"İspat edilemeyen suç"a müebbet!

Aslen kendi makam-mevki ve menfaatlerinden gayrı hiçbir şeyi umursamayan "sözde millete hizmet"çi siyasilerin dünyayı değiştireceği havasında servis edilen kulislerinden çok uzaklarda, ülkenin dört bir yanında, belki dört bin ayrı ve "gerçek" acı çekiliyor aynı anda.

Askerî lise ve akademideki eğitimi sırasında "şok mangası" işkencelerine uğrayan...

Çok başarılı bir öğrenci olarak ve çok yüksek puanlarla girdiği askeîi okulları, yılsın da bıraksın diye notları düşürülerek güç bela bitirebilen...

Kardeşi bütün testleri birincilikle geçtiği halde mülâkatla elenerek Harp Okuluna alınmayan...

15 Temmuz'da okuldan çıkmak için izin istediği halde komutanları tarafından "bekâr" olduğu gerekçesiyle gece nöbete kalması istenen...

O gün atanan okul komutanı tarafından "terör eylemi olduğu" ve "sıkıyönetim ilan edildiği" yalanlarıyla okuldan çıkarılan,

Ve fakat dışarıya çıktığında "bu işte bir gariplik olduğunu" fark edip, vatandaşa ateş açmak şöyle dursun, onları açılan ateşten kurtarıp sağ salim evlerine kadar ulaştıran ve bu kurtardığı vatandaşların tanıklığıyla onaylanan...

Soruşturma ve yargılama boyunca, hakkında ne ByLock, ne Eagle, ne Bank Asya, ne herhangi bir cemaat okulu, dershanesi; FETÖ'ye iliştirilmesine yol açabilecek hiçbir "sebep" dahi bulunmayan...

Ve fakat bütün bunlara rağmen "müebbedi" istenen Kuleli Askerî Lisesi'nde görevli Üsteğmen Mustafa Paycı'nın hikâyesinden daha önce bahsetmiştim size.

10 Aralık'ta Paycı hakkındaki ilk hükmünü verecek mahkeme.

Genç subayın, karara dört gün kala çok temel bir sorusu var:

"Beni hangi delile dayanarak örgütle iltisak ve irtibatla suçluyorsunuz?"

"Delilsizlik" dolayısıyla koskoca "Ergenekon" yaftalı kumpasın çöktüğü şu günlerde manidar bir çığlık değil mi?

***

Sanık er'ler hakkında "gerçek saklanarak tatbikat diye aldatılarak kışladan dışarıya çıkartıldıkları, mutlak bir emir-komuta içerisinde kaldıkları, bazı vatandaşlara su verip, tuvalete götürdükleri" gerekçesiyle beraat istenirken, aynı durumdaki oğullarının sadece "subay" olduğu için ayrılmasına isyan ediyor Paycı'nın annesi:

"Benim oğlumdan gerçekler saklanmamış mı? Tatbikat ve terör eylemi diye aldatılmamış mı? Mutlak bir emir-komuta sistemi içinde değil mi? Okul dışına çıkartıldıktan sonra bırakın kendi inisiyatifi ile darbeye destek olmayı, 5 vatandaşa bizzat yardım etmiş ve yanında bulunan uzman çavuş ve askerlerine ateş etmeme emri vermiştir. Oysa oğlum için kayda geçen bu kadar vatandaş ve asker ifadesinin hiçbirinden bahsedilmemiş, üstüne bir de ceza alması istenmiştir. Mahkeme bu şekilde ceza verirse açıkça ayrımcılık yapmış; erler için istenen beraat gerekçesi oğluma uygulanmamış olacaktır."selcan-018.jpgCHP'li vekilden "o poz"a belgeli cevap...

Geçtiğimiz haftayı, CHP Milletvekilleri Fatma Kaplan Hürriyet, Özgür Özel ve Ömer Fethi Gürer'in, "ambargoyu deliyoruz" diyerek THY uçağında, ellerinde Birgün, Sözcü, Cumhuriyet ve Evrensel gazeteleriyle verdikleri pozun "ayrımcılığı eleştirirken başka bir ayrımcılığa imza atmak" olduğunu söyleyip, bu tutumu eleştirerek bitirmiştim.

Cumartesi sabahına, CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in, 12 Ekim 2018 tarihli soru önergesinin metnini yolladığı mesajla uyandım.

Spontane gelişen o poz, "kasıtlı bir seçim"den değil, o gün, yanlarında sadece o gazetelerin bulunmasından kaynaklanmış.

Gürer'in, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'ın cevaplaması istemiyle verdiği ve sadece o gün fotoğrafladıkları değil "muhalif" diye ötekileştirilen diğer gazetelerin uğradığı haksızlığı da dillendirdiği soru önergesi metninin, ilgili kısmı şöyle:

"THY'de, bedelsiz, yolculara dağıtımı sağlanan gazeteler içinde, talep olmasına karşın Sözcü, Birgün, Cumhuriyet, Evrensel, Yeniçağ, Korkusuz, Yeni Asya gibi gazeteler neden verilmemektedir? Bu konuda bir yasaklama mı vardır?"

Ele verir öğüdü kendi keser söğüdü olmasın; kendimiz için istediğimiz demokrasiyi, eşitliği, hakkaniyetli muameleyi başkaları için de istemeyi beceremediğimiz sürece birer sahtelikler manzumesinden başka anlam taşımaz yazdıklarımız bu köşede.

Dolayısıyla...

Gürer'e hassasiyeti için teşekkür ettikten, "yine de" milletin vekili olarak görsel hafızaya kayıt düşerken oluşturabileceği algıyı biraz daha ince hesaplamalarını rica ettikten sonra şu hatırlatmayı yapmayı görev sayıyorum kendime:

Aydınlık, Yurt gibi "aynı ambargoların mağduru" olduğumuz diğer gazeteleri de eklemeli bir dahaki sefere önergesine...

Yazarın Diğer Yazıları