İmparatorluğun
en uzun 10 yılı
Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın "İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı" adlı eserinde 19. yüzyılın tüm sıkıntı ve sorunlarıyla Osmanlı modernleşme tarihi, sosyo-kültürel değişiklikleri gündeme taşıdığını hatırlatan Prof. Dr. Bülent Bakar yeni kitabı "II. Meşrutiyet'ten Mütareke Dönemi'ne Türkiye"de çöküş dönemine odaklanıyor. Bu dönemi, "İlber Hocadan esinlenerek, 'İkinci Meşrutiyet dönemini (1908-1918) İmparatorluğun en uzun 10 yılı' diye nitelemek mümkün" diyen Prof. Dr. Bülent Bakar, "Osmanlı Devleti'nin büyük savaşlar (Trablusgarp, Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı) verdiği bu yıllar ve ardından gelen mütareke süreci ciddi askeri-siyasi kırılmaların ve önemli sosyal olayların yaşandığı bir dönemdir" açıklamasında bulunuyor.
Böyle bir dönemin sonunda Türk milletinin kaderini eline alarak bu yıkıntının içinden yeni bir Türk Devleti çıkarmayı başardığını belirten Prof. Dr. Bülent Bakar, kitabı hakkında şu bilgiyi veriyor:
"İkinci Meşrutiyet'ten Mütareke Dönemi'ne uzanan yıllar Osmanlı Devleti'nin en uzun yıllarıdır. 1908 yazında Meşrutiyet'in ilanıyla ülke içinde başlayan yalancı bahar çok kısa sürmüş, Osmanlı Devleti kısa sürede zaten bir süredir aşina olduğu dahilî ve haricî sorunlarla baş başa kalmıştı. 1911 yılında İtalya'nın Trablusgarb'a saldırısından sonra savaşlar fasılasız devam etmiş, 1912-1913 yıllarında Balkan Savaşları ve 1914-1918 yıllarındaki Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda devlet yok olma noktasına gelmişti. Mustafa Kemal Paşa'nın liderlik ettiği Türk milleti kaderini eline almış, 1919-1922 yıllarında verilen büyük bir mücadeleyle onurunu ve bağımsızlığını kurtarmış, yeni bir Türk Devleti kurmayı başarmıştır.
Kitapta beş bölüm halinde bana ait makaleler yer almıştır. Bu makaleler çeşitli kongreler ve sempozyumlarda sunulmuş, ulusal ve uluslararası dergilerde yayınlanmış çalışmalardır. Söz konusu çalışmalar konularına göre bölümlere ayrılmış ve kronolojik olarak sıralanmıştır.
Bilgi, çok hızlı bir şekilde kendisini yenilemektedir. Günümüzde bir çalışma, adeta tamamlandığı anda eskimeye başlamakta ve ikmale muhtaç hale gelmektedir. Aynı husus benim makalelerim için de kuşkusuz geçerlidir."
Kitaptaki önemli konu başlıklarından bazıları şöyle:
*İkinci Meşrutiyet Döneminde Ayrılıkçı Bir Rum Cemiyeti: Adelfiya
*Birinci Dünya Savaşı Öncesinde Marmara Denizi'nde Bir Dalyan Projesi
*Savaş Döneminde Türk Basınında Tarafsız Yayın Politikası: Saraybosna Suikastından Sultan Osman ve Reşadiye Gemileri Olayına Savaş Algısı
*Savaş Döneminde Türk Basınında Alman Sempatisi Dönemi: Goeben ve Breslau Gemilerinin Gelişinden Karadeniz Hadisesi'ne Savaş Algısı
*Birinci Dünya Savaşı'nda Rusya'ya Esir Düşen Türk Askerleri: "Rusya'daki Üserâmız Hakkında Ma'lûmât"
*Birinci Dünya Savaşı'nda Sevk ve İskân Kanunu'na Giden Süreç: Osmanlı Hükümeti'nin Ermeni Politikaları
*Mondros Mütarekesinden Sonra Yaşanan Önemli Bir Problem: Türk ve Ermeni Yetimleri Sorunu
*Mütâreke Dönemi'nde İstanbul'daki Okullarda Bulaşıcı Hastalıklarla Mücadele
*Turizm Tarihimizde İdealist ve öncü Bir Organizasyon: Müstakbilîn Cemiyeti
Tarihçi Kitabevi
Tel:(0216) 418 68 86
Mücadele ve eserleriyle
örnek oldular
Sosyal ve siyasi önemli araştırma eserleriyle dikkat çeken Serap Yeşiltuna, "Türk Kültürünün Kadın Kahramanları" adlı çalışmasıyla da değerli isimleri gündeme taşıyor. Yeşiltuna bu kitabı ile bir vefa örneği gösterirken fedakar Türk kadınlarının kültür hayatımıza katkılarını da hatırlamamıza vesile oluyor:
Bu kitapta Türk kültürünün kadın kahramanlarını anlattım.
Kendi mesleklerinde ilk olan, "bu kadınlara göre değil" denen pek çok işi göğüsleyen ve bu anlamda çığır açan, savaşçı yönleriyle, kalemleriyle, hayat öyküleriyle beni büyüleyen bu kadınları size de anlatmak istedim, hayatlarındaki küçücük bir ipucu bile yön verebilsin istedim.
