İlk taşı atacak günahsız parti aranıyor!
Siyasî partiler demokratik hayatın vaz geçilmez unsurlarıymış!.. Böyle söylüyor Anayasa... Anayasa hazırlama ve yazım tekniği açısından bu ‘laf kalabalığı’ neyi ifade eder anlamakta zorlanıyorum ama Anayasa’nın en itibarsız ve geyiğe dönüşmüş cümlesinin bu olduğunu herkes gibi biliyorum... Bu cümleden partilerin ‘demokrasinin inzibatı’olduğu zannedilebilir... Kendi içlerinde demokrasinin ‘d’si talebini duyunca çılgına dönenler, söz konusu ülkede demokrasiyse sadece ellerini değil, böbrek, dalak, beyin ve karaciğerlerini de taşın altına koyacaklar!.. Bizde demokrasinin herkesin ortak ‘rüya’değil, ‘riya geçidi’olduğunu bilmeyip de, ‘anayasal masalcılar’a kanan kaldı mı acaba?
Antidemokrasinin kalıntısı olan Siyasî Partiler Kanunu’nu beğenen bir kişi bile yoktur hesapta... Yıllardır değiştirilmesi gündemdedir... Ama ne gariptir ki, ihale kanunları yılda beş kere değişirken bu kanun bir türlü değişmez... Öncekiler de dokunmamıştı, bunlar da... Gelmiş geçmiş hiç bir partiyi ayırmadan sormak lâzım: Siyasî Partiler Kanunu’na taş atmak istersek, ilk taşı hangi ‘günahsız parti’ atmalı?
Aslında bu ‘totem’e dokunulmamasının karmaşık bir sebebi yok... Dokunulmuyor, çünkü parti içi diktatörlüklerin, faşistliklerin, tiranlıkların, zorbalıkların, taban iradesi tanımazlığın en önemli teminatı bu maddedir... Buna dokunduğunuzda belki de kendinize dokunmuş, bilgiyle, birikimle, irfanla, adaletle, basiretle, rızayla oturmanız gerektiği hâlde, ancak antidemokrasiden süzülmüş mazbatayla oturageldiğiniz koltuğu riske etmiş olacaksınız!.. Eh demokrasi de, o kadar da uzun boylu değil, değil mi? Zaten bizdeki demokrasi ‘iki dirhem, bir çekirdektir’ve ‘taban iradesi’ dediğiniz bu denklemin ‘çekirdek’ yani ‘çerez’kısmıdır... Bu düzende ne kadar farklı ifade edilirse edilsin, gerçek klasman şu şekildedir: Önce koltuğum, sonra partim, ardından yer ve zaman kalırsa ülkemdir!..
Bu kanun ve meşhur dokunulmazlıklar meselesi, çapsız ama kurnaz siyasetçilerin arada bir iğfal ettikleri ama uygulama söz konusu olduğunda insanları aldattıkları iğrenç bir sahnedir maalesef... Ama ne diyor ‘beşerî amentü’müz: Siyasi partiler demokratik hayatın vaz geçilmez unsurlarıdır!.. Beş para etmez bir yalan, anayasal güvenceye ancak bu şekilde kavuşturulabilirdi herhalde!..
Şimdi 60 maddelik değişiklik için turlar atılıyor Meclis’te yerli yersiz... Oysa hani ‘herkesin şikayetçi olduğu’Siyasî Partiler Kanunu’yla ilgili neden bir çalışma yok? Üstelik bu değişiklik için Anayasa değişikliği gibi büyük sayılar gerekmiyor... Uzlaşmasız bile çok rahat çıkabilir... Neden gündemde değil? Yukarıda temas ettik ya karmaşık bir sebebi yok... Ancak bu düzende parti içi mikro-krallığınızı taban tehdidinden uzakta rahatlıkla sürdürebilirsiniz!.. Pozisyonunuzu korumada bu kanun ‘velinimet’tir sizin için!.. Allah muhafaza, değişir de gerçekten demokratik bir şekle bürünürse, liderlerin ve ‘varlıkları liderlerin varlıklarına endeksli’ kurmay heyetlerinin akıbetleri ne olur sonra?
Hem üye dediğin nedir ki? Anayasamızın da ruhuna uygun olarak şunu rahatlıkla ifade edebiliriz, partilerimiz üye ve taban iradesine bırakılmayacak kadar önemlidir!.. Üye, partide bir metadır, çay kaşığı, kapı kolu, sandalye veya tel zımba gibi iradesiz bir şey!.. Parti içi seçimler gereksiz bir risktir... O yüzden kanundan kaynaklanan yetkiler kullanılarak, üye sayısı öngörülenin üzerine çıkarılmamalı, delegeyi seçimle belirlemek gibi bir zillete düşülmemelidir!.. Bilgi, başarı ve saygınlıktaki zaaflarınız dolayısıyla partiyi elinizde sürekli tutmanız mümkün görünmüyorsa, kanunun da desteğiyle bu ‘demokratik tebdir’i almanızın ne sakıncası olabilir ki?
Onun için bu kanun, partilerimiz ve liderlerimiz için -genel başkanlarımız desek daha doğru olurdu galiba- ‘kayd-ı hayat’tır, bir nevî tapu senedir... Bu kanun değişir, demokratik bir hâl alırsa, bulundukları makamları neyle koruyacaklar? İstemedikleri veya güvenmedikleri üyeleri nasıl silecekler? Hoşlanmadıkları il veya ilçe teşkilatlarını nasıl feshedecekler veya kapatacaklar? Kendi saltanatlarına tehdit gibi gördükleri parti içi unsurları nasıl bertaraf edecekler? Merkez Yönetim Kurulu üyelerine nasıl boş karar defterlerinin altına imza attırıp, sonra da üstünü kendi keyfiyetlerine göre dolduracaklar? ‘Merkez yoklaması’ adı altındaki ‘ahmak ıslatan’ komedisine nasıl yasal kılıf bulup istedikleri adayları listelere dolduracaklar?
Aslında görünmez bir dayanışma içindeki ‘SPK kardeşliği’nin partilerine ve particilerine kızmıyorum, tam tersine anlıyorum... Ne de olsa SPK’sız bir Genel Merkez’in hayat damarlarından biri kopmuş demektir... Onlardaki bu ‘maraz’ın sebebini anlamak için ‘çocukluklarına inme’ye gerek yok, mevcudiyeti korumanın şartları böyle!.. Kızgınlığım, Anayasa’yı yazarken “Siyasî partiler demokratik hayatın vaz geçilmez unsurlarıdır” maddesini ekleyip, ondan sonra da “Vay be, ne büyük cümle kurmuşum, ne afilli lâf etmişim” diye muhtemelen iç geçirene!..