İmansız, korkak ve cahil idiler...
Son umut; köprüden önce "son çıkış"ı kaçırdık ama "çıkmaz" bir yola girmeden, belki köprüden sonraki ilk sapaktan geri döneriz, dönebiliriz, içimize/içinize buna dair bir azim kıvılcımı düşürür diye Cumhuriyet'i yazacaktım güya; günler öncesinden Falih Rıfkı, Halide Edip, Yakup Kadri, Nutuk okumaları/taramaları yapmıştım...
Dondum, kaldım.
Bu iki kelimeden başka yazacak hiçbir şeyim yok aslında şimdi; sırf size saygısızlık olmasın diye "yer doldurmaya" zorluyorum kendimi.
Zihnim boş, yüreğim boş; duygularım donma noktasını geçti, hissizleştim sanki.
İstersen ülkenin en ücra köşesinden güneşe duble yol döşe, kainatın en büyük havalimanını inşa et, aman itibarından tasarruf etme uçan saraya bin; donmak üzere olan askerlerini almaya helikopter indiremiyorsun işte!
Kökünü kurutmakla övündüğün teröristlerden baskın yememek için kuruyacak, ısınacak ateş yakamıyor askerlerin!
***
Üç gündür hemen herkesin aklından en az bir kere geçen o cevapsızlığa mahkûm soru dışındaki her şey "hiç"leşti:
O çocukları büyütürken, aman üstleri açılmış olmasın, üşümesinler diye gecede kim bilir kaç kere uyanan annelerine nasıl izah edeceksiniz evlatlarının "donarak öldüğü" gerçeğini?
Yıllarca, Osmanlı'nın "dağılma ve yıkılış" döneminde yapılan Sarıkamış Harekâtı'nda, askerimizin "eksi 40" derecede "nasıl olup da donabildiğini" sorgulayanlar, "Yeni Türkiye"nin "yükselme(!)" günlerinde, üstelik daha kış bile bastırmamışken, Tunceli'de, iki askerimizin "eksi 5" derecede "nasıl olup da donabildiğini" de sorgulayacak mı şimdi?
"Hayalperest"ten "bencil"e Enver'in boynuna astıkları yaftalardan herhangi birini "başkomutan(!)"ın boynuna da asabilecekler mi?
"Büyük bir mağlubiyeti zafer gibi yansıttığı" ve aksi yöndeki haberleri sansürlettiği gerekçesiyle onun itibarını da didikleyecekler mi?
***
An itibarıyla bildiğim, muhalefetten bir önerge verildi bile TBMM'ye; göreceğiz bakalım kendisine "milletin vekili" diyenler arkasında durabilecekler mi? Yoksa EYT'ye mi dönecek akıbeti!
Günün anlam ve önemine binaen, hiç değilse, Atatürk'ün Meclis'te "Müdafaai Hukuk Grubu"nu kuramayıp, "vaziyet ve tavırlarıyla gaflet uçurumuna yuvarlanan mebuslar" için söyledikleriyle bağlayayım çoğunuzun içinden geçtiğini tahmin edebildiğim isyan halini:
"İmansız idiler; çünkü millî emellerin ciddiyet ve katiyetine ve bu emellerin dayanağı olan millî teşkilatın sağlamlığına inanmıyorlardı.
Korkak idiler; çünkü, millî teşkilata mensubiyeti tehlikeli görüyorlardı.
Cahil idiler; çünkü yegane kurtuluş dayanağının millet olduğunu ve olacağını takdir edemiyorlardı. Padişah'a dalkavukluk ederek, yabancılara hoş görünerek, mülayim ve nazik davranarak, büyük gayelerin elde olunabileceği gafletini gösteriyorlardı."