İkibuçuk parti mümkün mü? (2)
Mehmet Tezkan, “Ülkücü camia başkanlık seçiminde Erdoğan’ın arkasında saf tutacaktır” diye son derece iddia içeren bir tahminde bulunurken, hiç şüphe yok ki, bir önceki referandumda yaşananların tecrübesiyle konuşuyor...
Anayasa’yla ilgili referandumunda Genel Merkez’in “Bu anayasa, yıkım anayasasıdır. Türkiye karanlık bir sürece gidiyor” eksenli ‘hayır’kampanyasına rağmen, MHP’nin ağırlıklı olduğu illerde ‘evet’ oylarının baskın çıkması bu tartışmaların fitilini ateşledi... Kırıkkale, Çankırı, Kahramanmaraş, Erzurum, Gaziantep, Sivas, Amasya, Yozgat, Erzincan, Kayseri, Çorum, Niğde, Nevşehir, Elazığ, Malatya gibi illerde ‘evet’ oylarının yüzde 70 civarında, hatta Kahramanmaraş’ta yüzde 80 civarında seyretmesi, MHP Genel Merkezi’nin taban üzerindeki etkisini tartışmaya açtı...
Şimdi de ‘MHP’siz bir siyasî hayat’tasarlanması veya milliyetçi tabanın AKP içinde daha güçlü biçimde temsilinin sağlanarak, küçülüp marjinalleşmiş bir MHP’nin ülke siyasetinde söz sahibi olmaktan uzaklaştırılması bir projedir... Bu projenin ilham kaynaklarından birisi de hiç şüphe yok ki, önceki referandum olmuştur...
AKP, bu anlamda son derece profesyonel bir yapı... Sürekli tekrarlanan periyodik anketlerle seçmenin röntgenini çekiyorlar, buna göre projeksiyon tutuyorlar... Çok iyi biliyorlar ki, oy vermek biraz da alışkanlık işi... O alışkanlığı sürekli teste tabi tutuyorlar...
Tekrar edelim: Son seçimler, bir önceki referandumum gölgesinde gerçekleşti... O referandumun oluşturduğu kutuplaşma, genel seçim sonuçlarını hükümet partisi lehine açık ara etkiledi... Araya karbon kağıdı konmuş gibi, aynı risk önümüzdeki seçimler için de geçerli.. Nasıl son genel seçimler, anayasa referandumunun gölgesinde gerçekleştiyse, bir sonraki seçimler de, Cumhurbaşkanlığı referandumunun ezici gölgesininin altında kalacak...
Bir riski, görmeyince veya yok sayınca, o risk yok olmuyor... Arzu etmeseniz de, hesaplamasanız da mutlaka sizi yakalıyor... Doğrusu ‘kurban’ seçilen partinin, yani MHP yönetiminin bununla ilgili ne gibi tedbirler geliştirdiğini bilmiyoruz... Bir önceki referandumda, farklı düşünenleri ikna etmeye çalışmak yerine, hakaretle geçiştirmek fiilinin siyaseten bir artı doğurmadığı ortada... Bu tecrübenin ışığında önümüzdeki sürecin çok farklı bir siyasetle yönetilmesi gerekiyor... Aksi halde, çevresini daraltan bir anlayış, ikibuçuk partili ‘engelsiz, pürüzsüz’ bir siyasî düzlem arayanların işine geliyor...
Eğer bir gazeteci “Bunlar kesin olarak Erdoğan’ın arkasında saf tutacaklar” diyebiliyor ve bu iddiası bir hayrete veya şaşkınlığa yol açmıyorsa, ortada ciddi bir problem var demektir... Anlaşılan o ki, bundan sonra ikibuçuk partili hayat projelerini daha fazla okuyup, dinleyeceğiz... Siyasi hasımların, MHP gibi köklü bir partiyi, taban devşirme yoluyla ‘içeride eritme’ veya küçülmesini sağlayarak ‘marjinal alana hapsetme’ planlarına karşılık, muhatabın herhangi bir çalışması olursa, onu da buradan sizlerle paylaşırız... Kendi seçmeninin, rakip bir siyasî anlayışın etkisine bu denli açık olması ne kadar dert ediliyor ve ne gibi çözümler düşünülüyor, doğrusu öğrenmek isteriz...
Aslında önceki referandumda kapıların kapatılması ve kendi eliyle ‘yöneten sürecin dışına çekilmesi’ MHP adına büyük bir hataydı... O hata kabul edilmiş olmalı ki, yeni anayasa konusunda aynı yol takip edilmedi ve çalışmaların içine girildi, doğrusu da buydu... Ama bu, MHP’yi, ‘yöneten siyaset’in tamamen dışına itmeye yönelik projeyi sekteye uğratmaya yetmez şüphesiz...
Şimdi MHP kendisi açısından daha sıcak bir sürece giriyor... Büyük Kurultay geliyor ve bu kurultayın herhalde en büyük gündemi, partinin geleceğe nasıl hazırlanması gerektiği olacak... Sadece rutini halletmekle, mevzuatı savuşturmakla, Türkiye’nin gündemini yönlendirmek mümkün olmuyor...