İğneyle mezar kazıyan araştırmacılara millî gelirden daha fazla pay ayrılmalıdır

İğneyle mezar kazıyan araştırmacılara millî gelirden daha fazla pay ayrılmalıdır

Ulusal Bilimler Akademisi Muhammed Fuzulu Yazmalar Enstitüsü Türk Dilli Yazmalar Şubesi Kıdemli Araştırmacısı Doç. Dr. Aybeniz Rahimova Yeniçağ’ın sorularını yanıtladı…

1957 Bakü doğumlu Aybeniz Rahimova 1978 yılında Azerbaycan Devlet Eğitim Üniversitesi Dil ve Edebiyat Fakültesi’nden mezun oldu. 1 Ocak 1984’te Azerbaycan Ulusal Bilimler Akademisi Türk Dilli Yazmalar Şubesi’nde çalışmaya başlayan Doç. Dr. Rahimova’nın sekiz kitabı,150’nin üzerinde bilimsel makalesi yayımlanmıştır. Evli olan Aybeniz Rahimova’nın iki kızı, yedi torunu bulunmaktadır.

Yeniçağ: Filolojinin en zor alanı olan yazmalar ve klasik edebiyat örnekleri üzerindeki çalışmalara ne zaman başladınız?

Rahimova: Bu soruya tereddütsüz yanıtım: “Ortaokul yıllarından” olacaktır. Üniversite öğretim görevlisi babam bu alanların Azerbaycan’da iyi tanınan uzmanlarındandı. Babamın yazmalar ve eski kitaplarla zengin kütüphanesinde debelenip dururken aynı zamanda onun çalışmalarını gözlemleme fırsatım oluyordu. Üniversite yıllarımda derslerini sınıfta da evdeki ilgi ve heyecanımla dinlerken yolumu da o yıllarda çizmiştim. Mezun olduktan sonra bir süre eğitim araştırmaları alanında çalışmama rağmen aklım hep Azerbaycan Bilimler Akademisi’ne bağlı Yazmalar Fonu’ndaydı. Tam kırk sene oluyor, işe başladığımda Fon olan bu eşsiz hazine Müdürümüz, Ord. Prof. Dr. Cihangir Kahramanov’un gayretleriyle 1986 yılında Enstitü’ye dönüştü. Ben 1994’te Kahramanov’un danışmanlığıyla kaleme aldığım doktora tezimi savundum. Babamdan sonraki hocam Ord. Prof. Dr. Kahramanov, kürsüden iner inmez profesörlük tezimin konusunu önüme koydu ve “Zaman kaybetmeden başla” diye yeni bir heyecanın kapısını araladı. Fakat ertesi sene hayatını kaybetmesi Yazmalar Enstitü’müzün tüm elemanlarının moralini aşırı bozdu. Kahramanov’un akıl ederek hayattayken yetiştirdiği Mammad Adilov yönetime geçtikten sonra çalışma şevkimiz yeniden yükseldi. Ancak ecel Prof. Dr. Adilov’u 2011’de genç sayılacak yaşta bizden alıp götürünce yeniden moral bozukluğu dönemine girdik. Tüm sıkıntılara rağmen artık bağımlı olduğumuz yazmalar dünyasını terk etmeyi aklımızdan bile geçirmedik ve bugünlere geldik.

Yeniçağ: 1986’da müstakil bir Araştırmalar Enstitütü haline getirilen bu mabed ne zaman kurulmuştu peki?

Rahimova: SSCB’de bilimsel araştırmaların merkezi Bilimler Akedemileri idi. Azerbaycan Bilimler Akademisi bağımsız birim olarak 1945’te kurulurken Yazmalar Fonu’nun kurulması da kararlaştırılmıştı. Yazmalar Fonu’nun kurulmasında İran Azerbaycanı’ndan gelmiş bilim insanlarının, yazma uzmanlarının, Farsça ve Arapçadan profesyonel çeviriler yapan şahısların büyük katkısı olmuştur. Nitekim önce Dil ve Edebiyat Araştırmaları Enstitüsü içinde yazmaları inceleyen şube kurulmuş, o şube 1954 yılında Yazmalar Fonu’na dönüştürülmüştür. Hayatımın birkaç senesini vererek Arap alfabesinden Latin alfabesine aktardığım Gulam Mehmetli Tezkiresi de aynı yıl yazar tarafından Fon’a verilmiştir. Gulam Mehmetli Tezkire’sinde 10-20.-ci yüzyıllarda özellikle Oğuz coğrafiyasında yetişmiş şairlerin, mimarların, tabiplerin, hattatların, minyatürk ustalarının biyografilerine ilişkin bilgiler sunulmuş, şairlerin şiirlerinden parçalar okurlarla paylaşılmıştır. Rahmetli Gulam Mehmetli üzerinde otuz sene çalışarak bitirdiği kitabı Stalin’in başında bulunduğu SSCB’de yayımlatmanın imkansızlığını görünce Yazmalar Fonu’na teslim etmiştir. Bakü’de benim geniş ön sözümle çıkmış bu kitabın Türkçeye çevirisi de tamamlanmış olup yayımlanmasını bekliyoruz. Kırk sene emek verdiğim kurumun çatısı altında dünya çapındaki bilim insanlarıyla çalışmaktan hep büyük mutluluk duydum.

