İlla bir "Heysel faciası" mı yaşanmalı
Mustafa Kemal, önceki gün ayak basmış olsaydı Samsun'a, zannediyorum şöyle başlardı büyük "Nutuk"una:
"6 Mayıs 2017, Samsun'a çıktım, durum...
Utanıyorum!
Ben neyin derdiyle dertleniyorum; milletim neyin...
Dört yanımız düşmanla kuşatılmış haldeyken birbirini boğazlamakla meşgul olan bu insanlar mı olacak benim "kutlu yol"daki arkadaşlarım..."
***
O yıkmaya çalıştıkları 1923 Cumhuriyeti var ya, işte onun, bir manada "milletin rahmine düştüğü" yer olan Samsun'da, Beşiktaş'ın, kulüp başkanı "İzmir Marşı'nı söyletmemekle övünen" Konyaspor'la oynayacağı karşılaşmaya "Yaşa Mustafa Kemal Paşa Yaşa" yazılı pankart sokulmadı; "izinsiz" diye!
Ve lakin sustalılar sahadaydı...
Sormalı:
Samsun'da Atatürk'e geçit vermeyecek kadar sıkı güvenlik önlemi aldıysanız, izinsiz kuş uçurtmadıysanız, o sustalı izniniz dahilinde mi içeriye alındı?
Öyleyse...
Ya da öyle değilse de, "maç saatine yetişmeyecek" diyerek X-Ray'leri kaldırttıktan sonraki zafiyet anında girdiyse o suç aletleri stada; her iki durumda da bunun hesabını vermesi gereken birileri olmalı.
Spor Hukukçusu Emin Özkurt, katıldığı televizyon programında onları sıraladı:
Emniyet görevlilerinin de bağlı olduğu Valilik, Futbol Federasyonu ve Spor Bakanlığı.
Hesap versinler; hesap sormaya cesaret edilemiyorsa cevap versinler:
Sırf siz "denetim görevini yerine getirmediğiniz", Özkurt'un ifadesiyle "güvenliğin tesisi için haddinden fazla yetki veren yasaları uygulamadığınız" için önceki akşam o sahada saldırıya uğrayan Beşiktaşlı futbolculardan biri ölseydi veya yaralansaydı, futbol hayatı sonlansaydı vs. ne olacaktı? Tribünlerde yol verdiğiniz aşırılıkların "terör" boyutuna ulaştığını idrak etmeniz için Türkiye de bir "Heysel Faciası" mı yaşamalı?
***
Çok komik hareketler
----------
Biri, Süper Kupa'nın yayın hakkını elinde bulunduran ve maç bitiminde Konyaspor tribünlerinin sahayı istilasını "yayını kesmek" suretiyle gizleyebileceğini zanneden kanalın yöneticilerine hatırlatsın:
21. yüzyıldayız!
Gerçeklerin gün yüzüne çıkmak ve yayılmak için TV kamerasına ihtiyacı yok artık!
***
***
Vesayet Savaşları
***
Uzun zaman sonra ilk defa bir kitabı, üstelik de "bildiğim şeyler" diye elime almış olmama rağmen "merakla" okuyabildim; pek mesudum!
Yalnızca bunun için bile Ahmet Yavuz'a ve onu eline kalem almaya ikna edenlere teşekkür etmeye değer;
İyi ki "Sessiz Çığlık" protestolarının müdavimlerinden Mevci Özkan "kim yazacak bunları" diye sormuş, iyi ki Meriç Velidedeoğlu gayrete getirmiş, iyi ki Halup Hepkon teşvik etmiş, Soner Yalçın katkısını esirgememiş de eli yüzü düzgün, derinlikli, bilgiye dayalı bir "ileri demokrasi hayalinden darbe gerçeğine" analizi sunulmuş sonunda okuyucuya.
****
Dün, kitabından yaptığım başka bir alıntı vesilesiyle bahsetmiştim Ahmet Yavuz'dan;
Balyoz kumpası mağdurlarından, "asrın iftirası" çöküp de beraat ettikten sonra da mücadeleyi bırakmayan, "rejim"in oylandığı 16 Nisan referandumu öncesi "Hayır'lı Konvoy" ile Anadolu yollarını arşınlayan bir Türk askeri.
Vesayet Savaşları, adından da anlayabileceğiniz üzere, Cumhuriyet üzerinde kendi egemenliğini oluşturmak, vesayet kurmak isteyen güçler arasındaki rekabetin özeti.
"Askeri Vesayet" velev ki var(dı)... Hadi diyelim bu "suçlama"da bulunanlar haklı... Velev ki iktidar her ne yaptıysa memleketi "askeri vesayet"ten kurtarmak için yaptı... İşte bu noktada es geçilen kritik bir sorgulamaya yer veriyor Yavuz kitabında:
"Askeri vesayetin kaldırılmasının yol açtığı sonuçlar!"
Mesela, hendeğe düşürüldüğümüz "Açılım süreci"...
Mesela, bataklığa gömüldüğümüz "Suriye politikası"...
Mesela, "FETÖ"nün darbeye girişecek denli palazlanabilmesi...
Özetle dediği şu:
"Askeri vesayetin varlığının demokratik gelişmeyi engellediği varsayımı genel bir kabul görse de, yokluğunun da kimi antidemokratik gelişmelerin önünü açtığı ve ülkeye pahalıya mal olduğu bir olgu olarak karşımıza çıkmış durumda!"
Ülkeye pahalıya mal oldu diyor ama "fatura" çıkarmak için erken olduğunu düşünüyor. Tezine göre, "Yeni vesayetin niteliği, Anayasa değişikliklerinin tümüyle yürürlüğe girmesinden sonra netleşecek. Üstelik inşa edilmekte olan hiç de yarım yamalak bir askeri vesayete benzemeyecek ve toplum yeni vesayeti iliklerine kadar hukuksuzluk olarak hissedecek..."
Çalakalem değil her kelimesi "nereye varabileceği" düşünülerek yazılmış, başta "15 Temmuz"a dar da olsa bir kesimin "bilgisi dahilinde" yol verilip/verilmediği meselesi olmak üzere birçok konuda çarpıcı iddiaları olan, besleyici, en önemlisi eleştirisi de, özeleştirisi de olan "adil" bir kitap; gönül rahatlığıyla tavsiye ederim.