İktidar olsam ilk iş Hasan Cemal'e köşe verirdim!
Ben böyle bir -yani kendini aynı zamanda baş medya patronu, baş genel yayın yönetmeni de varsayan- bir iktidarda söz sahibi olsam, şu aralar ilk iş, ne yapar ne eder, Hasan Cemal'e bir köşe tahsis ederdim!
Hem de öyle bedava dağıtılsa dahi kapağı açılmayan uyduruk yağdanlık bültenlerinde değil; ülkenin en çok satan, en çok okunan, en çok kamuoyu yaratma gücü olan gazetelerinden birinde!
Bırakırdım muhalefet etsin! Muhalefeti desteklesin! Okurlar muhalefetin kalemşoru zannetsin!
Bizzat bundan büyük zarar olur mu muhalefet kanadına?
"Nasıl yani?" mi?
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "adalet" için çıktığı yürüyüşe katılıp, dahiyane "Edirne'ye kadar, HDP'li Demirtaş'ın yattığı cezaevine kadar devam etsin" aklıyla, o canım girişimi en azından bir grubun gözünden düşürmesi, yandaş medyaya itibarsızlaştırma malzemesi vermesi, bir çuval inciri berbat etmesi gibi yani!
Yapması gerekeni; normali yaptı diye alkışlanır mı insan!
Yapıldığı günden bu yana yazıyorum. Medyaya egemen olan "şuursuzluk" halinde bir iyileşme görene kadar da yazmaya devam edeceğim;
"Cumhurbaşkanı'nın medya iftarı güzellemesi" kimi gazetelerde dün de devam etti...
Allah'ım o nasıl bir geniş katılımmış!
Cumhurbaşkanı "tüm kesimleri çağırmış neredeyse"!
Hatta...
O kadar ki...
"Kendisi hakkında zaman zaman eleştiri yapan medya mensupları bile" oradaymış!
***
Davetliler sahiden "gazeteci" iseler; ya ne olacaktı?
Gazetecilik mesleğinin olmazsa olmazlarından biri "eleştirel" bakabilmek, olan biteni "sorgulayabilmek" ise, o iftarda Cumhurbaşkanı yahut iktidarı hiçbir şekilde eleştirmemiş, kalemiyle alkış ve tezahürat dışı hiçbir söyleme imza atmamış bir kişinin bile olmaması gerekirdi.
Çünkü öylesi "gazeteci" değil "dalkavuk" olarak anılıyor dilimizde!
***
Başımıza ne geliyorsa biraz da bundan geliyor işte;
"Olağan" olanı, "normal"i, "zaten olması gereken"i, olağanüstü bir "erdem"miş, bir "lütuf"muş, bir "büyüklük"müş gibi algılayıp kutsamaya kalkışıyoruz.
"Cumhurbaşkanı" eşittir "devletin temsili" ise; "devlet" nezdinde "o kesim", "bu kesim" mi olur; delik deşik edilmiş haliyle bile hâlâ bütün vatandaşlar "eşit" değil mi Anayasamıza göre!
Ee o zaman? "Her kesimi" de davet etmedi zaten de... Velev ki etse, yapması gerekeni yaptığı için bir olağanüstülük mü atfedeceğiz yani kendisine?
---
En yakın tehdit: Sosyal patlama....
Daha önce, 675 sayılı KHK ile Sayıştay Denetçiliği'nden ihraç edilen bunun "hukuksuz biçimde" yapıldığını iddia eden Serhat Taşpınar yazmış:
"Bu sırada Dumlupınar Üniversitesinde doktora yapmaktaydım. Geçen gelen bir yazı ile KHK kapsamında doktoradan da atıldığımı öğrendim.
Ayrıca özel sektör için yaptığım başvurularda KHK'lı olduğumu duyanlar arkalarına bakmadan kaçıyorlar.
Acaba biz yapılmak istenen nedir? Bu ülkede yaşama imkanı verilmiyor, yurt dışı yasağımız da var, yurt dışına da çıkamıyoruz.
Ailemizle birlikte ne yapalım?"
Bu önemli ve sadece Taşpınar ile ailesini değil, bugün itibarıyla 1 milyondan fazla insanı ilgilendiren bir soru.
Bu insanların tamamı "terör örgütü üyesi" mi? Öyle olduğu iddia ediliyorsa tamamı yargılanıyor mu? Tamamı yargılanıyorsa, haklarındaki yargılama neticelenmeden, isnat edilen suçların sabit olup olmadığı kesinleşmeden bunca insanı, aileleri, çoluk çocuklarıyla açlığa mahkûm etmek doğru mu? Bunun olası sosyal neticelerini hesap edebilme kabiliyetine sahip bir Allah'ın kulu yok mu onca "danışman" içinde?
---
Ya tersi olsaydı!..
Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesi, 19 Haziran 2016'da yapılan MHP Olağanüstü Genel Kurulu'nun iptaline karar verdi.
MHP Genel Başkan aday adayı olarak topladıkları imzalarla partiyi Olağanüstü Genel Kurula götüren isimlerin ilk tepkisi "mahkemenin siyasi karar verdiği" şeklindeydi. MHP yöneticileri ise "adaletin tecellisi" dedi.
Hepimiz biliyoruz ki... Aynı mahkeme, aynı üyelerle, tam aksi karar verseydi, şimdi "adaletin tecelli ettiğini", "yargıya güvenmek gerektiğini" filan söyleyen kim varsa veryansın edecekti:
"Yargıdaki FETÖ kalıntılarının marifeti!"
Bu zeminden "adalet" aranmaz. Aranamaz.
Adaletin tecellisinden söz edebilmek için mahkemelerin "herkesin", aleyhte karar aldığı kesimlerin gözünde bile "bağımsız" olması gerek.