1926'da Türkiye, İngiltere ve Irak hükümetleri arasında Ankara Antlaşması'nın imzalandığı günden beri çok yakın bir tarihe kadar iki ülke arasında herhangi bir sorun yaşanmamıştır.
Ankara'nın 2011'den beri izlediği politikalar sonucunda sıfır eksenli dış politikası tutmadı. Ayrıca Türkiye'nin küresel güçlerin devam etmekte olan girişimleri ile her alanda üstü kapalı bir savaşla karşı karşıya olduğu da görülmektedir. Irak cenahında son 3 yıl içinde yaratılan iki suni sorun muvacehesinde iki ülke arasındaki ilişkiler neredeyse bozulma noktasına gelmiştir.
Bunlardan ilki Ankara ile Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) arasında meydana gelen yakınlaşma ve Merkezi Hükümetin onayını almadan 90'lı yıllardan beri bölgeden yapılan petrol sevkiyatının hız kazanması Bağdat'ı rahatsız etti. Bağdat, herhangi bir gerekçe göstermeden THY uçaklarına kısa bir süre Erbil hava sahasının kapatıldığını ve Türkiye'nin Irak'ta bileşenlerle değil Bağdat'ı muhatap alması gerekliliğini belirtmişlerdir.
Ankara, durumun düzeltilmesi için Enerji Bakanı'nın Irak'a yaptığı ziyarette IKBY ile yapılan antlaşmaların merkezi hükümetin onayına tabi olacağını ve Irak Anayasası'na göre petrol satışlarından elde edilen gelirin %83'ünün Irak'a, %17'sinin ise IKBY'ye verilmesi şartıyla antlaşmanın geçerli olacağına dair teklif Iraklılara sunulmuştur. Daha sonra Bağdat, Erbil ile mutabakat sağlayamadı ve ses sedaları kesilmiştir.
***
İkinci sorun Başika'dır. Bağdat, Başika'daki TSK varlığının yasa dışı ve işgalci olduğunu ilan etmiştir. Ankara ise; TSK'nın bulunma sebebinin yeni olmadığını, yıllardır Kuzey Irak'ta Saddam döneminde ve Çekiç Güç süresince de asker bulundurulduğunu bildirmiştir.
Aslında, sıkıntının esas kaynağı alan hakimiyetidir. Saddam, güvenlik bölgesine müdahil olmadığı için izin vermiş, Barzani ise "PKK'ya gücümüz yetmez" demiştir.
Ankara, Bağdat ve ne hikmetse ABD tarafından koparılan yaygaralara son vermek ve ilişkileri düzeltmek için 6-8 Ocak 2017'de Bağdat ve Erbil ziyaretlerinde bulundu. Bağdat'taki görüşmeler olumlu geçmesine rağmen sonuç bildirisi safhasında Başika'daki Türk askeri varlığının çekilmesi tekrar dile getirildi.
Türkiye, Irak'ın topraklarında gözü olmadığını, TSK'nın Başika'da bulunmasının Türkiye'nin güvenliği nedeniyle zaruri olduğunu, Musul'un DEAŞ'dan kurtarılmasından sonra demografik yapısının bozulmaması ve Telafer'deki Türkmenlere zarar gelmemesi kaydıyla Başika'dan çekileceğini bildirmiştir. Bu sürede Irak'ın Ankara Büyükelçisinin de 12.01.2017'de Shark Alawsat'a verdiği demeçte Musul'un kurtarılması ile TSK'nın Başika'dan çekileceği yönünde anlaşma sağlandığını söylemiştir.
***
Türkmenlere gelince, T.C. Başbakanı'nın Bağdat ziyareti programında Türkmen temsilcileriyle görüşmesi de vardı. Türkmenlerle toplantı gecikmeli olarak başlamıştır. 40 dakika süren toplantı esnasında yine programda yer alan eski bir Irak Başbakanı ile görüşmeyi geciktirmemek ve Türkmenleri yakın hissetmesi nedeniyle müsaade istemiş ve görüşme sonrası tekrar kendileriyle toplantıyı sürdürmüştür.
Bu konu başta Türkmen kökenli bayan milletvekili olmak üzere bazılarının farklı yönlere çekilen yorumları Türkmen toplumu tarafından şiddetli tepkilere yol açmış ve kamuoyuna açıklayıcı cevap Irak Milletvekili Niyazi Mimaroğlu tarafından yazılı olarak dile getirilmiştir. Tabii ki her ülke vatandaşının ülkesini savunması en doğal hakkıdır. Ancak bu savunma yanlış ve yalan verilere dayandığı takdirde kendi değerini ve kalitesini düşürür. Nitekim öyle de oldu.
İkinci üzücü husus, bu gelişmeler yaşanırken eş zamanlı bazılarının Türkmenlerin haklarını iyileştirilmesi konusunda bir aracıya ihtiyaç olmadığını ileri sürmeleridir. Yani hedef Türkiye'dir. Kime yaranılmak istenmektedir?
Türkmenler herhangi bir sıkıntı ile karşılaştığında gözler ilk Ankara'ya yönelir. Ankara 1990'lı yıllardan beri her alanda Türkmenlere yardım ettiği gibi etnik ve mezhepsel ayırım gözetmeksizin tüm Iraklılara yardım etmektedir. Türkiye Irak'ın toprak bütünlüğünü Iraklılardan daha fazla savunmaktadır.