Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Adnan İSLAMOĞULLARI
Adnan İSLAMOĞULLARI

İncecik bir topuk sesinden neden bu kadar korkuyorsunuz?

Bir ömrün finali böyle mi olmalıydı?!

'Kaybedenler Kulübü' filminde bir replikti, "Ölümün olduğu yerde daha ciddi ne olabilir?"

Bu soğuk, soğuk olduğu kadar hüzünlü ölüm gerçeğini onurlu ve acılı bir ayrılışa dönüştüren, ardında saygıdan ibâret hâtıralar ve hayırla yâd edilen bir hayattır ve dahi bu hayatı belki de en anlamlı kılacak olan güzel bir vedâdır bizzat hayatın kendisine...

Hayata güzel bir vedâ, ölüme güzel bir merhaba...

Mümkün... Mümkündü...

Bu kadar büyük bir ayrıcalığı tepmek, yok saymak, ciddiye almamak için hayat bir insana ne verebilir ki?! Bu denli büyük bir ayrıcalığı ziyân etmek için hayat daha kıymetli ne verebilir ki insana?!

İkbâl mi, iktidar mı, güç mü, daha başka ne verebilir hayat insana ve hangisi hayata güzel ve onurlu bir vedâdan daha kıymetlidir?

Bunu mümkün olmaktan çıkarıp muhâle dönüştürmek hangi akıl tutulmasının, hangi muhasebenin, hangi hesâbın, hangi istikbâlin, hangi hırsın neticesi olabilir, üstelik neredeyse bir pir-i fâniye dönüşmek üzereyken, hayatın sonbaharını da geçip tüm yaprakları dökmüşken?!

Oysa böyle olmamalıydı...

'Portakal sandıkları' yeterdi size... Rabbin biçtiği ömrünüzü zamanı geldiğinde güzel bir vedâyla sonlandırmaya, hüzünle, saygıyla, dualarla teşyi edilmeye yeterdi size 'portakal sandıkları...'

Neden yetmedi?

"Bir siyasi partinin genel başkanı, partisinin gelişimine katkı sağlayamayacak konuma geldiğinde, çekilmesini bilmelidir efendim. Eğer bunu seçim bazında alırsanız, bir iki seçimde partinin aldığı oy oranını aşağı doğru bir trende dönüştürmüşse, artık seçimlerde sonuç elde edemeyen bir genel başkan konumuna düştüğünüzde, partinin önünü tıkamaya hakkınız olmamalıdır ve orada taze kana ihtiyaç vardır..."

2002 yılında sarf ettiğiniz bu sözleriniz de yetmedi size... Kendi sözleriniz bir hakikati dillendiriyordu aslında, neden o kendinizin dillendirdiği hakikate râm olmadınız da, adetâ vücudunuzun bir uzvu hâline dönüştürdüğünüz o makâma sarıldınız ne pahasına olursa olsun?

Neden?

Yıllardır... Tam 12 kez "aşağıya doğru bir trende dönüştürdüğünüz" oy oranlarına rağmen, partinizin ve temsil ettiği fikirlerin önünü bir baraj kapağı gibi tıkadınız?

Neden?

Yandaş medyanın çömezlerinden tutunuz da kıdemlilerine kadar, 12 kez yenildiğiniz ve Kasım seçimlerinde hüsrâna uğradığınız iktidar partisinin Başbakanından tutunuz da, bakanlarına, milletvekillerine, il başkanlarına, ilçe başkanlarına kadar şahsınıza ve partinize yönelik sunturlu hakâretlerine ve çirkin ithamlarına mâruz kaldınız ve tahammül ettiniz, son kongre süreciyle birlikte aynı hakâret dolu ağızların şimdi size yönelik övgülerine de şimdi tahammül ediyorsunuz belki de medet umuyorsunuz o salyalı ağızların övgülerinden!

Neden?

Allah aşkına neden ve nasıl yapıyorsunuz/yapabiliyorsunuz bunu?

Sizi seçen delegeye saygı duymuyorsunuz ve güvenmiyorsunuz, dâvet ettiğiniz mahkemenin kararına saygı duymuyorsunuz, istatistikleri ve 12 seçimdir "aşağıya doğru bir trende dönüştürdüğünüz" skor tabelâlarından hicap duymuyorsunuz, partililerinize hakâret ediyorsunuz, aslı astarı olmayan isnatlarla suçluyorsunuz, ithâm ediyorsunuz, paralelci, hain, ajan, küresel operasyonun parçası gibi şizofrenik suçlamalarda bulunuyorsunuz...

Neden?

Gözünüzün önündeki bir gerçeği görmüyor musunuz?

O gerçek bir kongre gerçeği...

Sizi seçen delegeye sorulacak ve sizi seçen delege oy kullanacak...

Neden sizin ve yakınınızdakiler için bir paranoyaya dönüştü bu kongre?

İncecik bir topuk sesinden neden bu kadar korkuyorsunuz?

Haziran seçimlerinden evvel yaptığınız 'olağanüstü kurultaylarda genel başkan değişikliği yapılamaz' şeklindeki o 'ayıplı tüzük değişikliği'ni şimdi bütün ülkücülerin 'sağlam bir öngörü ve ileri görüşlülük' olarak yorumlamasını mı istiyor ve bekliyorsunuz? Eğer öyle ise neyin öngörüsü ve ileri görüşlülüğü bu? Hemen önünüzdeki Haziran seçimleri öncesinde 'emin' olduğunuz hani o kendi sözlerinizle "aşağıya doğru bir trende" dönüşecek oy oranlarıyla tehlikeye düşecek makâmınız mı?

Fakat, evinizden çıkarken tedbir olarak kurduğunuz alarmınız ya da kendi evinizin kapısına vurduğunuz kilit değil ki MHP'nin tüzüğü ve bugün artık işgâl ettiğiniz MHP Genel Başkanlığı makâmı!

Bunu ayırt edemiyor musunuz?

Ömrünüze böyle bir final mi kurguladınız?

Keşke böyle yapmasaydınız!

Yazık!

Yazarın Diğer Yazıları