Eğitimin her farklı aşamasına ilişkin kitaplarım basıldı,Türk Dil Kurumu`nda beni bu işler için özel olarak yetiştirmiş Kemal Demiray, Prof. Dr. Emin Özdemir ve İbrahim Olgun`u hocalarımı saygıyla anıyorum.
1960`ların sonlarından öyküler yazmaya başladım,1972`de öğretmenlik mesleğine başlamamla kendimi mesektaşlarımın hakları uğruna verilen mücadelenin ön saflarında buldum.Türkiye`deki üçyüz bin öğretmenin ikiyüz bininin üye olduğu TÖBDER`de genç yaşlarımda yöneticilik yaptım.1978-2001 yılları arasında Milli Eğitim Bakanlığı kitaplarımın okullara girmesini yasakladı.1980 ihtilali bizim de üzerimizden silindir gibi geçerken Mamak cezaevinde yattığımız üç sene boyunca Alparslan Türkeş`i, Necmettin Erbakan`ı gözleme fırsatı buldum (işte ihtilalin bize yaptığı iyilikler dizisinin bir örneği), Yaşar Okuyan ile kıymetli fikir paylaşımlarımız oldu. Maruz kaldığımız ağır darbeler kimi arkadaşlarımızın hayatına mal olurken nice yetenekli insanın Türkiye`deki baskı ortamı yüzünden yazmayı bırakmak zorunda kalması içimi hep acıtmıştır.
Ağırlığı Çocuk Edebiyatı ürünü olan 300 dolayında kitap yazdım.
Yazdıklarımdan biri, Uygarlıklar Beşiği Anadolu dizisi.
Dizi, on üç kitaptan oluşuyor. Dizinin iki amacı var:
1- Öğrencilerimize ülkemizin uygarlıklarını tanıtmak,
2- Öğrencilerimizin Anadolu''dan götürülen/kaçırılan/çalınan tarihi değerleri geri istemelerini örgütlemek.
Beyoğlu ve İstanbul Tarih ve Kültür Araştırmaları çalışmalarına dört yıla yakın başkanlık ettim. Kırk kadar dosya hazırladık. Dosyalar kitap olarak basılmaya başladı.
Zaman zaman bu araştırmalardan, İstanbul''dan, İstanbul''un değerlerinden söz edeceğim:
Takiyyüttin Efendi… Galile''den kırk yıl önce Dünya''nın, Güneş''e bağlı, yuvarlak bir gezegen olduğunu biliyordu. O, mevsimlerin nasıl oluştuğunu araştırıyordu. Araştırmalarında sinüs, kosinüs, tanjant, kotanjant sayı dizgeleri yeterli gelmeyince, dizgeleri yeniden düzenledi. Sekiz yılı aşkın çalışmaları sonunda aradığını buldu:
Dünyanın dikey ekseni yirmi üç buçuk derece eğikti. Mevsimleri oluşturan bu eğiklikti.
Kırk yıl sonra Galile İtalya''da kardinallere dünyanın yuvarlak olduğunu söyleyecek, ölümüne dek ev hapsine çarptırılacaktı.
İlk kez 1770 yılında "Çanakkale geçilmez!" dedirten kahraman Aslanlı Dayı; Cezayirli Gazi Hasan Paşa''ydı. Onunla daha yakından tanışmanızı çok isterim.
Eğitim üstüne de yazdım.
Birçok çalışmaya katıldım.
Yaklaşık 250 yıllık geçmişi olan ve günümüzde beşinci aşamasına adım atmış sanayi toplumu, eğitimi de kendine göre düzenledi.
Birinci aşama buharlı makineler, ikinci aşama elektrik ve fosil yakıtla çalışan içten patlamalı motorlar aşamasıydı.
Bu iki aşamada öğren(i)ciler okullara hammadde olarak alınıyor, istendik davranışlar kazandırmak için, eğilip bükülüp yontularak biçimlendirilmeye çalışılıyordu.
Eğitimin merkezinde öğretmen vardı. Öğrenci yalnızca verileni alan tüketiciydi. Bilgi kaynağı ve not silahıyla yetkesi arttırılmış öğretmen…
Bu iki aşamada köy insanları fabrika çevrelerinde toplanmaya başladı. Kentlerde apartmanlar oluştu. Apartmanlar insanları bitki ve hayvanlardan oluşan diğer canlılardan kopardı. Fosil yakıtları (petrol) doğayı, havayı kirletmeye başladı.
Üçüncü aşama iletişim aşamasıydı.
Telefon, televizyon, bilgisayarlar yaygınlaşmaya başladı. Öğrenciler, bilgiye okul dışından da erişebilir duruma gelince öğretmen ve öğrenci yeniden tanımlandı. Öğrencinin hammadde olmadığı; insan olduğu anlaşıldı. Eğitimin tanımı da, okulların örgütlenmesi de değişti. Öğretmen merkezden alındı. Öğrenci, değişik kanallardan bilgiye ulaşabilecek, araştıran, sorgulayan, etkin ve gelişmekte olan insan olarak merkeze oturdu. Öğretmen yönlendirici konumuna geldi.
Dördüncü aşama, bilişim aşamasıydı. Mikrosoft, Gogıl, On-line, Epıl, nano teknoloji…
Eğitim yeniden düzenlenmeye başlandı. Öğrenci, hayvanları, bitkileri tanıyarak yetişmeli, tüketici olmaktan çıkarılmalı, üretici de olmalıydı. Okullar; bitki yetiştirilen, hayvan beslenen, elektriğini üreten, tüketim suyunu depolayan, çevre kirliliğine, küresel ısınmaya karşı duyarlı olan kurumlar olarak yeniden düzenlenmeye başlandı (canlı/biyo okul).
Beşinci aşama, akıllı makineler, robotlar aşaması…
Bu aşamada öğrenci hızla bu araçları programlayabilen, yönetebilen olarak eğitilmeli, okullar hiç zaman yitirmeden buna göre düzenlenmeli.
Değilse, yirmi yıl içinde Türkiye''de on iki milyon çalışan insan işsiz kalacak.
Öğrenciler, "Ne iş olursa yaparım abi," diyen işsizler ordusuna katılacaklar.
Şimdiden gerekli tedbirler alınmazsa çok yazık olacak!