İlke değil ilkellik...
Haftanın son yazısında bir toparlama yapmakta ve bunu yaparken sakin olmakta fayda var.
- AKP’nin önemli ismi Hüseyin Çelik PKK ile yapılan görüşmeleri inkâr edenleri eleştirenlere, “Terörü bitirmek için gerekirse şeytanla bile görüşülür” diye karşı çıktı.
Çelik’in savunmasındaki çarpıtmayı hemen fark etmişsinizdir. Eleştiri, “Siz PKK ile görüşüyorsunuz” denildiğinde, “Bu bir iftiradır, ispatlamayan alçaktır” diyen ‘inkârcılar’ için değil miydi? Öyleydi.. Türkiye’yi bugün her şeyi böyle çarpıtanlar yönetiyor, sıkıntının önemli bir ayağı bu. İkinci ayağı ise bu çarpıtmayı yapanların medyanın neredeyse tamamını ele geçirmiş olmaları.
- Peki, AKP’nin yani hükümetin PKK ile görüşmesi “şeytanla bile görüşmeyi” mazur gösterecek kadar masum mu? Tabii ki değil... Çünkü “PKK ile görüşmek” PKK’ya yenildiğini kabul etmek demektir. Durun, hemen itiraz etmeyin. Bir terör örgütü ve bu arada PKK’nın Türkiye Cumhuriyeti devletini yenmesi mümkün mü? Tabii ki değil. Peki terör örgütü bunu bilmiyor mu? Bilmez olur mu, elbette biliyor. Öyleyse niye sonucu baştan belli bir maceraya atılıyor? Niye olacak, onun gayesi Türkiye Cumhuriyeti Devletini yenmek değil, masaya oturtmaktır da ondan...
- Sayın Erdoğan’ı, AKP’lileri ve cümle yandaşları dinlerken insan, “Yahu ben cennette yaşıyorum da farkında değilim galiba” hissine kapılıyor.
Fiyat artışları ile vatandaşın sırtına neredeyse 15 milyarlık ek yük biniyor ve bunun adı “zam” değil “güncelleme” oluyor. Halka böylesine bindirilirken vekillerin sırtında (olmayan yükten) indirimler eleştirilirse bunu yapanlar “terbiyesizlikle” suçlanıyor.
Sayın AKP’liler lütfen ayaklarınız yere bassın. Siyasetçiniz değişik gelirlerle, destek veren mücahitleriniz müteahhit olarak, yazar çizeriniz el konulan gazete ve televizyonlarda birkaç vekil maaşı kadar aylık geliri cebe indirerek refah içersinde yaşıyor olabilirsiniz ama inanın ki Türkiye’nin önemli bir kesimi yoksulluk sınırının altında yaşıyor.
Bu bizim iddiamız değil.
- Hani merkezi Paris’te bulunan 30 üyeli OECD var ya, hani dünyanın en büyük ekonomik işbirliği örgütü işte o söylüyor. Diyor ki, dünyada gelir dağılımı en bozuk ülke Meksika. İkinci sırada ise Türkiye var. OECD bu raporu yayınladığında Türkiye bizim zam, sizin güncelleme dediğiniz fiyat artışları ile henüz muhatap olmamıştı, haberiniz olsun...
- Bir diğer konu da “can” ve “mal” emniyeti.
Burası nasıl bir cennet ülke ki, doğudan batıya, kuzeyden güneye evler, dükkanlar, otomobiller, işyerleri ve tabii işinde gücünde masum insanlar bir avuç KCK’lının olmayan insafına terk edilmiş bulunuyor.
- Dış politika ise tam bir “Amerikan taşeronluğuna dönüşmüş” durumda. Siz ne derseniz deyiniz ne “ilke” kalmış, ne “ülke çıkarı” ..
Hürriyet’ten Yalçın Doğan’ın hatırlattığı gibi 2010 Haziran ayında “İran’a yaptırım” konusunu görüşen Güvenlik Konseyi’nde “Yaptırımlara ilke olarak karşıyız, çünkü yaptırımlar sorunu çözmüyor” diyerek “aleyhte” oy kullanan Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Davutoğlu B.M. Güvenlik Konseyi’nde Suriye’ye yaptırım konusu veto edilince, “Onlar veto etsin biz yaptırımdan vazgeçmeyiz” diyor ve üstelik bunu Meclis kürsüsünde “ilkelilik” olarak savunabiliyor.
“Komşularla sıfır sorun” olarak çıkılan yolculukta geldiğimiz nokta “sorunsuz komşu” kalmamış olması ve hatta bazıları ile “savaşın eşiğine” gelmiş bulunmamız bu bahiste iflas sınırlarında dolaştığımızı göstermiyor mu?
Yargı’nın durumu, Deniz Feneri meselesi ve daha neler neler...
Bütün bunlar ve daha nicelerinin neresi “ilke”li siyaset, aksine cümlesi “ilkellik” değil mi?