“İmralı mutabakatı”nın hayati önemi
Devletimizin ve vatanımızın, önüne geçilmediği takdirde hızla bölünmeye doğru sürüklendiği görülmektedir. Bazı çevreler bu acı gerçeği bir türlü kabullenemiyor. Ortaya çıkan her sarsıcı yıkım karşısında şaşkına dönüyor.
1999-2003 arasında, beş yıl boyunca terör dibe vurmuştu. Ne oldu da, 2004’ten itibaren yeniden başladı? Sorunun cevabını, Ocak 2013 “İmralı Mutabakatı”nda yeterince buluyoruz. Oslo görüş alışverişi ise “İmralı Mutabakatı”, takvime bağlı bir uygulama projesidir. Ama ne hazindir ki tartışmalarda yeterince dikkate alınmıyor. Bugün yaşananları ve yarını doğru anlayabilmek için 8 Ocak 2013 tarihli “İmralı Mutabakatı” na tekrar bakalım:
1. Çatışmasızlık ilânı. Örgüt terör eylemlerini durduracak, meşru devlet kuvvetleri ise örgütün yasa dışı durumuna karşı operasyon yapmayacaktır.
Bu sayede bölücü teröristler, dağdan ovaya ve şehre inmiş, bölgede serbestçe dolaşarak meşrulaşmış; özerklik/bağımsızlık yapısını inşa etmeye başlamıştır. Devlet ise; başta güvenlik güçleri olmak üzere bütün organları ile meşru yetkisini kullanmaktan vazgeçmiş, kendi elini ve kolunu bağlamıştır. Devlet olmanın gereği olan; egemenliğini, vatanın bütünlüğünü, vatandaşın can-mal güvenliğini, kanun hakimiyetini ve kamu düzenini koruma görevini askıya almıştır. Mutabakatın en önemli şartı olan “çatışmasızlık” maddesi, Ocak 2013’ten bu yana yaşanan bütün kanlı-yıkıcı saldırıların, hakimiyet kurmanın ve bölünmenin dayanağı yapılmıştır.
2. Sınır dışına çıkma. Bölücü terör örgütü, Türkiye sınırları içinde bulunan 4 bin civarında militanını silahlarıyla ve bütün unsurlarıyla sınır dışına çıkaracak; devlet güçleri bunlara müdahale etmeyecek. 4. Yargı Paketi ile karşılıklı güven ortamı oluşturulacak, binlerce KCK’lı serbest kalacak.
Örgüt bu maddeyi, hasta ve yaşlı unsurlarını dışarıya taşıma fırsatı olarak değerlendirmiştir. Başbakan bu durumu işaret ederek, sınır dışına % 15’lik bir kısım çıktı demiştir. Sonuçta, silahlı teröristlerin sayısı azaltılmamış, misliyle artırılmıştır. Teröristbaşının emriyle 5 bin kişilik ’savunma gücü/askeri güç’oluşturarak, “Konfederal” bir devlet peşinde olduğunu göstermiştir. Yargı paketleriyle binlerce KCK’lı serbest bırakılmıştır.
3. Silah bırakma. Bölücü terör örgütü silahlarını gömecek, silahsızlaşacaktı. Bu dönemde a) Anayasa’da “nötr” bir vatandaşlık tanımı yapılacak; ne herkesi Türk, ne de Kürt olarak tanımlama yapılmayarak, ’Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı’kavramı kullanılacaktır.
Böylece bu vatan üzerinde 1000 yıldır Türk Milletine ait olan egemenliğin tapusu iptal edilmiş ve bölücü terör örgütüyle bölüşülmesinin ortamı hazırlanmış olacaktır. (Irak’ta olduğu gibi)
b) Ana dilde eğitimin önündeki engeller kaldırılacak, sonra uygulamaya geçilecektir. Buna göre hükümet; özel okullarda ana dilde eğitime izin vermiş. MEB okullarında seçmeli ders olmuş, TRT’den sonra Anadolu Ajansı da, Kurmanç lehçesiyle haberciliği başlatmış, Türk Dil Kurumu Kurmançça sözlük hazırlamış, etnik dernek ve parti kurulmasının önü açılmış, partilerin etnik dilde faaliyet yapması serbest bırakılmıştır.
c) Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi adı altında “özerk/bağımsız” yönetimin kurulması için yasal düzenlemeler yapılacak. Bu arada Türkiye, Yerel Yönetimler Özerklik Sözleşmesi’ne koyduğu şerhi kaldıracak.
Böylece örgüt bu şarta bağlı olarak bölgede özerk/bağımsız devlet yapısını süratle inşa ediyor. Türk devletinin bütün unsurlarına saldırıyor, yolları kesiyor, bölgenin büyük kısmında hakim olmak için, resmi binaların dışında kendi bayrağını dalgalandırıyor.
4. Silahlara veda, silahsızlanma: Silahsızlanma öyle kolay bir süreç değil. Sonuçta PKK, 30 yıldır silahla yaşamaya alışmış bölgesel bir örgüt. Bu husus uzun zaman alacaktır.
Örgüt elebaşları görüşmelerin hemen ertesinde yaptığı açıklama ile silah bırakmanın söz konusu olmadığını açıklamıştır. Geçen zaman içinde silah bırakma bir yana, ağır sayılabilecek silahlarla donatılmıştır. Bir süre önce teröristbaşı, “geri dönüşler başlasın” diyerek, Kandil dahil yurt dışına kaçmış teröristlerin Türkiye’ye dönmelerini ve serbestçe kendi etnik siyasetlerini başlatmalarını istemişti.
Af konusu ise: Bu sözcükten hoşlanmayan örgüt, “İmralı Mutabakatı’nı hazırlayanlar, bu çok kritik konuda da ’yaratıcı çözümler’ürettiler. Süreç son aşamaya gelene kadar bu konuların ’tartışılmasını istemiyoruz” diyor. Nitekim teröristbaşı İmralı’da BDP’lilere gülerek; “Hepimiz özgür olacağız. Ne ev hapsi, ne de af, bunlara gerek kalmayacak” demiştir.
Peki ’Yeni Türkiye’nin açılan kilidi, çözüm süreci’ neye yarayacak? Bunun cevabını Beşir Atalay şöyle veriyor: “Bölgedeki güvenlik tedbirleri gevşetildi, oradaki birliklerimiz başka yerlere aktarıldı falan değil. Çözüm süreci sona erene kadar, bunlar orada görevlerini yapacaklardır.”
Atalay ne diyor? Bölücü örgüt “özerk/bağımsız” devletini kurduğunda, güvenlik güçlerimiz bölgeden ayrılacaktır. Bu felakete gidiştir. Sorumlusu, Türk Milletini korumakla görevli siyasi iktidar ve destekçilerinden başkası olabilir mi?