İslâm adına verilen zararlar
İslâmcılık iddiası güden her bir cemaat, tarikat, dermek, vakıf her ne ise, hepsinin kendilerine göre bir "İslâm" anlayışı var.
Kur'ân-ı Kerîm'i açın, Hz. Peygamber'in uygulamalarını ciddi kaynaklardan okuyun, bu kümelenmelerin icraatı ile örtüşüyor mu, örtüşmüyor mu göreceksiniz! Namazlarını bile, yine günahlarına girmeyeyim önce şeyh, şef, lider... için sonra Allah için kılıyorlar!
Yürek yangınımı anlatacağım...
Türkçeyi yeteri kadar bilemediği için Arapçayı, Farsçayı da karıştırarak ortaya çıkardığı kitaplarından medet umanlar -kimi kastettiğimi tahmin edersiniz- adamın yazdıklarını apayrı noktalarda yorumladılar, yücelttikçe yücelttiler, daha aşırıya gidenler o bekarsa biz de bekar kalırız, dediler. Böyle evlenmemiş insanları gördüm.
Bizim de başımıza geldi. Dereceyle üniversiteye girmiş, Ankara'da yüksek puanla alan bir üniversitede mühendislik okumuş, sonra asistan kalmış, yüksek lisansını vermiş, doktoraya başlamış, ilmî araştırmalar yapan resmî kuruluşa geçmiş, tam projeler üreteceği bir sırada, bu hükûmetin nezdinde de itibar gören bir cemaatin bir kolunun -bu cemaat de altı yedi parça- tuzağına düşmüş yeğenim, şimdi aynı üniversiteden, yine tuzağa düşürülmüş, altı arkadaşıyla aynı evi paylaşıyor ve hepsi cemaate yeni elemanlar kazandırma seansları düzenliyor. Her biri aileleriyle problemli artık. Nasıl geçindiklerini diğer yeğenlerime sordum, cemaat, aylık 300 lira veriyormuş. Olacak şey mi? Ne anlatsan boş. Her biri 30 yaşını geçmiş. Evlenmek akıllarına gelmiyor.
Bir başka yeğenim, bunu bilirsiniz, adını, nereden tanındığını yazmayacağım -"kahraman" diyeyim, sembol isim-, imtihanda yüksek puan alıyor, istediği üniversiteye girecek durumda... İstanbul merkezli şalvarlı takkeli bir cemaatin peşine takılmış. "Yukarı"nın hürmette sınır tanımadığı bu cemaatin büyük şefi, "laik tedrisat"ı günah saydığı için bizimki üniversiteye gitmek istemiyor. Zor güç bela ilahiyata girmesi sağlanıyor. (Bu büyük şefi fi tarihinde camisinde ben de dinlemiştim. Kravattan "yular" diye bahsetmişti. Almanya'dan bir müridinin hediye ettiği Mercedes'e biniyordu. Bu gözler şahit.) Bizimki fakültede de bir militan gruba takılmasın mı?! Çok şükür aklı başına geldi. İlahiyatı bitiriyor, tekrar üniversite imtihanına girecek.
Gözümüzün önünde olanlardan bahsediyorum. İspatlı, delilli.
Birileri çıkıyor, yazmıştım, ASSAM meselâ, bir İslâm Birliği Kongresi düzenliyor. Farkında değilim, en son üçüncüsünü düzenlemiş. Hazine ve Maliye Bakan Yardımcısı, Diyanet İşleri Başkanı, bazı üniversite rektörleri, belediye başkanları katılmışlar. Kongre çok masumane: "ASRİKA (Asya-Afrika) Ortak Savunma Sanayi Üretimi" başlıklı. Sonra bakıyorsunuz, kendilerince bir "İslâm Anayasası" taslağı çıkarıyorlar. Başkanları Saray'ın has adamıydı; "mehdi" bekliyor. Hâlbuki "mehdi" Kur'ân'da yok. Sorsanız, olmamasının da bir hikmeti var, derler. Fesuphanallah! Bir önceki DİB Başkanı "Kur'ân'da mehdilik yoktur." demiştir.
Her fırsatta Diyanet'in önemini vurguladım. Ama şimdi bakıyorsunuz, Diyanet, kendi mecrasının, siyasetin mecrasıyla birleştirmiş. Siyaseti İslâm nezdinde meşrulaştırmak istiyor.
Çok merak ediyorum... Anayasasını hazırladığı devletin adını "ASRİKA" diye adlandıran kuruluşun, kendi sınırları dışına çıkarak bir devlet kurmaya kalkışmasının ve anayasa hazırlamasının dindeki meşruiyet zemininin ne olduğuna dair Diyanet'in bir cevabı var mı?