İktidar ortak kabul etmez
Şimdi kim ne derse desin, sonu nasıl biterse bitsin, Başbakan Tayyip Erdoğan’la Abdullah Gül arasında “iktidar kavgası” başlamıştır
O tarihlerde çok gençtik, “iktidar” ın anlamını bile tam bilmiyorduk, “iktidar” bizim için, hükümetin bir başka deyişiydi... Oysa, saçını başını bu kavganın ortasında ağartıp, çok kere de kaybeden yaşlı, “meslektaşımız” başını sallıyordu:
“Yanlış yapıyor!”
Ve ekliyordu:
“İktidar ortak kabul etmez!”
Yapılan yanlış neydi, iktidar niçin ortak kabul etmezdi?
* * *
YANLIŞ şuydu; gazetenin umumi neşriyat müdürü, şimdiki deyimle genel yayın müdürü bir yurtdışı gezisine çıkmış, arkasından gelen yazı işleri müdürü de, belki de fırsat bu fırsat diyerek geçip yerine oturmuştu.
İşte saçını başını bu kavgalar arasında ağartmış ağabeyimizin “yanlış” dediği buydu:
“Bundan sonra istediği kadar, vallahi de billahi de onun yerinde gözüm yok” desin, inandıramaz, İstanbul’a gelir gelmez kulağına ilk fısıldanacak olan nedir bilir misin?
“Abi, senin yerine kim oturdu biliyor musun?
O şüphe ömür boyu sürer de artar bile, bekle görürsün!”
Allah ömür verdi o da gördü, biz de...
İktidar ortak kabul etmiyor, ilk fırsatta iktidardaki, kuşkulandığını tasfiye ediyor.
Öyle de oldu, bahane mi yok!
Osmanlı’nın “Nizam-ı âlem için kardeşin kardeşi öldürmesine izin vermesinin sebebi” nedir? İktidar kavgası, kuşkusu değil midir?
* * *
ŞİMDİ kim ne derse desin, sonu nasıl biterse bitsin, Tayyip Erdoğan’la Abdullah Gül arasında “iktidar kavgası” başlamıştır.
Cumhurbaşkanlığı kavgası...
Diyeceksiniz, Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanı yapmak isteyen Erdoğan değil miydi?
Ama dikkat edin, aradan az zaman geçse de köprünün altından çok su akıp geçmiştir.
O tarihte Abdullah Gül, kimin desteğiyle cumhurbaşkanı seçilecekti?
Erdoğan’ın!..
Şimdi oyun değişiyor.
* * *
TAYYİP Erdoğan biliyor ki, bu sefer Abdullah Gül’ün adaylığı ve cumhurbaşkanlığı artık ona bağlı değil, Abdullah Gül de bunu biliyor....
Geride yeni Meclis, yeni Meclis milletvekilleri ve Abdullah Gül’ün yenilgisini hazmedemeyen bir topluluk var.
* * *
ABDULLAH Gül onların desteklerini alarak Çankaya’ya çıkarsa...
Tayyip Erdoğan’a sorun, neler çektiğini o bilir?
Damdan düşenin halinden damdan düşen anlarmış...
Elbette Gül, Sayın Sezer’in gerekçeleriyle kararnameleri geri çevirmez ama, onun da tutumunun ne olacağını Erdoğan bilir.
* * *
YOK canım, Abdullah Gül hiç böyle şey yapar mı? Onu Avrupalılara sorun...
Erbakan Hoca’nın sözcüsüyken Avrupalılar için söylemediğini bırakmayanın, AKP’ye geçince, Avrupa kapılarını nasıl zorladığını en iyi onlar bilir.
* * *
VE işin püf noktası...
Çankaya Köşkü “çık!” denilince çıkılan, “çıkma” denilince de çıkılmayan bir tepe midir?
Zaten çıktıktan sonra kim iner ki!
İnen görülmüş mü?
* * *
KAYSERİLİLER hoş sohbet, nüktedan adamlardır.
Rivayet odur ki, padişah her sabah koskoca imparatorlukta neler olup bittiğini mabeyinciden öğrenirken, mesela Erzincan’da deprem, İstanbul’da yangın, Trabzon’da fırtına olduğunu öğrenirken, heyecan ve merakla sorarmış:
“Kayseri’de bir şey var mı?”
Bir, üç, beş, mabeyinci dayanamamış:
“Efendimiz, Kayserili kullarınızı ne kadar sever, üzerlerine titrersiniz?”
Padişah gülümsemiş:
“Sandığın gibi değil, Kayseri’ye bir hal olursa, Kayseri halkı bütün memlekete dağılır, ondan çekinirim!”
* * *
TAYYİP Erdoğan bunu yeni mi öğrendi?
* Hasan Pulur- Milliyet
Loca’da tehlike!..
Madde 3) Loca içinde en az iki görevli personel bulunur.