Ve her bir kadının hayatını gözümün önüne getirmeye, acılarına ve sevinçlerine ortak olmaya çalıştım, onlarla gülüp onlarla ağladım. Samiha Ayverdi oldum, gönüllere girmeye, aşkla konuşup aşkla yazmaya, iyi insan olmaya çalıştım. Celile Hanım oldum, Nâzım Hikmet için açlık grevine başladım.
Afet İnan oldum, kendimi kâh arkeoloji kazılarında kâh kongre kürsülerinde buldum. Sabiha Gökçen oldum, bulutlarla yarışıp göklerin kızı oldum. Sıdıka Avar oldum, Dersim dağlarında bir harf öğretebilmek için günlerce atla dolaştım. Bazen de Zübeyde Ana olup bir evlat yetiştirerek tarihe damga vurmaya çalıştım!
İleri Yayınları
Tel:(0212) 481 92 57
HAFTANIN KİTABI:
Gülmek her
insana hak
Prof. Dr. Levent Seçer "Gülümseyen Bebek" kitabına hakim olan duyguları şöyle açıklıyor: "Bazen insan yaşadığı hayatın adını koyamaz, doğduğu anda bile uyanışının onu bekleyen acıların ve sonunda tükenişinin resmini yapamaz. O resmin içinde, yaşamak istediği güzelliklerin yerine, peşinden hep yaşadıkları sıkıntılar talihsizlikler zor yılların verdiği acılar gelir. Çocukça duyguların o saf ve küçücük dünyanın içinde kalmayı istediği anda bile zaman çoktan geçmiş, umudun tükendiği yerdedir. Hele bir de tek başına hayata tutunmaya çalışmışsa ve onu elinden tutup sevecek, okşayacak, kucaklayacak biri yoksa yanında, işte adını koyamadığı hayatın resmi burada kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Yaşadıklarına, yapmak isteyip de yapamadıklarına baktığında, düşündüğü sadece daha fazla acı çekmeden veda etmektir. Ama işte o anda unutamadığı tek bir şey vardır. Ne olursa olsun gülümsemek... Ağlamak onun yapabildiği, yalnız kaldığında sarılabildiği tek konuşamayan dostudur. Hayatın bunca acımasızlıklarına karşı nasıl gülebilir ki? Ama onun istediği tıpkı saf küçücük bir çocuk gibi sadece gülümseyebilmek. Bugün o çocuk belki yok ama, adı konulamayan hayatın içinde gülümsemeyi bile unutup ağlamaya mutluluk adını veren insanların dünyasını görmek mümkün."
Barış Kitap
Tel:(0312) 435 29 69
Bir değişim
yaşanırken
Peyami Safa'nın "İstanbul Hikâyeleri" 36 hikâyeden oluşmakta. İlk olarak 1924'te yayımlan hikâyelerde anlatılan olayların neredeyse tamamında mekân İstanbul'dur. Fakat hikâye edilenler sadece İstanbul'un değil, bütün ülkenin ortak sorunlarıdır. 19. yüzyıldan itibaren yaşanan medeniyet değişiminin sancıları, kadın erkek ilişkileri, Batılılaşmadaki problemler, tecrübesiz gençlerin yaşadıkları sıkıntılar gibi daha pek çok olgu ve olay bu hikâyelere konu olmuştur. İstanbul Hikâyeleri, Peyami Safa'nın sanat ve dünya görüşünün izlerini taşıdığı gibi, daha sonra ortaya koyacağı eserler hakkında okuyucusuna bazı küçük ipuçları da vermekte.
Ötüken Neşriyat
Tel:(0212) 251 03 50
KÜTÜPHANEMDEN:
Bir İstanbul aşığının
geçmiş zamanları
Cumhuriyet devri yazarlarından olmasına rağmen herhangi bir edebi çığırın ve akımın içinde yer almadan özgün bir şahsiyet ve özgün bir kalem olarak edebiyat tarihimiz içinde seçkin bir yer edinen Abdülhak Şinasi Hisar, eski İstanbul merkezli hatıra, his, hayal ve şiiriyetle örülü eserlerinde, yakın geçmişe keyifli bir yolculuk sunmuş ve bu yolculukta, hem kaptan hem de rehber olmuştur. Nesrin Tağızade Karaca'nın "Abdülhak Şinasi Hisar'ın Eserlerinde Geçmiş Zaman ve İstanbul" adlı çalışması o nostaljik yolculuğa bir davet niteliğindedir. Kitap 1998 yılında Kültür Bakanlığı tarafından yayımlanmıştır.
Bu kitap Nesrin Tağızade Karaca'nın 1982 yılında Hacettepe Üniversitesi'nde hazırladığı master tezine dayanmaktadır.
"Geçmiş Zaman" ve "İstanbul" başlıklı iki ana bölümden oluşan bu yapıt, Abdülhak Şinasi Hisar'ın eski İstanbul'a ve eski zamanlara düşkünlüğü üzerinde durmakta ve yazarın yapıtlarından verdiği örnekleri işlediği temel konuları irdelemektedir.
Karaca, çalışmasının önsözünde Hisar'ı şöyle anlatıyor:
"Abdülhak Şinasi; elimizin altında bir kaynak, bir hazine halinde dünkü Boğaziçi'nin atmosferini, şiiriyetini olabildiği kadarıyla duygu ve düşünce alemimize kazandırmıştır. İsteyen herkes onun kitaplarından bir kaç sayfa çevirerek gece menekşe renkli suların üstüne dökülen yıldızların arasına karışabilir ya da gün batımı renkleri içinde kendini dağıtabilir"
(Ahmet Yabuloğlu)