İktidar neyi yaptı, muhalefet neyi yapamadı?

24 Haziran seçimleri, öncesi ve sonrasıyla uzun yıllar değerlendirilmesi gereken bir seçim süreciydi. Tartışmalı bir referandum sonrasında baskın seçime gidilerek muhalefetin hazırlıksız yakalanması amaçlandı. Kısmen başarılı da olundu.

Muhalefet açısından konuyu madde madde değerlendirelim:

- CHP, sandıklarda tam anlamıyla teşkilatlı olamıyor. Bunun en yakın örneğine Mansur Yavaş'ın aday olduğu Büyükşehir seçimlerinde şahit oldum. Yavaş, birçok sandıkta önde olmasına ve Yenimahalle'den gelecek oylar (CHP ve MHP seçmeni ağırlıklıdır) sisteme henüz kaydedilmemiş olmasına rağmen Gökçek seçimleri kazandığını ilan etti. Dönemin İçişleri Bakanı o gece YSK'ya gitmişti. CHP, tepki gösterdi ama ellerinde doğru düzgün bir veri yoktu, verileri işlemesi için Genel Merkez'de gönüllülerden oluşturulan ekibin hali içler acısıydı. Sosyal medyadan "Bilgisayarınızı alın CHP Genel Merkezi'ne gelin" çağrıları yapılıyordu. Neticesinde büyük bir kaos oluştu ve itirazlar bile yapılamadı.

- CHP'nin yerel seçimlerde yaşadığı sandık sorunu referandum ve sonrasında da aynen devam etti. 24 Haziran'da ise tavan yaptı. "Tüm sandıklarda varız, hiç merak etmeyin" algısı oluşturuldu. Oysa tüm sandıklarda yoktular ve olanlar da duruma hâkim değildi.

- Muhalefetin ortaklaşa kurduğu Adil Seçim Platformu büyük bir skandala imza attı. İnsanları galeyana getirerek "Açıklanan sonuçlara güvenmeyin. Seçimler ikinci tura kalıyor, Büyükşehir ve Güneydoğu'dan gelen oylarla her şey değişecek" dediler. Bu arada CHP, İYİ Parti ve Saadet'ten üst üste "heyecanlı" tweetler atıldı. Haliyle kitlenin beklentisi değişti. Ancak ne sonuç açıklanabildi ne de doğru düzgün bir açıklama yapıldı. Seçmenler öylece ortada kalmışlardı.

- CHP Sözcüsü Bülent Tezcan, ilk sonuçların gelmesiyle "İkinci tura kaldı, biz kazanıyoruz" ifadelerini kullandı. Ancak seçmen açıkça yanıltılmıştı. Elinizde veri yoksa neden böyle açıklamalar yapıyorsunuz? Yarın öbür gün AA gerçekten manipülasyon yapsa inanacak insan bulunamayacak.

- Tablo böyle olunca seçmende de garip komplo teorileri hasıl oldu. Neler söylenmedi ki... Asıl sorun muhalefet liderlerinin ortaya çıkmamasıydı.

- HDP konusunda özellikle İYİ Parti tavrını tam ortaya koyamadı. Hitap edilen ve oy istenen kitlenin milliyetçi-muhafazakâr olduğu unutulmamalıydı. Ve bu kitlede HDP ve PKK alerjisi hiç olmadığı kadar yüksek bir dönemde. Yıllardır savunulan konularda sadece iktidara muhalif olmak adına geri adım atıldı.

- İYİ Parti'nin il başkanları daha yeni atanmış olmalarına ve yönetimlerini yeni yeni oluşturmalarına rağmen erken seçim kararıyla birlikte "milletvekili" adaylığı için yarışa girdiler. Birçoğu istifa edip aday oldu. Oysa "il başkanlığı" sıfatı, yeni dönemle birlikte "milletvekili" kadar etkin ve önemli bir konum. Bu unutuldu, il başkanlarının kesinlikle görevlerini bırakmamaları gerekiyordu.

