ne anlamlar yüklemiş sevdikleri olduğunu,
Ve o adın eksildiği evlerin, ocakların, sokakların, hayatların kocaman bir boşluğa denk düştüğünü artık yeryüzünün bütün haritalarında; anlamadığımız sürece...
Yani hızla boşaldığını aslında vatanın; "ıssız vatan"a dönüştüğünü, tenha, sahipsiz, bir başına, kaderi rüzgârın insafından medet umar hale geldiğini göremediğimiz sürece, "hep birlikte içimizin yanması" asla mümkün olamayacak galiba bu topraklarda; birbirimizi anlamamız da, anlaşmamız da...
Birkaç hafta önce televizyon haberlerinde gördüm; Van'daki, Cizre'de devletin PKK terör örgütüne yönelik operasyonlarını protesto eyleminde gözaltına alınan çocuğun, kendisi gibi eylemci annesi, oğlunun götürüldüğü polis aracının önünde yerden yere vuruyordu bedenini:
- Benim oğlumu götüremezsiniiiiiiiiz...
Polislerin yakalarına, paçalarına sarılarak avazı çıktığı kadar bağırıyordu:
- Oğlumu almadan gitmeeeeeemmm... Oğlumu verin banaaa...
Hani "insani boyuttan bakma fakiri" sayılıyor ya "bizim mahalle", "insani" boyutundan bakayım dedim meseleye. Öyle evirdim yok, böyle çevirdim ı-ıh, bir türlü aklıma aldıramadım:
Sen anasın... Senin doğurduğun evlat... Ve fakat operasyon yapılmasın diye kendini canlı kalkanı haline getirdiğin PKK'nın alçakça katlettikleri mantar! Yerden bitiyorlar! Askeri, polisi, yaşı dolmamış bebesi; daha 20'sindeki Necati çöpsüz üzüm!
Senin "suçlu" oğlun dokunulmaz olacak; Bucalı Necati de senin oğlun gibi dokunulmadıkça azanlara yem olacak "vatan görevi" deyip gittiği bir ucunda memleketin...
Yok ya!
Vay efendim bütün bunlar Tayyip Erdoğan'ı "başkan yapmak" üzere kurgulanan bir tezgahmış aslında "terörle etkin mücadele" bir nevi "başkanlık bileti"ymiş...
Ee?
Terörle mücadeleden mi vazgeçelim!
Ben de 7 Haziran'dan başlayarak PKK'nın yeniden sahaya sürülmesinin, Türkiye için öngörülen "yeni rejim" ve "yeni harita" ile doğrudan doğruya ilgili olduğunu düşünüyorum.
Da...
Sonuç?
"Aman millet PKK'nın gazabından Erdoğan'a sığınmasın" diye Güneydoğu yakılıp yıkılmıyormuş gibi mi davranalım?
Bir başka siyasal adres kendisini "sığınağa" dönüştürseydi, dönüştürseydi de mahkûm etmeseydi milleti kimsenin başkanlık hayallerinin malzemesi olmaya madem!
Erdoğan her nevi millî refleksi ustalıkla kendi hanesine "sayı" olarak kaydetme kabiliyetine sahip diye sesimizi mi kısalım; aman milliyetçilik yükselmesin!
Milletin omzunda şehit cenazeleriyle gittiği sandıkta bile "PKK'yla müzakere"cilere yenilmek gibi eşsiz bir başarıya imza atmasaydı "terörle mücadele"den yana olan siyasi partiler madem!
Bütün bu kanın, gözyaşının, devletin bölünmez bütünlüğünün tehlikeye girmiş olmasının, muhalefeti "Sivas'ın ötesine geçemiyorlar" diye ti'ye alırken PKK'nın Fırat'ın berisine geçmesinin müsebbibi olanlar filmin sonunda bütün bunlardan sorumlu değillermiş gibi "kahraman" ilan edilecek diye, ne diyelim yani;
"Aman terörle mücadele etmeyin, açılımı buzdolabından indirin de millet gerçek niyetinizi anlasın" mı diyelim!
İyi, güzel de bu zihniyetin devletin bütün kurumlarında tek başına egemen olmasının müsebbini kim?
Bir ona mı bir şey demeyelim!
Bilerek-bilmeyerek, kandırılarak, aldatılarak yahut gönüllü olarak, rızayla veya tehdit-şantaj altında her ne sebeple, her ne şekilde olursa olsun PKK'nın Türkiye Cumhuriyeti Devleti topraklarını işgal gücüne kavuşmasının tartışmasız bir numaralı sorumlusu AKP iktidarlarıdır.
Ama...
Bu sorumluluğun yüklediği vebal neyse onun yarısı da -en azından benim gözümde- "görünen köy"ü gösteremeyen, oraya gidiş yollarını kapatamayan, velhasıl AKP'yi frenleyemeyen muhalefetin omuzlarındadır.
Van'da "oğlumu verin" diye yırtınan o kadın gibisiniz bazen;
Size dokunulmasın gerisi tufan!
Peki Necati'nin annesi ne olacak? O kimin yakasına yapışacak? O kimden geri isteyecek evladını? Topraktan mı? Geri verir mi ki?