İnsanın insanla imtihanı
Yüreğim bir haftadır dürtüp duruyordu da, elim kararsızdı; bir gidip bir geliyordu yazmakla yazmamak arasında...
Her şeyden önce, Allah kimseyi böyle acıyla sınamasın.
Ama olur da sınarsa...
O vakit kimse, geçtiğimiz hafta kendilerini gerçek bir trajedinin ortasında bulan Sancaklı ailesi gibi, bir de çevrenin densizlikleriyle uğraşmak durumunda kalmasın! Kimsenin tazecik yaraları, insafsızca tekrar tekrar dağlanmasın...
Bir tek bunun için bile olsa yazmak lazım.
***
Uzatmayacağım...
Hülya Sancaklı, o hastane odasında kendi mucizesini yaratmaya çalışır ve eşi ile çocukları da ona dualarıyla yardımcı olmaya çabalarken; böylesi hassas bir çizginin üzerinde laf cambazlığı yapmayacağım.
Günlerdir içimde şişen o "iki şey"i yazıp, noktalayacağım.
BİR:
En belirleyici taraflarından biri "teşkilatçılığı" olan, son derece disiplinli bir yapıya mensup eski-yeni milletvekilleri ve bazı parti yöneticileri/çalışanları nasıl oldu da, kendisi de partinin milletvekili olan Saffet Sancaklı'nın ameliyattaki eşini yaşarken öldürebildi?
Kimse yanlış anlamasın/anlatmasın, bu bir "siyasi eleştiri" değil; kurumdan bağımsız olarak, tamamen siyasi aktörlerin "insani" gedikleriyle ilgili!
Tahminim delinin biri kuyuya bir taş attı; peşi sıra birçok milletvekili de, TBMM'de birlikte mesai yaptıkları Saffet'i, yahut o konuşamayacak durumdaysa hastanede yanında olan MYK üyelerini, partinin il ve ilçe yöneticilerini arayıp işin aslını öğrenme zahmetine girmeden aynı kuyuya atlayıverdi.
Gerekçe her neyse, ne olursa olsun sonuç değişmiyor yazık ki; "gerçek" bir "alo" mesafesindeydi ve çok, çok ayıp edildi... Ve bu ayıp, eminim bütün aileyi çok incitti.
İletişim imkânları böylesine gelişmişken, bu bilgilendirme pekala tek ağızdan ve doğru düzgün yapılabilirdi.
Hayatın kime ne getireceğini bilmiyoruz, yarın bir başkasının da aynı sarsıcı tavra maruz kalmaması için, herkesin şapkasını önünü koyup özeleştirisini yapması ve insanların kötü günde birbirine tutunmasını sağlayan o vicdan köprülerini inşa için elini taşın altına koyması gerekli.
İKİ:
O gece benim de bolca muhatap olduğum bu soruyla eminim gazeteci yahut siyasetçi daha birçok arkadaşım muhatap olmak durumunda kalmıştır:
- Neden yapmış?
Sana ne!
İster fısıltıyla, ister sosyal medyadan, milyonlarca insanın aynı anda bulunduğu bir mecradan bir nevi megafonla sorulsun hiç fark etmez; büyük kalpsizlik! Utanmazlık! Saygısızlık!
Bir insanın ölüm-kalım savaşı, çekirdek çitleyip, dedikodu yapılarak izlenecek bir seyir hadisesi değildir!
Bu kadar mı insanlıktan çıktık!
***
Hülya Sancaklı'ya acil şifalar, başta eşi ve çocukları bütün ailesine güç- sabır diliyorum... Allah hepsinin yardımcısı olsun.
Ben kendi adıma, gerek sosyal medyada, gerek bu köşede kullandığım dil-üsluptan dolayı istemeden de olsa Sancaklı ailesinin incinmesine yol açtıysam özür dilerim... Ve yukarıda aktardığım utanç tablosunun parçası olmuş herkese de aynını tavsiye ederim!
***
BU ÇOCUĞA CEVAP VERİN
-----
Cumhuriyet'in tutuklu yazarlarından Kadri Gürsel'in oğlu Erdem (ne anlamlı isim, ismiyle yaşasın) "Anne, katillere açık görüş var da babama niye yok?" diye sormuş.
Buyurun...
Var mı cevabı olan?
***
GÜNÜN ŞARKISI
------
Ne güzel söylerdi rahmetli Barış Manço;
"Hayır hayır boşuna yalvarma,
İnanmıyorum sana!
Hayır hayır gözyaşına da hayır
İnanmıyorum sana!
Hayır, hayır, yüz bin kere hayır,
Acı çektirme bana!
Hayır, hayır, yüz bin kere hayır,
İnanmıyorum sana!"
***
ŞAHAN'a alkış...
Siyasete kış kış...
-------
Şahan Gökbakar, "Bir tek Azerbaycan Türkü kardeşimin bile hoşnutsuzluğu benim gönlümü yaralar" diyerek, Recep İvedik 5 filminin o çok tartışılan boks sahnesini filmden çıkardığını duyurdu.
Azerbaycan Türklerinin incinme ihtimalinin belirdiğini görüp böyle bir duyarlılık geliştiren Gökbakar'ı alkışlıyorum...
Onun bu kararında "etkili" olduklarını düşünen siyasilere gelince...
Dün de yazdığım gibi onlar önce Azerbaycan'a yaptıkları kendi ayıplarını temizlesinler, sonra başkalarına milli hassasiyet dersi versinler!