İklimler değişiyor
Kutuplardaki buzulların erimesinin nedeni olarak gösterilen küresel ısınmanın, iklimler üzerindeki etkisi bariz şekilde görülüyor. Bundan otuz yıl önce görmeye alışık olmadığımız çoğu doğa olayları olmaya başladı, beklenmedik zamanda beklenmedik şekilde yağan aşırı yağmurlar, fırtınalar gece ve gündüz arasındaki ani ısı değişiklikleri bütün her şeyi olumsuz etkilemeye başladı.
Bu yıl özellikle güney batı bölgesindeki narenciye ve nar üretimi ciddi ölçüde verim kaybına uğramış durumda. Bunun nedeni olarak üreticiler aşırı gece gündüz arasındaki ısı farkını gösteriyorlar. Bilimsel verilerin sonuçlarına göre hareket eden bir toplum olmadığımız için ne yazık ki yüzyılın sonunda trilyonlarca liralık yatırımlar suların belli oranda yükselmesi nedeni ile denizlerin tehdidi ile karşı karşıya kalacak.
1999 büyük depreminden sonra hemen her ilde kurulan “afet koordinasyon merkezleri” aslında doğal afetlere karşı ne kadar da duyarsız olduğumuzun bir göstergesi, eğer doğa bilimcilerin öngörüleri doğrultusunda bir yapılaşma yolu izlenmiş olsa, “olması kaçınılmaz olan doğal olaylar, doğal felakete dönüşmemiş olurdu”. Doğaya saygılı olmamız gerektiğini en iyi anlatan söz de aslında “doğanın aklı yoktur kuralları vardır” da gizli. Allah’ın bizlere bahşettiği akılla yapmamız gereken sadece doğa kurallarına saygılı olmak ve uymaktan geçiyor.
Rant uğruna doğa kurallarını görmezden gelmek ve “bir şey olmaz” mantığı ile hareket edilmesi, normal doğa olaylarının doğal felaketler derecesinde sonuçlarla doğurmasına neden olmaktadır. Doğal felaketler her zaman sel, deprem ve yangın gibi olaylarla meydana gelmez, denizle karanın ilişkisi kesildiğinde de doğal felaketlere zemin hazırlanmış demektir. Deniz kenarlarının binalarla işgali sonrası deniz suyunun toprakla ilişkisi neredeyse kesilmiş ve bunun sonucu olarak deniz sularındaki kirlilik oranları aşırı derecede yükselmeye başladı, bu kirlenmelerin sonucu da suların birer bakteri ve hastalık yuvasına dönüşmesine neden oluyor.
Hiçbir devlet kurumu, turizm bölgelerinde havuzlar için kullanılan klor, asit ve yosun önleyici gibi maddelerin her yıl ne kadar tüketildiğinin bugüne kadar hesabını yapmış değil. Sezon sonlarında boşaltılan yüz binlerce havuzdan milyarlarca metre küp ilaçlı su dışarıya atılmakta. Bu sular bir şekilde doğal yollarla denize ulaşmakta, denize ulaşmadan önce toprakla da temas etmekte. Kısacası insanların zevkleri için üretilen yapay havuzlar, sonuçları itibari ile doğaya ciddi zararlar vermekteler.
Bilim adamlarının öngörüleri doğru çıkıyor ve havalar her geçen yıl daha da ısınmaya başlıyor. Yine yüzyılın sonuna kadar güney bölgelerimiz yaşanmaz hale gelecek ve ülkemizin en sıcak ve kurak bölgeleri olacaklar, kuzey bölgelerinin hem iklimsel hem de tarımsal anlamda yıldızı parlayacak. Bu nedenle devlet edenlerimizin özellikle denize sıfır yatırımlara sıcak bakmayıp kredi sağlamaması israfın da önüne geçmek olarak değerlendirilebilir.
Turizme yeni bir yorum getirip, doğaya zararlı etkisi olmayan doğal termal turizm alanları ön plana çıkarılmalı, bu uygulama ile hem ülkenin hemen her bölgesinde var olan termal kaynaklar uluslar arası kullanıma açılmış olacak, hem de “doğaya saygılı turizm yorumu” ile Türkiye çekim merkezi olacaktır.
Tüm milletimizin Ramazan ayını kutluyorum, hayırlı Ramazanlar.