Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ahmet B. ERCİLASUN
Ahmet B. ERCİLASUN

Irak-Suriye-Türkmenler=Türkler

                Irak'taki Kerkük, Tuzhurmatu, Musul ve Telafer'in; Suriye'deki Halep, Rakka ve Lazkiye'nin yüzlerce yıllık Türk yurtları olduğu tartışmasız bir gerçektir. Şu anda da bu bölgelerde Türkler=Türkmenler yaşıyorlar. Biz Türkologlar, Batı Türkçesinin kullanıldığı coğrafi bölgeleri sayarken "Türkmenistan, Kuzey-Doğu İran, Horasan, Kuzey ve Güney Azerbaycan, Türkiye, Balkanlar, Kırım'ın yalı boyu, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti" yanında Irak ve Suriye'nin kuzeyini de sayarız.

                Irak ve Suriye'nin kuzeyi önce Selçuklu hâkimiyetinde idi. 14 ve 15. asırda Karakoyunlu ve Akkoyunlu hâkimiyetinde oldu. 16. yüzyılın başlarından itibaren de Osmanlı hâkimiyetinde. Tabii ki bu, çok genel bir görünüştür. Ayrıntıları merak edenler, Memlüklerin, Atabeyliklerin, Dulkadıroğullarının... da söz konusu bölgelere hâkim olduğu devirleri tarih araştırmalarından bulabilirler. İstiklal Savaşı'ndan sonraki antlaşmaları ve onların sonuçlarını ise bugünlerde gazetelerden okuyoruz.

                Bir de son yıllarda olanlar var. Irak'ın kuzeyinde bir Kürt yönetimi kurulmaması kırmızı çizgimizdi. Bu o kadar kesindi ki gazeteler, "Kuzey Irak" bile demiyorlar, "Irak'ın kuzeyi" diyorlardı. Bütün efelenmelere rağmen bu kırmızı çizginin nasıl pembeleştiğini ve sonra tamamen ortadan kalktığını hep birlikte gördük. Kırmızı çizgi ortadan kalkmakla kalmamış, kurulan Kürt yönetimi dost ilan edilip Türkiye tarafından imar edilmiş ve bu arada Barzani'nin Kerkük'teki Türkleri azınlığa düşürerek şehri Kürtleştirmesine de göz yumulmuştur.

                Şimdi Suriye'de kırmızı çizgimiz var. Kürt kantonları oluşturulmasına ve bunların birleştirilmesine engel olmak için Cerablus harekâtını başlattık. En son Dâbık'ı da aldık. Oysa Fırat'a kadar kantonlar oluşturulurken Barzani'nin peşmergelerini topraklarımızdan geçirerek bizim himayemizde kantonların yardımına gitmesini dahi sağlamıştık.

                Son olarak Musul harekâtı gündeme geldi. Bağırıp çağırıyoruz.

***

                Bir şeyden korkuyorum. Cerablus harekâtıyla elde ettiğimiz toprakları yarın terk etmek zorunda kalırsak... Korkumun sebebi şu. Şimdiye kadar Orta Doğu'da ilan ettiğimiz kırmızı çizgilerin veya bağırıp çağırarak ileri sürdüğümüz iddiaların hep aksi oldu. "Libya'da NATO'nun ne işi var?" diye bağırdık, sonra Libya'nın işgaline ortak olduk. Karşımızda ABD de olunca, ne kadar bağırırsak bağıralım hep onların dediği oluyor. Evet yarın Cerablus'u, Dâbık'ı da -önceki iddialarımızdan vazgeçtiğimiz gibi- terk etmek zorunda kalırsak ne olur acaba? Ben size olacağı söyleyeyim. Kürt kantonları için bölgeyi kendi elimizle temizlemiş oluruz.

                Öyleyse ne yapmalıyız? Önce bağırıp çağırmaktan vazgeçmeliyiz. (Huylu huyundan vazgeçer mi? E bunun da çaresi bulundu biliyorsunuz. Vazgeçmezse "fiilî durum hukuki hâle" getirilir. Bir parti liderinin ve başbakanın ağzından dökülen bu sözler mevcut durumun hukuk dışı olduğunun açık ilanıdır. Hukuk dışı bir durum yaratanlar hukukun içine sokularak ödüllendirilmezler; ancak kovuşturmaya uğrarlar.)

                Evet, önce bağırıp çağırmaktan vazgeçmeliyiz. Bağırıp çağırmak yerine ciddi bir devletin kalıcı sonuç almak için yapması gerekeni yapmalıyız.

***

                Mademki Irak ve Suriye'nin kuzeyinde Türkmenler=Türkler var, onlar kendi işlerini kendileri görmelidirler. O ülkelerin vatandaşı olan Türkler kendi haklarını kendileri korumalıdırlar. Türkiye de onları, yalnız onları eğitmeli ve bölgede bir güç olmalarını sağlamalıdır. Geç kalınmamalı ve bu iş çoktan beri yapılmalıydı. Geç de kalınmış olsa yine yapılabilir. Bundan uluslararası sorun çıkar mı? Suriye'deki Kürtler kendi işlerini görüyor, başta ABD olmak üzere yabancı ülkelerden silah ve eğitim alıyor. Araplar da kendi işlerini görüyorlar ve başkalarından yardım alıyorlar. Türklere gelince mi sorun olacak? Evet, Türkiye yardım etmeli ve oradaki Türkler kendi işlerini kendileri görmeli. 

Yazarın Diğer Yazıları