İsrail haber ajansını kıskandırdı

Başlığı atan Haaretz olsa anlayacağım; Türk Devletinin haber ajansı atınca ünlemler uçuşuyor kafamda:

"İsrail, Suriye'den atılan uçaksavar füzesinin vurulduğunu duyurdu."

Nasıl yani?

Suriye'ninki "uçaksavar füze"yse; zaten "savması" icap eden bir "saldırgan düşman uçağı"na karşı atılmış demek değil midir bu!

Suriye'nin, ülkesini "savunma"sını, İsrail'in diliyle, sanki İsrail'e dönük bir saldırı varmış da İsrail'in yaptığı sadece bunu önlemekmiş gibi algılanmasını sağlayacak şekilde vermek niye?

Ama Allah razı olsun...

İsrail Ordusu'nun açıklamalarından sonra...

İsrail tarafında "herhangi bir hasar ya da can kaybı yaşanmadığı" müjdesini(!) paylaştıktan sonra lütfedip Suriye haber ajansının da açıklamasını paylaşmışlar:

"Hava savunma sistemlerimiz Şam'ın batı kırsalında düşman hedeflere karşılık verdi."

Satır arasında, vermemiş olmamak için verildiği öyle belli ki...

Merak ediyor insan:

Madem hem İsrail'in, hem de Suriye'nin yaptığı açıklamalar elinizde; başlığı neden Suriye'nin değil de İsrail'in ağzından verdiniz?

Daha doğru olanı...

Neden "kendi dilinizle" vermediniz?

Bir de "tespit"te bulunmuşlar sonunda:

"İsrail, iç savaşın başladığı 2011'den bu yana zaman zaman Suriye ve Golan Tepeleri'nden topraklarına roket atıldığını ileri sürerek, İran destekli Hizbullah güçlerine ve rejime ait askerî noktalara saldırılar düzenliyor..."

Sanırsın bahsettiği İzlanda gibi bir coğrafya da İsrail de işte mecburen, hiç istemeye istemeye, zorunda kaldığı için uğradığı saldırılara cevaben saldırıyor Suriye'ye...

Yahu Golan Tepeleri dediğin yerde, bu İsrail 50 yıldır işgalci değil mi?

Ne diyeyim;

İsrail'deki haber ajansları alsınlar, okusunlar, 7 gün 24 saat İsrail'e sözüm ona "van münit" çeken bir ülkede, İsrail lehine subliminal mesaj nasıl verirler öğrensinler....

Doğru söze ne denir?

"Uzaydan kutuplara sınır tanımıyoruz" demiş; eh doğru, hiçbir sınır tanımıyorsunuz!

Olmuyooor... Olmuyooor...

Siyasetçi, "FETÖ" diye adlandırılan yapının ordudaki, emniyetteki, yargıdaki uzantılarına erişilmiş olmasının, buralardaki sızıntının konuşuluyor olmasının yetersiz olduğunu söyleyip, siyaset alanındaki "FETÖ" yapılanmasına karşı suskun kalınmasını eleştirirken, "bunun üzerine gidilmesini" talep ederken, hemen yanında eski bir "Gülen yağdanlığı" oturuyorsa, düzenlediği toplantıda "Pensilvanya'yı türbeye çevirengiller"in medya ayağına mensup kadın başköşede ağırlanıyorsa, ihanetin "medya ayağı" adeta himayeye alınıyorsa; olmuyor işte... Olmuyor...

SORU-YORUM

Madem, "Çok konuşan siyasetin bu konuda suskun" olmasından rahatsızlık duyuyorsunuz, madem "FETÖ'nün siyaset ayağının konuşulmasını istediğinizi" söylüyorsunuz, bu yönde verilen önergeleri niye reddettiniz? Niye bu konunun, en çok konuşulması gereken yerde, TBMM'de konuşulmasını engellediniz?

Bu nasıl gazetecilik?

Gazete demeye dilimin varmadığı "şey"in Ankara Temsilcisi, katıldığı basın toplantısında, karşısındaki siyasi lidere soru soruyor dün. Soruya başlama şekli şöyle:

- Ne hikmetse PKK'ya laf söylemeyen...

Soru mu, yorum mu, yönlendirme mi?

Soru mu, provokasyon mu?

Soru mu, hedef göstermek mi?

Böyle gazetecilik mi olur?

Sen sorunu sor, "ne hikmetse"sini de bırak cevabı veren söylesin...

Sonra kime "operasyon" çekiyorsun o küçücük beyninle; topluma mı yoksa sorunun muhatabına mı?

"Bu iş iyice ayağa düştü" diyoruz ya, değil; ayağın da altına düştü.

Acı suda kıstırılmış balıklar gibi...

"Demokles'in Kılıcı" sadece iktidar açısından "olağan şüpheli" durumunda olanların değil herkesin tepesinde sallanmaya başladığı için eskisi gibi rahat paylaşamıyorum sizden gelenleri;

Özellikle belirtilmemişse isim yazmamaya, kendime saklamaya özen gösteriyorum mesela.

Onlardan biri... Dün, medyanın maruz kaldığı boğma tellerinden bahsettiğim yazıdan sonra mesaj atan, izni olup olmadığını bilmediğim için adını vermeyeceğim Emekli İlköğretim Müfettişi okurumuzun trajik benzetmesi:

"Çocukluğumda balık tutmak için önünü çevirdiğimiz suya, dere kenarında yetişen bir otun acı suyunu verirdik. Canı yanan balıklar, nereden temiz su sızıyorsa oraya yönelirlerdi, can havliyle... Onlar gibi... Gözlerimiz yanıyor, oksijen biraz!"

Acı suda kıstırılan o balıklardan farkımız yok sahiden de...

Yazarın Diğer Yazıları