Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sadi SOMUNCUOĞLU
Sadi SOMUNCUOĞLU

"İki boyutlu bölünme"ye doğru

"Önce bölgemizdeki görüntüyü özetleyelim. Irak'ın işgali ve bölünmesinden sonra hız kazanan isyan ve kargaşanın, Orta Doğu'yu dünyanın en sorunlu bölgesi haline getirdi. Artık insanlar ve rejimler, yarınlara güvenle bakamıyor. Afrika'nın kuzeyinden, Arabistan'ın güneyine, oradan Irak, Suriye ve İran'a kadar uzanan, Türkiye'yi de etkisi altına alan gelişmelerin, bölgemizi iki boyutlu bölünmeye zorladığı görülüyor. Afganistan, dolayısıyla kardeş Pakistan'da yaşanan katliam; Somali, Sudan ve Nijerya'da meydana gelen kanlı çatışma ve bölünme süreci de, bu tabloya ilave edilmelidir.

ABD planlarına göre sürdürülen bu saldırıların hepsinde de, (Nijerya hariç) Türkiye'nin en önde rol üstlendiği bilinmektedir. Aktif siyaset adı verilen bu rolün, ülkemizin ihtiyacından kaynaklanmadığı da malumdur. Zira masum Müslümanların öldürülmesi, iç çatışmaya sürüklenmesi, devletlerin yıkılıp zulüm çarklarının kurulması, kaynakların paylaşılması, emperyalistlerin işi olabilir. Ama bizim, asla.

Kaosa sürüklenen bu ülkelerin ortak özellikleri şöyle:

Hepsi Müslüman. Enerji başta olmak üzere zengin kaynaklara sahipler. jeopolitik ve stratejik konumları önemli. Geri kalmışlar. Dikta rejimiyle yönetiliyorlar. İç ihtilaf içindeler. Bu ülkelere, demokrasi ve insan hakları adına giren haçlılar, dünyanın gözleri önünde kan döküp, can alıyor. Bunun kısa adı kanlı emperyalizmdir. Tabii iş burada da bitmiyor. Sömürü düzeninin kalıcı olabilmesi için müzmin müttefiklere de ihtiyaç vardır. Mesela: Suudi Arabistan, Katar, Bahreyn, Mısır, Libya, Tunus, Ürdün ve Türkiye gibi.

Bunlara karşı bazı devletler de savunmaya geçti. İran, Irak, Suriye ve kısmen Lübnan. Bazı Körfez ülkeleri bir cephe oluşturdu. Ancak bu cephe, güç dengesini sağlamaya yetmeyince, süreci yakından takip eden Rusya ve Çin, bu safhada devreye girdi. Hem de hızlı ve kararlı bir şekilde.

İki kutuplu soğuk savaş dönemini hatırlamalıyız; SSCB 1990'da dağılıncaya kadar dünya gücüydü. Bu güce erişmesinde komünizm ideolojisinin rolü büyüktür. Ülkeler ve insanlar üzerinde, askeri kontrolün yanında; eşitlik, kardeşlik, barış, sömürüsüz düzen kurma adına nüfuz hakimiyeti sağlayabiliyordu. Aynen ABD ve Batılı güçlerin demokrasi ve özgürlük adına yaptıkları gibi.

1990'da dağılan Sovyetler Birliği'nin varisi Rusya Federasyonu, bugüne kadar bölge gücü bile olamadı. Ancak zengin kaynakları ve yetişmiş insan gücüyle toparlanmaya başladı. Şanghay İşbirliği Örgütü, (Rusya, Çin, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan'ın üye; İran, Hindistan, Moğolistan ve Pakistan gözlemci) içinde yer aldı. Rusya, Bağımsız Türk Cumhuriyetlerini bir ölçüde kendine bağladı. Gürcistan savaşıyla beraber bölge gücü olma yolunda ilk adımı attı. Ancak bölgede Rusya'yı dışlayacak ve kuşatacak bir süreç yaşanıyordu. Eğer ABD, Suriye rejimini yıkarak ülkeyi bölebilirse; yolu kesilen İran gücünü kaybedecek, Rusya ciddi bir şekilde çevrelenecek, ABD bölgenin kalbine oturacak, İsrail'in önü açılacaktır. Mesele Çin açısından da böyledir. Hem Afrika'daki kaynaklara girmiş, hem İran dahil bölgede belli bir konuma ulaşmışken, etkisizleşecektir. ABD ve Batılı güçlerin Afrika ve Yakın Doğu'da üstünlüğü ele geçirmesi, Çin ve Orta Asya için de ciddi bir tehdit oluşturacaktır. Hillary Clinton'un Şubat başında verdiği, 'ABD, Rotasını Asya'ya Çevirdi' mesajı, bu açıdan çok önemli. Böyle bir durumda; ABD ve İsrail ile Sünni bloku (Suudi Arabistan, Mısır, Katar, Ürdün ve Türkiye) bir tarafta; Rusya, Çin ve Şii bloku (İran, Irak, Suriye) kısmen Lübnan ve bazı Körfez ülkeleri ve özel ilişkilerin etkisiyle bazı Avrupa ülkeleri öbür tarafta yer alabilecektir.

Sonuçta, Orta Doğu'da Soğuk Savaş döneminde bile görülmeyen sertlikte bir devletler kutuplaşması doğacaktır. Buna, İslam dünyasının Sünni ve Şii mezhebine göre bölünmesini eklersek, daha da vahim ve korkutucu bir yarılma ortaya çıkacaktır. BOP da bunu öngörmüyor muydu? İşte buna bölgemizin iki boyutlu bölünmesi diyoruz.

Peki Türkiye ne yapmalı? Önce komşudaki yangına körükle gitmemeli. Gidenleri de caydırmaya çalışmalı. Çünkü bu yangın, bölgeyle beraber bizi de yakabilir." (Sadi Somuncuoğlu, Yeniçağ, 11 Şubat 2012)

Bugüne gelirsek: 5,5 yılda değişen ne? Bu tablo daha da ağırlaşıyor. Irak ve Suriye'den gelen tehdit artıyor. Bir de Katar krizi çıkmış. Türkiye kendi değil, hedefteki İran ile Katar tarafını tutmuş. Eğer kriz uzlaşıp çözülürse yahut da Katar'ın Emir'i veya görüşü değişirse; Türkiye'ye husumet ve İran mı kalacak?

Dış gündem: ABD, Irak ve Suriye'de Türkmen şehirlerini de içine alan "Kürt devletçikleri" ile İskenderun'a ulaşan "terör koridoru" peşinde. Rumlar, KKTC'yi yok edip Kıbrıs'a, Yunanistan adalarımızı işgal edip Ege'ye el koyup, ülkemizi kuşatmakla meşgul.

İç gündem: Bir türlü bitmeyen PKK terörü, şehitler, anaların gözyaşı ve ateş düşen ocaklar... Açlık, işsizlik, gerginlik; çöken ahlak, hukuk, demokrasi ve ekonomi... Bozulan devlet ve TSK yapısı... İç tüzüğü değiştirip milletvekillerini konuşamaz, millî iradeyi iş yapamaz hale getirme kavgaları...

ÖZET: Demek ki, dış gündem başka, iç gündem bambaşka. Ama sorunu, dıştan içe, içten dışa taşıyoruz. Acaba; dilsiz, adsız, kimliksiz ve rabialı "Yeni Türkiye" böyle böyle mi kurulacak? Amaç buysa, buyurun devam edin(!)

Yazarın Diğer Yazıları