“Irgatsın sen ırgat kal”

İYİ Parti’nin seçimlere tek başına girmesi, sadece ‘siyaset meselesi’ değil, aynı zamanda ‘şahsiyet meselesi’dir…

Bir parti niye var? Her seçime ittifakla girecekse, varlığının anlamı nedir? Parti, bir başka partinin amaçlarına daha beleş yöntemlerle ulaşması için ‘ırgat’ rolüne kıyamete kadar zorlanabilir mi? Bir parti ve onun genel başkanı, “Seçimlere hür ve müstakil olarak gireceğiz” dedikçe linçe tâbi tutulması, hangi siyasî ahlâkla açıklanabilir?

İYİ Parti’ye şuur altında biçilen misyona bakar mısınız: “Siz parti filan değilsiniz… Sizin varlığınız başkalarının varlığına armağan olsun… Göreviniz, başka parti ve niyetlere taşeronluk yapmak… Haddini bilmek ve hiç bitmeyecek olan kürek mahkûmluğuna devam etmek…”

Ne yazık ki, sayıları az da olsa parti içinde bu çirkin kimliği benimseyenler de var… “Şu belediye ne olacak, şu koltuğu, filanca makamı kim kapacak?” gibi gerekçelerle o aşağılık rolün devamını isteyebiliyorlar…

Parti yetkilisi olsam, rahmetli Dündar Taşer’in “Dünya barışını dünya nimetlerini paylaşanlar düşünsün” sözüne atıfta bulunarak, “İttifak nimetlerinin akıbetini, o nimetleri paylaşanlar düşünsün, benim önceliğim ülkem ve partim” der, partiye ‘limitsiz taşeronluk’ misyonu biçen tüm taraflara bir de bu şekilde ders verirdim…

***

İYİ Parti, Türk siyasî tarihinde eşi görülmemiş bir demokrasi mücadelesinde biriken enerjiyle kuruldu… Üstelik, demokrasi mücadelesinin en zor verileceği partide bütün bunlar yaşandıktan sonra İYİ Parti hayata geçirildi…

Meral Hanım, karşısına dizip “Binbir güçlükle yürüttüğümüz o kurultay ve ardından partileşme sürecinde siz neredeydiniz, zerre kadar katkınız oldu mu?” diye sorsa kafasını kaldıramayacak tipler, bilmem nerenin belediye başkan adaycıkları, hatta bazı vekiller, kendilerine ait ‘mânen çok küçük’ dünyaları korumak adına ‘üçüncü yol’ düşüncesinden tiksiniyorlar… Kendi ‘kişisel kariyer hesapları’, parti emektarlarının terlerinden ve ülkülerinden üstün çünkü!..

***

Oysa İYİ Parti, ‘milliyetçi temelli’ kurulmasına rağmen toplumun diğer kesimlerinden de oy alabilecek bir zemine oturmuştu… Diğer partilerin tabanlarından oy alma potansiyeli en yüksek parti oldu… Oy geçirgenliği anlamında diğer partilere göre çok daha avantajlıydı ve bu özelliği onun büyüme alanını hep açık tutmuştu…

O beklenen büyüme bir türlü tabelaya yansımadı… Çünkü ne zaman hedefe koşmaya kalksa ‘PKK/HDP’yle iş birliği iftirası’ ensesinden çekiştirdi… O iftiraları bertaraf etme çabası, partinin enerjisini emdi, parti kendi gerçeklerinin topluma benimsetme yerine, iftira savuşturmayla vakit ve enerji kaybetti…

Bir partinin, ne olduğunu değil, ne olmadığını anlatmayla vakit ve enerji kaybetmesi, hangi bedeli ödetiyorsa, İYİ Parti bugüne kadar o bedeli ödedi… Kimileri istiyor ki, İYİ Parti, kendi ilke ve programıyla iktidarı hedeflemek yerine o bitmeyen bedeli ödemeye devam etsin, biz de onların bitmeyen ırgatlığı eşliğinde rozet, koltuk, makam, siyasî kariyer hesaplarımızı koruyalım!.. İYİ Parti seçmeni, bir tür ‘keriz silkeleme operasyonun klasik mağduru’ olmayı sürdürsün!..

İYİ Parti’nin son yerel seçimlerde 3 buçuk milyon oy alırken sadece 19 ilçe ve 6 belde belediyesi çıkarmış olması, çok şeyi anlatıyor aslında… O kadar yüksek açılım alanına sahip partinin ulaşacağı seviye bu değildi şüphesiz…

***

Ne diyordu Cem Karaca o şarkıda: “İşçisin sen, işçi kal”… Kimi hesap sahibi kurnazların da İYİ Parti’ye biçtikleri misyon: “Irgatsın sen, ırgat kal…”

Başlangıç cümlemizi tekrarlayalım onun için: İYİ Parti’nin seçimlere tek başına girmesi, sadece ‘siyaset meselesi’ değil, aynı zamanda ‘şahsiyet meselesi’dir… Akşener’de son dönemde vurgusu daha artan kararlılığı bu şekilde okumak gerekiyor…

Bedel ödettiren ölümcül cümleyle yazıyı bitirelim: “Varsın, ellerinden kan sızanlarla kimler iş birliği yapacaksa yapsın…

Yazarın Diğer Yazıları