İmam, bankaya müdür olursa
Okuyuculardan bâzıları diyor ki:
“AKP yöneticileri namaz kılıyor, oruç tutuyor, Hacca gidiyor, eşlerinin başları örtülü. İtiraf etmek gerekir ki kazandıkları belediyelerde ve bulundukları her makamda ’inançlı insanlar’la çalışıyorlar. Gerçek bu kadar ortada iken, siz tutuyor, ‘AKP’nin İslâm’la ilgisi yok’ demeye getiriyorsunuz. Allah’tan korkmuyor musunuz?”
Şimdi biz, “Siz Allah’tan korkmuyor musunuz?” diye, “Büyük Ortadoğu Projesi” nde ABD’nin tevdi ettiği Eş Başkanlık görevini üstlenen, ABD’nin Irak’ı işgaline en büyük desteği vererek Coniler tarafından katledilen, sürülen, tecavüz edilen, malına mülküne, petrolüne el konulan, camilerin Haçlı kışlası haline çevrilmesine, “ABD’nin başarısı bizim başarımızdır” diye sahip çıkan AKP’ye sormanız gerekmez mi, diye bir cevap verir, listeyi yazının sonuna kadar uzatır, hatta konuyu haftalarca örnekleyebiliriz.
Amma görüyoruz ki mesele anlaşılamıyor.
Bu kardeşimize benzer düşünenlere, namaz kılan, oruç tutan, Hacca giden, zekât veren ve eşleri tesettürlü kişilerin Müslüman olması başka, AKP icraatlarının İslâm dairesinde bir icraat olmadığı başka diye tekrarladıktan sonra, bir örnekle ne demek istediğimizi anlatmaya çalışalım.
Diyelim ki “Kâr-Zarar ortaklığı” ile çalışan bir müessese var.
O müessesenin başında da selatin camilerinden birinin imamı müdür olarak bulunuyor. Diğer bütün çalışanları İmam Hatip yahut İlahiyat Fakültesi mezunu. Kâr zarar ortaklığı ile çalışan bu müessesenin güzel bir yeri de mescit olarak ayrılmış, çalışanlar beş vakit namazlarını eda ediyorlar. Gün geliyor, imam kökenli müdür tutuyor, “Kâr-zarar ortaklığı” fazla bir kazanç sağlamıyor, biz iyisi mi, banka gibi çalışmaya başlayalım. Faiz verelim, faiz alalım diyor ve icraata geçiyor. Çalışanlar aynı çalışan, kılınan namaz aynı namaz olmasına rağmen siz şimdi bu müesseseye, müdürü selatin camii imamı, veznedarı İlahiyat Fakültesi mezunu, çalışan bayanların da başları örtülü diye, İslam dairesinde bir müessese diyebilir misiniz?
Sonra müdürü imam, çalışanları tesettürlü diye böyle bir dönüştürme İslâm adına tasvip edilecek bir şey midir, yoksa, tam tersine, bütün bu uygulamalar sıradan Müslümanlara faizi helâl göstermek gibi çok yüksek bir risk taşıdığı için, çok daha ciddi mücadele edilmesi gereken bir dönüştürme midir, diyor, sizleri vicdanlarınızla baş başa bırakıyorum.
İnsanlarımızı yöneticilerin söz ve kişisel yaşantılarına bakarak değil, icraatlarına bakarak değerlendirmeleri önerimizi tekrarlıyorum. Söz konusu olan bir Hükümet icraatı ise, orada bakılacak iki ana kriter vardır, bunu çok yazdık, demek ki tekrarlamakta fayda var.
1- Meclis’ten çıkan kanunlar millete ait olan egemenliğin millette kalmasını mı perçinliyor yoksa egemenliği milletten alarak Haçlılara, meselâ AB’ye mi devrediyor.
Dün Meclis’in alnında yazan, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” özdeyişine bile tahammül edemeyip, “Egemenlik Allah’ındır” diye nutuk atanların, bugün, egemenliği milletten alıp salam taktiği ile günden güne Allah ve Resulünün baş düşmanlarına devretmeleri normalse, herkes kendi niyet ve ameli ile haşrolunacağı için, bir diyeceğimiz yok, olamaz da.
2- Millete ait olan toprak, milli müesseseler, madenler ve akla gelen bütün varlıklar günden güne tapu, işletme hakkı ve faiz olarak kimlere devrediliyor, bunu takip etmek lâzım.
Siz,Türkiye’de İstanbul’a Konstantinopolis diyen, Pontus faaliyetlerini ve PKK’yı finansa eden, Bosna’da Sırpların Müslümanlara uyguladığı soykırıma arka çıkan, Yunan Kilisesinin banka satın almasını ve fakat aynı Yunanistan’ın Batı Trakya’da yaşayan Müslüman Türklerin çürüyen evinin çatısını tamir etmesine bile izin vermemesini normal karşılıyorsanız, size de bir diyeceğimiz olamaz; herkesin bizler gibi düşünme mecburiyeti yok.
Ama size şunu sorabiliriz, böyle bir durumda Yunan’ın önünü açmak mı İslâm’a ve milli menfaatlere uygundur, keza, ne var ne yoksa, üç kuruş getiren Kiliseye ve dünkü müstevlilere satmak mı?
Daha ne diyeyim!