İlk ve orta öğretim millî şuur verir
Hiç kimse yine faşizm, yine ırkçılık diye ortalığı velveleye vermesin! Hatta “yine mi milliyetçilik?” diye ayağa kalkmasın! Bütün çağdaş ülkelerde de, çağın gerisinde kalmış sayılan birçok ülkede de durum budur: İlk ve orta öğretim millî şuur verir. Birçoğu milliyetçilik, millî şuur gibi kavramları kullanmaz, ama eğitim ve öğretim yoluyla çocuklarına millî şuuru mutlaka verir.
Millî şuur; dil, edebiyat, tarih ve kültürle ilgili derslerin müfredatı ile verilir. Hiçbir İngiliz, Alman, Fransız, Rus, Japon, Çinli, İranlı kendi tarihinin ana çizgilerini, önemli olaylarını ve başlıca kahramanlarını bilmeden lise mezunu olmaz. Hiçbir Hristiyan millet, bir millî kültür unsuru olarak, Kitâb-ı Mukaddes’teki peygamber kıssalarını öğretmeden gençlerine lise diploması vermez. Çin, tarihini efsaneler devrinden başlatır; Çin, Han, Sui, Tang, Ming vb. hanedanların tarihini öğretir; cumhuriyet dönemiyle tarih öğretimine devam eder. Konfüçyüs’ü, Lao-tse’yi bilmeyen Çinli düşünülemez. Puşkin’i, Tolstoy’u, Dostoyevski’yi, Gorki’yi okumamış Rus düşünülemeyeceği gibi. Goethe’nin Faust’unu, Schiller’in şiirlerini, tiyatro eserlerini, Wilhelm Tell’ini bilmeden hiçbir Alman gimnazyum diploması alamaz. Fransız gençleri lise mezunu olmak için Moliére’i, Racine’i, Balzac’ı, Hugo’yu, Baudelaire’i bilmek, eserlerini okumuş olmak zorundadırlar. Aynı şekilde İngilizler de Chaucer’ı, Shakespeare’i, Dickens’ı bilmelidirler.
Liseyi Gümülcine’de bitirmiş Batı Trakyalı arkadaşımın İlyada’yı on dakikadan fazla ezbere okuduğunu veYunan liselerindeki çocukların buna mecbur olduklarını söylediğini çok iyi hatırlıyorum. İran’dan gelmiş Güney Azerbaycanlı öğrencilerim de Hâfız-ı Şîrâzî’nin birçok şiirini ezberden okuyorlar.
Azerbaycan aydınlarından, hem de Sovyet döneminde yetişmiş olanlarından Dede Korkut’u, Fuzuli’yi, Molla Penah Vâkıf’ı, Samed Vurgun’u çok dinledim. Özbek aydınlarından Nevayî’nin hayatını, eserlerini ve şiirlerini çok dinledim. Kazaklardan Abay’ı, Avezov’u; Kırgızlardan Manas’ı, Tatarlardan Abdullah Tukay’ı, Türkmenlerden Mahdumkulu’nu çok dinledim. Millî edebiyat öğretimini ne Leninizm engelledi, ne de Maoizm. Ne liberalizm, ne de İran’ın molla rejimi. Sadece Türkiye’de millî edebiyat, millî tarih, millî kültür öğretilmiyor. Acaba bizde hangi rejim var?
“Resmî tarih, dayatmacılık” gibi sakız olmuş sözleri bırakın! Her ülkenin değişmeyen tarih ve edebiyat öğretimi var. Siz de onlar gibi bütün nesillerinize kendi efsanelerinizi, tarihinizi, edebiyatınızı öğreteceksiniz. Birçok ülkede millî eğitim müşavirleri var. Ne iş yapıyorlar? Baksınlar bulundukları ülkenin müfredatlarına! Konuşsunlar o ülkelerin lise bitirmiş gençleriyle! Tabii bulundukları ülkenin dilini biliyorlarsa.
Bir bakıma bütün yazdıklarım boşuna. Çünkü dil, tarih ve edebiyat bir yana artık ilk ve orta öğretimde hiçbir şey öğretilmiyor. Her şey dershanelere terk edilmiş durumda. Dershaneler de sadece test çözdürüyorlar. Üniversiteye girmek için Mercidâbık’ı, Küçük Kaynarca’yı, Fuzuli’yi, Namık Kemal’i, “pars, değirmi” gibi kelimelerin anlamını bilmek zorunda değilsiniz. Sinekli Bakkal’ı, Yaban’ı okumuş olmak mecburiyetiniz yok.
Hiçbir ülke örgün eğitimini, resmî okullarını itibarsızlaştırıp çocuklarını özel dershanelerin kucağına atmamıştır. Hele hiçbir ülke, kendi tarihini “resmî tarih”, kendi edebiyatını “dayatmacılık” olarak niteleyenlere kulak verip çocuklarını dinî cemaatlerin elinde bulunan okullara teslim etmemiştir. Bu, çocukların beyinlerinin esir alınması ve devletin intiharı demektir. Türkiye’de olan da budur.
En kısa zamanda ve behemehal ilk ve orta öğretim yeniden düzenlenmeli, eski itibarına kavuşturulmalıdır. Vakıf, dernek vb. örgütlerce kurulan, Galaksi, Nebula gibi tuhaf adlar taşıyan hiçbir cemaat okuluna müsaade edilmemelidir. Bir üst basamağa geçmenin yolu, dershanelere değil, örgün eğitim okullarındaki başarıya bağlı olmalıdır. Hasılı, Millî Eğitim Bakanlığı, önce “millî” olduğunu, sonra işinin, cemaatlere ve dershanelere yol açmak değil, “eğitim” olduğunu, daha sonra da bir işletme değil “bakanlık” olduğunu hatırlamalıdır. İran gibi, Çin gibi, Rusya gibi. Yahut da pek sevdiğiniz çağdaş Avrupa ülkeleri gibi. Onlardan bir fazlasını istemiyoruz. Onlar çocuklarına kendi dil, tarih, edebiyat ve kültürleri namına ne öğretiyorlarsa biz de aynısını öğretelim. Var mısınız çağdaş olmaya?