Madde 5) Bu görevliler loca kapılarının yanlarında basın mensuplarını görecek bir şekilde durur. Tören rahattaki gibi kollarını arkaya bağlar ve daima basın mensuplarını gözetler, doğabilecek herhangi bir tehlikeye karşı hazır bulunur.
Madde 9) Ön sırada oturan basın mensuplarını dikkatle gözetler. Genel Kurula herhangi bir eşya düşürenleri tespit eder. Locadan dışarı çıkartıp durumu amirine bildirir.
(Bu maddeler TBMM Basın Locası Görev Talimatı’ndan alındı...)
* Melih Aşık- Milliyet
Akif Beki’ye Gül fırçası
Cumhurbaşkanlığı adaylığı netlik kazanmayan Gül, bu konuda basında çıkan haberler için Başbakanlık Sözcüsü Akif Beki’ye, “Çıkan yazılar rezalet, neden müdahale etmiyorsun?” sözleriyle tepki gösterdi.
Cumhurbaşkanlığı adaylığının devam ettiği mesajını vermesine karşın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından adaylığı resmen kamuoyuna duyurulmayan Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün, hakkındaki haberlere müdahale etmediği gerekçesiyle Başbakanlık Sözcüsü Akif Beki’ye çıkıştığı öğrenildi. Olaya tanık olan milletvekillerinin anlatımına göre, Gül, AKP Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısından ayrılırken Başbakanlık Sözcüsü Beki ile karşılaştı. Beki’ye tepki gösteren Gül, medyada aleyhinde çıkan yazı ve haberlere değinerek, “Çıkan yazılar rezalet. Neden müdahale etmiyorsun, açıklama yapmıyorsun?” diye konuştu. Gül’ün bu sözleri bazı MKYK üyelerinin önünde söylemesi dikkati çekti.
* Abdullah Karakuş - Milliyet
TMSF’nin malı deniz
TMSF Başkanı Ertürk; 45 bin YTL aylık maaş isteyen (yoksa istifa ederim diyen) Babahan’ı 35 bin YTL ve lüks bir makam arabası (4x4) karşılığında ikna etti...
TMSF Başkanı Ahmet Ertürk’ün yerinde olmak istemezdim. Kamu adına Sabah ve atv’nin patronu konumunda. Ben Ertürk’ün Sabah ve atv’den bir an önce kurtulmak istediğine eminim. Yanılmıyorsam en büyük hayal kırıklığını Sabah Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ergun Babahan’ın maaş talebinde yaşadı. 45 bin YTL aylık maaş isteyen (yoksa istifa ederim diyen) Babahan’ı 35 bin YTL ve lüks bir makam arabası (4x4 ) karşılığında ikna etti. Eminim o gün kendisi ve arkadaşlarının kamu alacağını tahsil etmek için katlandığı zahmetli yolu sorgulamıştır.
* Yavuz Semerci- Akşam
GÜNÜN TESPİTİ
Gül’den kale düştü
“En önemli koltuğu kardeşi için terk eden adam” edası püf diye söndü.
* Ahmet Hakan - Hürriyet
Özdil, Hürriyet’te
Bir süre önce Sabah gazetesinden ayrılan son dönemin keskin kalemli yazarlarından Yılmaz Özdil, Hürriyet’teki yazılarına pazar günü başlıyor.
Türkiye kıskaca alınıyor
ABD, 11 Eylül 2001 ’den beri Ortadoğu’da “İslami Model” le birlikte demokrasinin güçleneceğini öne sürüyor...
Türkiye’yi ise “örnek model” olarak tüm dünyaya sunarken Malezya ve Endonezya ’yı işaret ediyor. ABD ve AB Türkiye’yi örnek alırken ne diyor:
“Türkiye’deki İslami parti İsrail’le çok iyi geçinirken aynı zamanda AB’ye girmek istiyor...”
ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi ’nin (BOP) en güçlü ayağını AKP iktidarı oluşturmuyor mu?.. Oluşturuyor!..
ABD’nin bir dediğini iki etmeyen AKP iktidarı, AB’nin her isteğini de yerine getiriyor...
AKP iktidarının uyguladığı dış politika ABD ve AB’nin istemleri doğrultusundadır...
Bunun için de Türkiye’nin ödeyeceği fatura şimdiden bellidir... Zaten medya da bu işin içine çoktan girmiştir...
Türkiye Cumhuriyeti laik, demokratik bir hukuk devleti midir?
Evet, öyledir!..
Bir hukuk devletinde yargı kararları çiğnenir mi? Dün de bugün de çiğnenir!..
Bergama Ovacık , Eşme Kışladağ , Havran Küçükdere ’de yargı kararlarına karşın “altın avcıları” hâlâ altın çıkarıyor...
Eski Tapu ve Kadastro Genel Müdür Yardımcısı Orhan Özkaya ne diyor: “Ülkemizde yabancıların eline geçmemiş maden alanı kalmamıştır.”
