İnsan odaklı tartışma sahaları
Amerikalılar Soğuk Savaş döneminde SSCB’de uygulanan sosyalizme “Tanrısız Komünizm” demeye bayılırlardı. Kendi sistemlerinin ‘Tanrılı’ olmasıyla da övünürlerdi. Halbuki Nagazaki ve Hiroşima kentleri üzerine bir anda yüz binin üzerinde insanın ölümüne neden olan atom bombasını “Tanrısız Komünistler” atmamıştı.
Vietnam’da ve Kamboçya’da milyonlarca Tanrısız komünisti öldüren de Sovyetler değildi. Yakın tarihte Irak’ta, Afganistan’da bir milyondan fazla insanın ölümüne neden olanlar da Tanrı’ya inandığını söyleyen Amerikalılardır.
İşin özü şudur: Kapitalizm ya da sosyalizmin insanlık sabıkası yönünden birbirinden farkı yoktur.
Her iki ekonomik ve siyasi sistemde de insan için insan tarafından değil; insana rağmen ve insan aleyhine olan uygulamalar ağır basmaktadır. Her iki sistem de ekonomik gücü kutsamaktadır. Her iki sistem de materyalisttir. Yine iki sistem de maddeyi (gücü) zalimleştiren -yani amaç dışı kullanan- özelliklere sahiptir. Birisinin içine düştüğü krizin diğerini akla getirmesi karşıt olmalarından değil, ikiz kardeş olmalarından kaynaklanmaktadır.
Pozitivist, rasyonalist, materyalist ve seküler içerikli olan kapitalist ve komünist sistem de Hristiyan kültürünün yan ürünüdür ve Batılıdır.
İki sisteme de ait olmayan Gandi’nin yaşam felsefesi bağlamında ifade ettikleri bu bakımdan ilginçtir. Gandi yedi madde halinde ortaya koyduğu felsefesinde söylediklerini ‘toplumsal günah’ olarak ilan etmiştir. Satyagraha felsefesinin de öncüsü olan Gandi’nin saydığı yedi toplumsal günah şunlardır: 1. İlkesiz siyaset, 2. Emeksiz zenginlik, 3. Vicdansız haz, 4. Niteliksiz bilgi, 5. Ahlaksız ticaret, 6. İnsanlık yararına olmayan bilim, 7. Çilesiz inanç!
Gandi’nin felsefesinin sömürü ve istismar üzerine oturan kapitalist ve sosyalist insan felsefesinden ne kadar uzak olduğu ortadadır.
Çok açıktır ki herhangi bir sistem insan, toplum, doğa, hayvan ve yaratılış yasalarına aykırı bir örgütlenmeyle varlığını sonsuza kadar sürdüremez. Komünist ve kapitalist sistemler türlü çeşit uygulamalarıyla insan ve varlık istismarını esas aldıklarını esasen kanıtlanmıştır. Kapitalizm insanlığa karşı özgürlük, serbest rekabet, açıklık, çoğulculuk, katılımcılık, demokratiklik vb.. adı altında her anlamda tek tip bir sömürüyü dayatma (ABD ve Batılı yaşam biçimi) peşindedir. Verimlilik ve kârlılık bağlamında doğal kaynakları inanılmaz bir biçimde istismar etmekte, havayı/suyu kirletmekte, ozon tabakasının delinmesine neden olan gazları atmosfere püskürtmekte ve küresel ısınma tehlikesiyle dünyayı karşı karşıya bırakmaktadır.
George Soros’un da ifade ettiği gibi “Uluslararası ilişkiler hukukun değil, gücün ilişkisidir; güç hükmeder ve hukuk hükmedeni meşru kılar”. ABD kapitalizminin yaptığı da tamı tamına bu ilkenin tatbikatı olmuştur. Yani kapitalizmin Avrupa formunda olduğu gibi Atlantik formunda da güç, her şeye kadirdir.
Amerikan kapitalizminin arkasında bir de Amerika’yı kutsayan, dünyayı dizayn etmek ve yönetmek için görevlendiren bir Tanrı algısı vardır. ‘Adalet, özgürlük, barış ve demokrasi’ olarak güçsüz ülkelere dayatılanlar ise iddia edildiği gibi evrensel değerler değil, bu değerlerle kamufle edilmiş Amerikan çıkarlarıdır.
Dünya, her iki sistemin de Batılı ve batıl uygulamaları sonucunda sayısız küresel ve insan felaketiyle karşı karşıya kalmıştır.
Tüm küreyi bugün mali ve ekonomik krizlerden daha çok doğal, moral ve insanî felaketler tehdit etmektedir.
Bugün ve gelecekte sistemlerin küre üzerinde ‘insan odaklı’ uygulamalara olan ihtiyacı, her şeyin üstüne çıkmıştır. Bu ihtiyacı mutlaka ruhu olan bir akıl medeniyetinin mensupları karşılayabilirler. Bütün işaret ve gelişmeler Hristiyan/Musevi medeniyetinin insanlığa katacağı yeni bir değerinin kalmadığını göstermektedir. Dünyanın yeni bir medeniyet ve yeni bir sisteme ihtiyacı vardır. Şinto, Hindu ya da İslam’ın değişik formlarındaki inançlarının bu konuda söyleyecek sözleri olmalıdır...