Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Özcan YENİÇERİ
Özcan YENİÇERİ

İktidar tehlikenin farkında mıdır?

Bundan altı yedi yıl kadar önce “PKK’ya karşılık Kürdistan” tezi tartışılıyordu. Türkiye, PKK’ya karşılık Kuzey Irak’taki Kürt oluşuma yumuşama gösterecek, hatta güvenliğini tehdit etmemek kaydıyla “gevşek federasyon” biçiminde bir “Kürt devletine” ses çıkarmayacak şeklinde bir senaryo ortaya atılmıştı. Senaryoyu daha da ileri taşıyanlar Kuzey Irak’ta “adeta Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti gibi” kendi hükümetine sahip ama dış ilişkilerinde Türkiye’ye bağlı olacak bir yapıdan söz etmişlerdi. ABD’nin de “Türkiye himayesinde bir Kürt devleti”ni İsrail’e kabul ettirmeye çalışacağı iddiaları ortaya atılmıştı.
Gelinen aşama, bu tasarıların çok daha ötesine geçmiştir. Erbil’de düzenlenecek konferansta bir “Türk-Kürt Konfederasyonu” talebinin çıkacağına kesin gözüyle bakılıyor. Ancak bu denklemin “PKK’ya karşılık Kürdistan” şeklinde değil “PKK ve diğer unsurlarla birlikte Kürdistan” biçiminde ortaya çıkacağa benziyor.
Bu durumda sözde eklemlenmiş “dört parçalı Kürdistan” ın bütünlüğünü koruma görevini de doğal olarak Türkiye üstlenecektir. Böylece Türkiye, Maliki’ye karşı Barzani yönetimini, Esad’a karşı da PYD’yi ilk etapta fiilen koruyacaktır. Böylece malum cenah tarafından uzun zamandır dile getirilen “Kürtleri, Araplara karşı Türkiye korusun” düşüncesi de fiilen hayata geçmiş
olacaktır.
Bölgede ne Barzani’nin ne de PYD ve PKK’nın kendi başlarına bölge ülkelerinin herhangi biriyle -her şeye rağmen- baş etmeleri mümkün değildir.
Bölgedeki gelişmeleri şöyle yorumlayanlar çıkmıştı: “Kürtler’in ana gövdesi Türkiye’dir ve Kuzey Irak’ta kurulacak bir Kürt devleti tıpkı KKTC gibi bizim asli yapımızın bir uzantısıdır, diyebilirsiniz. Esas itibariyle, Amerika’nın Türkiye’yi devreden çıkarıp bir Kürt devletiyle bölgede ihtiyaçlarını karşılaması da mümkün değildir.”
Bunun için de önce Türkiye’yi büyütüyor gibi yapmak, parçalı bölgelerdeki Kürt unsurların iç organik bütünlüğünü sağlayıncaya kadar Türkiye’ye eklemlemek sonra da “kendi kaderini tayin hakkı” nı kullanarak ayrılmak temel stratejidir.
Osmanlı coğrafyasında parçalanmalar ve ayrılmalar sırasında benzer yöntemlerin kullanıldığı tarihi gerçekler arasındadır. Bağlı yapılar önce “özerk” hale getirilmiş ve sonra da uluslararası şartların uygun hale gelmesi beklenerek gereken yapılmıştır.
AKP, hafızası olmayan bir siyasi organizasyon olduğundan “dün-bugün-yarın” bağlantısı yapamıyor. İktidar, günübirlik kararlarla günü ve olanı biteni yönetmeye çalışıyor. Olanı biteni de kendi hesabına rasyonelleştirerek kamuoyunu ikna etmeye
çalışıyor.
İktidar gelişmeleri, “açılım süreci” nin yan ürünü olarak niteleyecektir. İddia edildiği gibi Türkiye’nin bölünme ve parçalanmasını değil büyümesini ve güçlenmesini sağlayan bir süreç olarak durumu propaganda edecektir.
Gelişmeler AKP iktidarının elini kolaylaştıracak ve Türkiye’ye karşı oynanan oyunu halkın gözünden hem saklamış hem de meşrulaştırmış olacaktır. Olan bitenin adını da AKP’nin yönetim elitleri “Büyük Türkiye Milliyetçiliği” koyacaklardır. Yaptıklarını da “tarihi doğru okumak” ve “Osmanlı hinterlandına dönüş” olarak niteleyeceklerdir.
Türkiye, on bir yıldır Orta Doğu’daki her hesabı yanlış çıkmış bir iktidar tarafından yönetiliyor. Türkiye için en büyük risk de budur. Ne yaptığının, attığı adımın nereye gideceğinin kime ve neye hizmet edeceğinin farkında olmayan günü birlik AKP politikaları, bölgede Türkiye’yi çok güç duruma düşürmüştür.
AKP iktidarının Ermenistan’a kapı açarak, “yüz yıllık tarihi sorunu tarihte bırakmak” ; Suriye ile sınırdaki mayınları kaldırarak ilişkileri sıklaştırmak; Kıbrıs’ta “bir adım önde olarak” ilerleme sağlamak; Mısır’a laiklik ihraç ederek Müslüman Kardeşler’i kurtarmak; “sıfır sorunlu komşuluk” politikası uygulayarak barışı kurmak politikaları tam tersi sonuçlar doğurmuştur.
Türkiye’nin sınırlarında meydana gelen son gelişmeler Türkiye’yi tehlikeli bir meçhule doğru savuruyor. İktidar hariç hemen herkes tehlikenin farkındadır. Tehlikeli olan da bu durumdur.

Yazarın Diğer Yazıları