Irak Türkleri ve utanmak
Irak Türkleri, Büyük Selçuklulardan yadigârdır. Türkler 9. yüzyıldan itibaren Abbasi halifeliğinin koruyucu askerleri olarak Irak’ın bazı bölgelerine yerleşmişler ve hem İslam Devletinin sınırlarının genişletilmesinde, hem de halifeliğin Bizans’a karşı korunmasında önemli rol oynamışlardır. Büyük Selçuklularla beraber Irak’ın kuzeyindeki Türk varlığı çoğalmış ve kalıcı olmuştur. Sultan Tuğrul, 1055’te halifeliği Büveyhî kuşatmasından kurtarmış ve himayesi altına almıştır. 12. yüzyıl ile 13. yüzyılın ilk çeyreğinde Irak’ın kuzeyini Türklerin kurup yönettiği Musul ve Erbil Atabeylikleri idare etmiştir. Erbil Atabeylerinden Muzafferüddin Gökbörü (anlamı: Bozkurt) İslam ülkelerinde mevlid geleneğini başlatan Türk hükümdarıdır. Bölge, 15. yüzyılda Karakoyunlu ve Akkoyunlu Türk devletlerinin hâkimiyetine girmiş, kısa süreli Safevî hâkimiyetinden sonra Osmanlı Türk dönemi başlamıştır. Osmanlı döneminde Musul, Erbil, Kerkük gibi şehirlerin bizim için, Erzurum’dan, Konya’dan, Bursa’dan hiç farkı yoktu; o kadar bizimdi. Bu Türk topraklarını Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra kaybettik.
Kaybettik ve unuttuk. Ah unutmak zaafımız! Neleri ve nereleri unutmadık ki? Bu, Türklerin genetik bir zaafıdır ve çok şeye mal olmuştur ve mühim bir bahs-i dîgerdir. Irak Türklerine son zamanlarda Türkmen deniyor. Zararı yok. Anadolu, Irak ve Suriye’de en erken yerleşik hayata geçenlere Türk, daha sonra yerleşenlere Türkmen, en son yerleşenlere de Yörük denir. Yani kök birdir ve Türk’tür.
Gelelim utanmak bahsine. Irak Türkmen şehirlerinde durmadan patlamalar oluyor ve Türkler ölüyor. En son 03 Şubat 2013’te Kerkük’te patlama oldu ve 30 kişi öldü; yüze yakın insan yaralandı. Tuzhurmatu şehri Aralık ortasından beri cehenneme döndürüldü. Tam da Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile Barzani’nin Davos’ta görüştüğü 23 Ocak günü Tuzhurmatu’da Türkleri hedef alan intihar saldırısı yapıldı. Son birkaç ayın gazetelerini tararsanız Türklere yönelik kanlı saldırıların yoğunluğunu görebilirsiniz. Bütün bunlardan kim utanacak? Ben mi utanacağım? Yüzyıllardan beri oralarda oturan kardeşlerim mi utanacak? Kim bilir, belki de benim utanmam lazım. Öyle ya, Türklüğün her işine kayıtsız kalanları ben seçtim. Vay başıma, vaylar başıma!
Asıl utanılması gereken ne, biliyor musunuz? Arkalarında kendi etnisitelerinden hiçbir devlet olmayan Irak’taki Kürtler bir federe devlet kuruyorlar ve bağımsızlığa doğru yürüyorlar. Bununla kalmayıp PKK ile birlikte, Suriye’deki Kürtleri silahlandırıp teşkilatlandırarak orada da bir Kürt oluşumu başlatıyorlar. Silah kimin elindeyse devlet kuruyor. Ve koskoca bir Türkiye var; bugüne kadar ne Irak’taki, ne Suriye’deki Türkleri teşkilatlandırdı? Derin devletmiş, şuymuş, buymuş... Derin devleti olan Türkiye böyle mi olur? İçerdeki Türk’e de dışardaki Türk’e de kayıtsız. Hani geleneğinden geldiğinizi ileri sürdüğünüz Demokrat Parti var ya; o ne yapmıştı, biliyor musunuz? Kıbrıs’ta Türk Mukavemet Teşkilatı’nı kurmuş, onları silahlandırıp eğitmiş ve Kıbrıs harekâtına imkân verecek temelleri atmıştı. Siz ne yapıyorsunuz? Barzani’yle, Öcalan’la, Kandil’le görüşüyorsunuz. Yoksa Türk değil misiniz ve bunun için mi anayasadan Türk sözünü kaldırmak için uğraşıyorsunuz? Bir zamanlar hiç olmazsa Abdurrahman Kızılay’dan Kerkük türküleri dinlerdik; şimdi o da yok. Tiyatro sanatçımız İsmet Hürmüzlü’nün vefatını bile duymadık; onu da 19 Ocak’ta kaybetmişiz. Oralarda Türkler var, Türkmenler var; behey nasipsizler, haberiniz var mı?
Bakın, Kerküklü Türk kardeşim (benim ve bütün Türklerin kardeşi; sizin kardeşiniz olup olmadığını bilmiyorum.) Suphi Saatçi bize ne aktarıyor? Yakın zamanlarda Kerkük’e gitmiş ve yine unuttuğumuz (ah unutmak zaafı!) Irak Türklerinin büyük kültür adamı Ata Terzibaşı ile görüşmüş. Şöyle demiş Terzibaşı: “Herkese yakın olan Türkiye, Türkmenlere neden bu kadar mesafeli? Türkiye bari herkese eşit mesafede olsun!” Anlayana!