İktidar, muhalefet, teslimiyet!..

"Yalan" ve "gerçek" ayrımını kalın çizgilerle ortaya seren; bilge adamlardan askeri dehalara, edebiyatçılardan devlet adamlarına kadar çok sayıda insanın dile getirdiği müthiş deyimler var... Derler ki onlar;

"- Gerçeğin en büyük dostu zaman, en büyük düşmanı tarafgirlik ve en sadık arkadaşı da alçakgönüllülüktür."

O halde;

"- Arkanı güneşe çevirme, gölgen önüne düşer, gerçek de böyledir" diyenler de vardır...

Velhasıl;

"- Yalan atla gider gerçek yürür; fakat yine de tam zamanında yetişir."

Yalan ve gerçek üzerine söylenmiş sözlerin tamamını bu köşeye yansıtmaya kalkışırsak, gazete sayfalarında yer kalmaz...

Oysa insan yaşamında en büyük kavga da, yalan ve gerçek üzerine devam ediyor...

Hele de konu siyaset olunca, sadece yanıltmak- kandırmak- ihanet etmek değil, yalan söylemek de politikacıların en büyük malzemesi olmaya devam ediyor...

İnsanoğlu ise ya hayallerin peşinde olmasından, ya çaresizlikten, ya da duygusallıktan inanıyor yalanların çoğuna...

İşte kimi din sömürüsü, kimi sağcılık- solculuk, kimi de ırkçılık uğruna sözde siyaset yaparken; politikacıların en büyük sığınağı da toplumları kandıran- uyutan-hayale sürükleyen ve de umut pazarlayan o ezeli yalanlar...

Türkiye Cumhuriyeti 100 yıllık tarihinin en kritik seçimine doğru giderken siyasetin içinde bulunduğu çarpıklık yalanın ötesinde manzaralar da yansıtırken; toplumun sadece bu yalanlara değil, umut pazarlamacılığına ve bu sırada gaflete-dalalete, hatta ihanete boyun eğmesi ve gerçekleri örtbas etme hezeyanı da çarpıcı biçimde kendini dışa vuruyor...

Çünkü "benim Atatürk düşmanım, benim hırsızım, benim Truvam" ve "benim yalancım iyidir" gibi hezeyanlar da işbaşında!.

HİPNOZ EDİLMİŞ AKP KİTLELERİ...

Velhasıl gaflet, yıllardır siyasetin iki yakasında dörtnala koşuyor bu ülkede...

AKP''nin 20 yıllık iktidarında tahrip olmamış, erozyon yaşamamış sosyal- siyasal- ekonomik alanda hiçbir mecra kalmadı neredeyse...

Din sömürüsünün, inançlarından başka dayanakları olmayan kitlelere boyun eğdirdiği bir dönemde, fakirin daha da yoksullaşması, zenginin ise rantiyeye dönüşmesi gözardı edilirken; aynı zamanda hırsızlık- haksızlık- ihale vurgunculuğu zirve yapmışken, tarikat- cemaat yurtlarında çocuklara tecavüz edilmesi olaylarına bile göz yuman devasa bir kitle var...

İşte o kitle; ülkede milyonerlerin sayısı 2 milyona mı ulaşmış, devletin en büyük ihaleleri 5 müteahhite mi gitmiş, kamu sınavlarında milyonlarca insanın hakkı mı yenmiş, umursamaz bir tavırla AKP iktidarının peşinden gitmeye devam etti...

Aynı kitle yüz binlerce şehidin canı pahasına kurulan Türkiye Cumhuriyeti''ni ayakta tutan, başta laiklik, demokrasi, insan hakları, Aydınlanma Devrimi ve eğitimde birliği esas alan Tevhid-i Tedrisat''ın yerle bir olmasını, imam- hatipleşme furyasıyla tarikat ve cemaatlerin önünün açılmasını da zerre kadar umursamadı...