- Milliyetçilik hiç olmadığı kadar yükselişteydi. Seçim sonuçları bunu gösteriyor. Erdoğan'ın en yoğun milliyetçi söyleme sahip olduğu bu dönemde, "milliyetçi" oyların çoğunluğu AK Parti'ye gitmedi. Hâlâ diri bir şekilde bekleyen yüzde 25'lik bir oy potansiyeli var.

- Alternatif medya bir türlü oluşturulamadı. İYİ Parti'nin mitinglerini, çalışmalarını sadece sosyal medyadan yayınlamakla sonuca ulaşılamazdı. Yaklaşık 30 kişilik bir propaganda ekibiyle çok büyük bir kitleye ulaşılabilirdi. En basitinden bir Youtube kanalı, internet televizyonu bile büyük etki sağlardı.

İktidar neyi başardı

- İktidar partisi, "rakip parti" konumlandırmasını doğru yaptı, İnce'yi "solun tek adayı" olarak değerlendirip seçmenin önüne koydu.

- Milliyetçi-muhafazakâr söylemden geri adım atmadı.

- Elindeki medya gücünü, devlet imkanlarını hiçbir "demokrasi" ve "etik" kaygısı olmadan kendisi için kullandı.

- Erdoğan, geçmiş seçim performanslarıyla kıyaslandığında söylem bakımından en zayıf dönemlerinden birini yaşadı. "Kek, kıraathane, al çocuğunu yat yuvarlan, buzdolabı..." gibi cümlelere rağmen seçmen kendisini terk etmedi. İşte bu milliyetçi-muhafazakâr oyların "gidecek başka yer yok" güvensizliğiyle ilgilidir. Öte yandan muhalefetin AK Parti seçmenine "yakıştırmaları" ne olursa olsun karşı tarafta daha fazla birlikteliğe yol açıyor. Erdoğan meydanlara çıkmasa sırf bu hareketlerden dolayı bile aynı oyu alabilirdi.

Sonuç

AK Parti, her şeyini Erdoğan'a kişisel karizması ve hamlelerine borçlu bir konumdadır. Milliyetçiliğin yükselişi dikkate alındığında kendilerinden oy alabilecek güçlü bir partinin var olması gelecek adına önemli bir değişime işaret edebilir.

CHP'de İnce'nin kısa sürede aldığı oy önemli bir yükseliştir. Yüzde 30, AK Parti'yi 2002'de iktidara taşıyan oya yakın bir rakamdır, küçümsenmemelidir. Parti ise teşkilatlanma mekanizmasını en baştan kurgulamalı. Atatürk'ün partisine yakışır kişileri görevlere getirmeli, söylemlerini öyle oluşturmalı. Örneğin güçlü mitingler sonrasında alkol şişeleri ile "Şerefine Tayyip" görüntülerinin önüne geçilmesi gerekiyor. Çünkü bu da farklı bir yobazlık!

İYİ Parti yaklaşık 5 milyon oy almıştır. Kurulduğu süre ve yaşadığı olumsuzluklar karşısında aldığı bu oy önemli bir başarıdır. Her seçmenine tek tek sahip çıkmalı, hareketini her geçen gün büyütmeye çalışmalıdır. "Kaybetmiş" edasıyla hareket etmek, bir dizi olumsuzluklar meydana getirebilir.

MHP, 50 yıllık bir siyasi parti olarak uzun dönem kendisine hakaret etmiş bir kişiyi Başkan seçtirdiği ve barajı geçtiği için mutlu konumda. Milliyetçi yükseliş doğru değerlendirilseydi şu anda iktidarın en büyük alternatifi olabilirdi.

HDP, yaptıkları terör siyasetiyle çok yakın bir zamanda yüzde 5 seviyelerine ve sonrasında dağılma sürecine girmeyi yaşayacak gibi gözüküyor.

Yazarın Diğer Yazıları