Kimdir bu yabancılar?
Çokuluslu şirketler...
Türkiye’de çokuluslu şirketlerin eline geçmiş maden alanları 100-140 bin kilometrekaredir . Yani Türkiye’nin yüzde 15-17’si yabancıların elindedir.
Shell şirketinin Türkiye’de 20 yıl genel müdürlüğünü yapan Anthony Hages ’in açıklamalarını anımsıyorum:
“Petrolle uğraşanlar bilirler ki Türkiye petrol okyanusunun üzerinde oturuyor.”
Orhan Özkaya’nın belirttiği gibi madenlerimiz özelleştirme kisvesi altında yabancılara peşkeş çekiliyor...
Eski ABD Büyükelçisi Edelman , “altın avcıları” na nasıl destek vermişti... Şimdi ABD Savunma Bakan Yardımcısı olan Edelman, yargı kararlarına karşın “altın madenleri” nin çalışmasını istemişti...
Oyun sürüyor...
* Hikmet Çetinkaya / Cumhuriyet
Bankalarımız yabancılara giderken
Ulusal bankalarımızın bir bir yabancılara satılmasının sektörde yarattığı rahatsızlık sürerken, BDDK bu kez de Alternatifbank’ın Yunan Alfabank’a satışına onay vermedi. Son olarak Adabank’ın Kuveytliler’e satışı BDDK engeline takılmıştı. İki red kararına da Bankalar Kanunu’nun 8. maddesinde yer alan kurucu ortaklarda aranan şartlar dayanak gösterildi. Adabank’ta yasanın 8’inci maddesinin ’mali yeterlilik’ile ilgili bölümü nedeniyle olumsuz karar çıkmıştı. Edindiğim bilgiye göre Alternatifbank’ın Yunan Alfa’ya satışında ise durum farklı. Öyleki Alfa, Bankalar Kanunu’nun 8’inci maddesinin ’casusluk’ile ilgili (d) bendine takılmış. Çünkü Alfa’nın yönetiminde Yunan İstihbarat Teşkilatı’ndan emekli bir yönetici bulunuyormuş... Bu konu kamuoyunda tartışılmaya devam edilecek...
Peki asıl konumuza gelinecek olursa; Bankacılıkta yabancı payı sınırlandırılmalı mı? Özelleştirmeden yana olan biri olarak ben de bankacılık sektöründe yabancı payının yüzde 25’leri geçmemesi gerektiğine inanıyorum. Bankacılık sektörü diğer sektörlere benzemez. Bankacılık sektörü ülkenin birikimlerini bünyesinde barındırır. Ülke birikimlerinin yabancıların elinde olması telafisi mümkün olmayan sıkıntılar yaratabilir. Bu nedenle bankalarımızın yabancılara satışında titiz davranmak zorundayız.
Peki banka sahipleri neden bankalarını satıyor? Asıl bu sorunun cevabının verilmesi gerekir. Mevcut Bankalar Kanunu’na göre banka sahipleri tüm aile varlığı ile risk altındadır. Banka yöneticileri ve sahipleri tüm mal varlığı ile sorumlu olmanın yanında ‘hapis cezası’ riski ile de karşı karşıyadır. Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir risk yok. Ancak nedense Bankalar Kanunu’nun o meşhur maddeleri yabancılara uygulanmıyor da sadece yerli banka sahiplerine uygulanıyor. Bu yüzden yerli sermayedarlar hapse girmemek ve varlığını kaybetmemek için bankalarını satmak zorunda kalıyor.
Acı olan da bu...
* Aydın Ayaydın / Sabah
Tarih konuşuyor
Mebus olunca o kadar büyüdüm ki
“...Diyordum ki eğer Kanun-ı Esasi yürürlüğe girer ve milletin mebusları milletin en büyük tabakasından olan aydın fikirli ileri gelenleri, hanedan ve eşrafı bir mecliste toplanırsa milletin tekmil yaraları tedavi olur. Ben böyle düşünüyordum ve bir vakitte mebus olmayı bile hatırıma getirmiyordum, fakat kaza, ne ise beni de mebus yaptı. Aranızda bulundurdu. Efendiler bilir misiniz ne kadar bozuldum... Bendeniz o kadar büyüdüm, o kadar te-rakki ettim ki, adeta yirmi senelik canciğer ahbaplarımı altımda karınca gibi görüyorum... O kadar büyüdüm ki, dokuz defa sadrıâzamlığa ve bu milletin kaderini eline alan bir muhterem yaşlı vezire adeta son derece ters bir muamele yapmayı va-zife zannettim efendiler. Bendeniz on kuruşa nikâh kıyarken, burada devletin koca antlaşmalarını red veya kabul edecek kadar... iktidarım yok iken... üç senede altı tane kabine devirdim, elimi kaldırdıkça sadrıâzam yuvarlanıyor.”
* İpek (Üsküp) Mebusu Hafız İbrahim Efendi