Üstelik aynı kitle hipnoz edilmişcesine, yıllar boyunca kendilerini ekmeğe muhtaç eden bir asgari ücret ya da emekli maaşına talim ederken, bir kilo domatesin 40 liraya, bir kilo kıymanın 300 liraya ulaşmasına bile sessiz kalabildi, kadercilik anlayışının dayatmasıyla yaşamlarını karabasanda tutan bir iktidarların peşinden gidebildi...

İşte bu yüzden 20 yıllık iktidarındaki sosyo-ekonomik tahribatlara rağmen AKP''nin halen nasıl olur da yüzde 30''un üzerinde oy potansiyeline sahip olabildiği de, hiç mi hiç sorgulanmadı...

ÇARESİZLİKTE SUSAN MUHALİFLER!..

Peki; mürit olmayan, gerçeklerin farkında olduğu varsayılan, hatta çoğu zaman "okumuş- aydın" olarak nitelendirilen kitlelerin gaflet siyasetinin diğer cephesindeki aymazlıklara, ihanetlere, çelişkilere bile bile sessiz kalmasına ne demeli?..

İşte bu cephenin ısrarla görmezden geldiği bir gerçek var ki; AKP''nin 20 yıl boyunca ayakta durması nasıl bir siyasal başarıysa, karşısında da

bir başarısızlık, beceriksizlik, öngörüsüzlük vardı...

Ve sözde AKP karşıtı kitleler, bir yandan Erdoğan iktidarlarının icraatlarına sürekli isyan ederken, diğer taraftan muhalefetin neden 20 yıl boyunca o partiye karşı seçenek yaratamadığını sorgulayamadılar...

Üstelik muhalif geçinen partilerde, tüzüğü- programı, hatta kuruluş gerekçelerini ihlal eden ideolojik savrulmaları da, liboş kadrolaşmaları da görmek istemedi o kitleler...

Hatta kimi dinci-bölücü, asansör (!) vurguncusu, Anıtkabir, Atatürk, bayrak ve Türk düşmanı, "kefere"ci, FETÖ''cü ve "Taraf" tetikçisi ihanet odaklarının muhalif geçinen politik kurumlarda cirit atmasına, adeta "denize düşen yılana sarılır" gafletiyle sessiz kalabilen bir kitle var ki, tek gerekçeleri de, "kol kırılır, yen içinde kalır" teslimiyeti!..

Velhasıl; Türkiye siyasetinin iki ayağını oluşturan, yalan ve gerçeğin çatışmasının tam ortasında; sağlı-sollu iki kesimin gafleti 100 yıl sonra cumhuriyeti ürkütücü bir belirsizliğe sürüklerken, ne AKP iktidarını ayakta tutan kitleler uyanabildi, ne de buna karşı direnmeye çalışan CHP ve diğer muhalif partileri destekleyenler...

"Neden 20 yıldır başarılı değiliz, neden rotamızdan çıktık, neden kuruluş gerekçelerimizi bile darbeleyecek bir yapılanma içerisinde savrulduk" diye sorgulamıyor gaflet muhalifçiliğinin peşinde koşanlar...

Yani, ölümü gösterip sıtmaya razı edenlere teslim oldu nice kitleler!..

Özetle; Türkiye''nin AKP iktidarında son 20 yıllık savrulmasının en büyük nedeni nasıl iktidar ve ona karşı seçenek olamayan muhalefetse, bu iki yapıyı sorgulamayan kitleler de sorumlu olmaktan kurtulamayacaklar...

Gücü tam da kendisinde olan kitlelerin, peşinden gittikleri siyasal güçleri sorgulayamadığı bir düzenden ne umut çıkabilir, ne de gelecek belirsizliğini yıkan bir organizasyon...

Siyasiler hep "çare toplumda" demişler ya; işte 14 Mayısta, doğru mu- gerçek mi göreceğiz, "takım tutar gibi parti tutan"ların tercihlerini!..

Yazarın Diğer Yazıları