İmamların Öcü
Okuyan bilir; yazınca yazar, isterse kalemiyle sallar zaten de, Yavuz Selim Demirağ'ın bu son kitabı "olmuş"un da ötesinde;
Rahatlıkla kendi külliyatının "başyapıtı" olarak yer alabilir arşivlerde.
Böyle diyorum ama peşinen uyarayım; hiç iyi hissettirmiyor Demirağ'ın -Fakir Baykurt'un Yılanların Öcü'ne nazire yapan- kitabı İmamların Öcü okurken insanı...
Dehşete kapılıyorsunuz.
Kuşatılmış hissediyorsunuz kendinizi. Sırtınızı dayayabileceğinizi varsaydığınız bütün kalelerin irili ufaklı "Bizans"lar haline geldiğini görüyor ve acıyorsunuz halinize, ülkenize, geleceğinize...
Cemaatlerin askeri okullardaki faaliyetlerini miladından, "Hoca" namlı -hani şu askerinin başına çuval geçirilen ve bırakın tepki göstermeyi, Türk ordusuna bu onursuzluğu yaşatanlara dünyayı dar etmeyi, bir de "pratik çözüm" diye neredeyse çuvalcısına alkış tutan, sonrasında tepki gösterenler adına da ABD'ye özür mektupları yazan- emekli Genelkurmay Başkanı var ya, hıh işte onun öğrenciliğinden başlayarak ele almış Demirağ araştırmasında.
Neleri bulup çıkarmamış, kimleri konuşturmamış ki;
Kuleli'den Harp Okullarına, İzmir'den Bursa'ya, asıl GATA'kullileri kimlerin yaptığından sanıkları, tanıkları ve yargı makamıyla Balyoz Davası'na kadar uzanan girift bir "halka"nın rejime karşı nasıl "kapan" işlevi gördüğünü okurken ister istemez bireysel seferberliğini ilan ediyor kişi...
İmamların Öcü'nü bugüne kadar okumayıp da şu ara eline alanlar için en ilgi çekici bölüm çiçeği burnunda Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'a dair anlatılanlar, aktarılanlar olacaktır mutlaka. Balyoz sürecinde hazırladığı "bu planın gerçek olduğu varsayımıyla hareket edersek darbe planı olduğu raporu"na imza atarak yüzlerce Türk subayını tabiri caizse yakan Kurmay Binbaşı Ahmet Erdoğan'ın, garip bir güzergah izlenerek davaya bilirkişi atanması dahil yakın döneme damga vuran birçok kritik hamlenin sütre gerisinde Akar'ın ismi çıkıyor okurun karşısına kitapta.
Benim asıl ilgimi çeken bölümse başka;
Askeri okullarda "mobbing"e uğrayan, atılan, maddi-manevi işkenceyle uzaklaştırılan öğrencilerin anlattıklarını mümkün olsa da çerçeveletip asabilsek bu ülkede her köşe başına! Geleceğin komutanlarından sadece bir tanesinin üzerinin çizilme nedeni:
- Vatan kurtarma peşinde diye!
Yazılanlar doğruysa, vatanı değilse neyi kurtarmak, neyi korumak, neyi kollamak üzere yetiştiriyorlar çocuklarımızı askeri okullarda?
Demirağ okurunun kafasına paslı bir çivi gibi çakılacak iddialarla bitiriyor kitabı:
Asıl darbeyi "darbecileri temizliyoruz" diyen zihniyet yapabilir mi; yapıyor olabilir mi?
"Sınır ötesi bir harekat ya da geniş çaplı operasyon esnasında kamuoyunun dikkati çekilerek harekatın başarısı gündeme getirilerek komuta kademesinin kararlılığına vurgu yapılır. Bu esnada personel arasında birlik ve beraberlik görüntüsü verilir. Emir-komuta zinciri ve hiyerarşiyi bozmaya yönelik dedikodu ve girişimlere asla inanılmaması mesajları tekrarlanır. Artık darbeler tankların sokağa çıkması, radyo ve televizyonun ele geçirilmesiyle olmuyor. Üstelik Askeri Şura'da artık ihraç kararı alınmıyor... Üç beş ani istifa ve beklenmeyen emekliliğe sevkle gaz alınıp, beklentilere cevap verilmiş olur. Modern, post-modern derken böylesi bir darbeye de yeni bir isim bulunur..."
Olur mu olur... Ama bu ihtimallerden bile fazla ne acıtıyor insanın içini biliyor musunuz? Polis-asker fark etmez, gencecik çocukların o üniformaları "şeref" bilip, "vatan" bilip, "bayrak" bilip; lekeletmemek için şehit düşerken yazıyor, okuyor olmamız bütün bunları...
Ve yazık ki "bu daha girizgâh"; devamında neler duyup göreceğiz tahmini bile tüyler ürpertici!