İlahi Tragedya!
“İstanbul’da bir sürrealist” sergisini gezme imkanı bulanlar, yahut yolu Figueres’ten, Reina Sofia’dan, St. Petersburg’dan geçenler zannediyorum yadırgamıyorlardır etraflarında olan biteni. Memleket Salvador Dali sergisi gibi;
Adıyaman’da göğün atları, Suruç’ta yerin baykuşları, İstanbul’da leylek bacaklı filler, sorsan en sevdiğini, aşkla bağlı olduğunu iştahla yiyen yamyamlaşmış insanlar ve elbette Ankara’da eriyen saatler!
1.İLGİNÇ ŞEYLER OLUYOR!
Tanıştırayım;
Numan Kurtulmuş.
“Başbakan Yardımcısı” varsayıyoruz kendisini. Halbuki içinde Rodin’i hasetinden çatlatacak bir “düşünen adam” namzeti gizli. Zira önceki gün Suruç’ta, baktı, baktı, baktı, derin düşüncelere daldı ve şu -felsefi seviyesini biz sıradan fanilerin idrak edemeyeceği- neticeye vardı:
- Olay ilginçtir...
Teröristlerin, dünyanın en iyi korunan binalarından Pentagon’a uçakla, NSA’ya araçla “küüüüüt” diye çarpabildiği gezegenimizde...
Yine teröristlerin, güya hem güvenlik personeli hem X-Ray teknolojisi eliyle donunuza kadar arandıktan sonra ancak girebildiğiniz, Çağlayan Adalet Sarayı(!)’na girip, bir Cumhuriyet Savcısını odasında rehin alarak, saatlerce o odada her nevi maddi-manevi işkenceyi gerçekleştirebildiği ve nihayetinde profesyonel timlerce oluşturulan güvenlik çemberinin orta yerinde katlettiği ülkemizde;
Teröristlerin “demir kapıları, korunaklı duvarları olan bir yer” dediği uluorta bir bahçeye girebilmesi “ilginç” “Başbakan Yardımcısı”na göre!
Bence de ilginç, hatta çok ilginç;
Hâlâ nasıl bu ülkeyi yönetebiliyorsunuz siz?
Nasıl oturabiliyorsunuz o koltuklarda?
Batmıyor mu? Sızlatmıyor mu? Rahatsız etmiyor mu? “Milli İrade” makamı ya; üzerinden fırlatıp atmıyor mu?
Nasıl olabiliyor da iktidardan alaşağı olmanızı gerektiren ihmaller, kaza görünümlü cinayetler, katliamlardan bir dağ oturmuşken içimize, ezilmiyorsunuz, hâlâ durabiliyorsunuz yerinizde!
2.ÖCALAN’IN GÖLGESİNDE...
Bir başka muhterem(!);
Mahmut Tanal...
Eylem kişisi.
Silivri’de barikatları aşmaya çalışırken gördük onu; asrın iftiralarına maruz kalan mağdurların yanında olabilmek, mahkeme salonuna girebilmek için can hıraş mücadele halindeydi. Sonra zıt istikamette, iftiracıların; - “kumpas” ın medya, emniyet, sermaye ayaklarının yani- “hukuksuzluğa uğradığı” gerekçesiyle üstünü başını parçalarken çıktı karşımıza...
Kentsel Dönüşüm protestolarında yaralandı.
Validebağ’da, Soma’da, Gezi Parkı’ndaydı..
LGBT yürüşünde TOMA’nın üzerinde, çArşı davasında adliye önündeydi...
Teşbihte hata; kambersiz düğün olmaz;
Kendince bir “ezilenlerin abisi” nin -üstelik de Şanlıurfalı- Suruç’taki terör saldırısına karşı “yürüyüş başı” olmaması imkansızdı; ama PKK terör örgütünün başı Öcalan canisinin posterlerinin altı olmamalıydı orası!
Aralarında kundaktaki bebekler, “idealist üniversiteliler”, gencecik, pırıl pırıl Cumhuriyet öğretmenleri, mühendisleri, doktorları, hemşirelerinin de olduğu, kadın, çocuk, genç, yaşlı 40 bin insanın katilinin gölgesinde karşı çıkılır mı teröre?
İçini bilmem, ama bugüne kadar bize gösterdiği “dışı”na bakarak Tanal’dan orada, o posterleri açanlara da posta koymasını beklemez miydiniz?
“Millet”i müdafaa için “devletin polisi” ni yumruklayacak kadar “delikanlı(!)” ya kendisi; milletin canına, malına, varlığına, dününe, bugününe, yarınına, toprağına, havasına, suyuna, evladına, ocağına, soyu-sopu-namusuna kast eden katiller sürüsünün elebaşının bayraklaşmasına izin vermemeliydi; gözükara ya; o anda, orada silip atmalıydı o çamuru üzerinden...
“Cumhuriyetçi, milliyetçi, devletçi, halkçı, laik, inkılapçı” bir siyasi partinin mensubu, “ırkçı, etnikçi, bağnaz, feodal, millete, devlete, halka düşman, zifiri karanlık” bir örgütle omuz omuza!..
Vural Savaş’ın; o meşhur kitabı çok sık aklıma düşer oldu son günlerde:
Atatürk’ün Kemiklerini Sızlatan CHP
3.MASKELİ MASUMLAR
Kalıplaştı;
“32 masum genç” diye yazıyor, söylüyorlar.
Nereden biliyorsunuz?
Ölenler “genç”ti doğru, “insan”dı doğru, “sivil”di doğru; ama “masum” oldukları hükmünü nasıl verebiliyorsunuz?
Katledildikleri için mi?
-Mantık dersi de mi çıkarıldı müfredattan; ondan mı mantar gibi bitti bu modeller birden!-
Soruyorum size:
“Masumiyet” utanılacak bir şey midir ki, arkadaşları “maske” yle karşıladılar “masum gençler”in cenazelerini?
“Fişlenmekten korktukları için” mi?
Şehrin göbeğinde otomatik tüfeklerle meydan okumaya korkmuyorlar ama!
Karakol kurşunlayacak/bombalayacak kadar “cesur yürek” her biri maşallah(!)
“Gerçek” maskesizdir!
Maskelenme ihtiyacı duyuyorsa “bildiğiniz gibi” değil demektir!
O güzel fotoğraflarına, yerlere saçılan kanlı oyuncaklara bakıp peşin peşin “iyilik meleği” kabul ettiğiniz o genç kızlar var ya, bazıları Fırat Çakıroğlu’nun katledilmesinden sonra “Ege Üniversitesi’nde faşizme geçit vermeyen yoldaşları”nı selamlıyordu İstanbul’dan mesela! Katlini kutsuyorlardı Fırat’ın! Masum, saf, temiz bir tavır mı bu?
Her şeyi geçtim;
“suçu ve suçluyu övmenin suç” olduğu bir ülkede “suçluydular” bazıları; kimse yargılamadı onları, manşetlerde hep “faşizme direnen devrimci genç”ti sıfatları!
Bütün bunlar o gençlerin katlini kabul edilebilir hale getirmez; bu net.
Lakin iki dakika samimi olun;
“İnşa etmek” istedikleri “sadece kendileri gibi olanların yaşadığı bir dünya” ydı;
Ya ötekiler?
Onlar gibi olmayanlar ne olacaktı, onlar gibi olmayanlara ne olacaktı, neydi sanıyorsunuz tasavvurları?
* * *
Yanlış benzettim girişte; Dali’nin fırçası bile tahrip edemedi gerçeği bu derece...
Akın var evet;
Ama bu sefer güneşe değil akılcılıkla savaşa koşuyor dört nala bu ülke!