Yeniçağ: Onların bazılarıyla ilgili Türkiye’de yazılarınızın çıktığını da biliyoruz.

Rahimova: Türkiye’nin dergilerinde yazılarımı yayımlayan ve bilim-araştırma portallarında bana köşe veren kurumlara teşekkür borcum vardır. Yazmalar Enstitüsü’ndeki kadın bilim insanlarıyla ilgili yazılarım Türk Dünyasının Bilim Kadınları dizisinde Türk Dünyası Tarih ve Kültür Dergisi’nde yayımlanmaya devam ediyor. Merhume Prof. Dr. Cennet Nakiyeva, Prof. Dr. Azade Musabeyli, Prof. Dr. Tahire Hasanzade’nin çalışmalarını Türkiye’nin bilim dünyasının benim kalemimden okuyup tanımasından büyük mutluluk duymaktayım. Yenidünyagündemi Bilim-Araştırma Portalında ise Türk Dünyasının Bilim Adamları. Filoloji-Azerbaycan serisinde şimdiye kadar yetmiş iki makalem yayımlanmıştır. Toplu halde yayınevine sunulan bu yazılarım kıymetli araştırmacı arkadaşım Prof. Dr. Nezaket Mammadli’nin önsözüyle kitap halinde ışık yüzü görecektir. Ben Türkiye ile Azerbaycan arasındaki ilişkilerin somut araştırmalar üzerinden geliştirilmesinden yanayım ve Türkiye’de şimdiye kadar yayımlanmış 100’ün üzerindeki yazım da bu amaca hizmet etmektedir. Türkiye’nin bilim-araştırma kurumlarıyla iş birliğimi sürdürürken dergilere yeni yazılarımı gönderiyorum. Bilim insanlarımızı Türkiye’nin bilim çevrelerine tanıtan yazı dizimi de sürdürüyorum. Yazılarıma olumlu tepkiler almam beni memnun ediyor. Kitaplarımın da kardeş Türkiye’de ilgiyle karşılanacağına inanıyorum.

Yeniçağ: Araştırmacısı olduğunuz alanlara Türkiye’de ilgi önemli derecede azaldığı gibi doktor ve profesör ünvanlarına kavuşmak için de artık gece-gündüz ter dökmek gerekmiyor. Bilim alanındaki kırk senelik çalışma deneyiminize dayanarak Azerbaycan’daki durumla ilgili neler söylemek isterdiniz?

Rahimova: Somut olarak yazma uzmanlarıyla ilgili konuşmam gerekirse iğne ile kabir kazıyan insanlar olduğumuzu söylemem gerekir. Bu, her şeyden önce mesleğe sevgi işidir. Bugün Yazmalar Enstitümüzün geçmişine baktığımızda bilim insanlarımızın 60-70 sene bu alanda emek sarf ettiklerini görüyoruz. Prof. Dr. Azade Musabeyli, Prof. Dr. Tahire Hasanzade v.d. benim gözümün önünde her gün arşivde ve kütüphanede 8-9 saat mesai harcamayı sürdürüyorlar. Ben üzerinde senelerce çalıştığım ‘Kahramanname’ isimli yazmayı birkaç ay önce yayımlattım. Kişisel görüşümü sorarsanız devletlerin millî gelirden en çok payı yazmalarla uğraşan bilim insanlarına ayırması gerektiğini tereddütsüz ifade ederim. Türkiye arşivlerinde iğneyle mezar kazan meslektaşlarım için de aynı şeyi söyleyebilirim. Kullandığımız eski alfabenin(Arap alfabesi) noktalarıyla uğraşmak dünyanın en meşakkatli işiyken bu alanın çalışanlarının asla maddiyatı düşünmemeleri gerekir. Azerbaycan’ın ve Türkiye’nin biran önce bu alana millî gelirden daha fazla pay ayırmasını diliyorum.

Yeniçağ: Somut olarak yazmalar ve klasik edebiyat alanında Türkiye ile Azerbaycan arasındaki iş birliğinin nasıl geliştirilmesi gerekir?

Rahimova: Sovet döneminde bile yazmalar, halk edebiyatı ve klasik edebiyat alanlarında bilim insanlarımız iyi işbirliği içinde olmuşlar. Benim görev yaptığım Türk Dilli Yazmalar Şubesi bu alanın sadece Azerbaycan’da değil, Türkiye, Orta Doğu, Uzak Doğu, Avrupa Birliği, eski SSCB ülkelerinde de tanınmasında önemli role sahiptir. Bundan memnuniyet duymamın yeterli olmadığını bildiğim için bilim insanlarımızı birbirimize daha yakından tanıtmamız gerektiğini ifade ediyorum. Örneğin gönül isterdi ki, bu alana altmış senesini vermiş Türk Dilli Yazmalar Şubesi eski müdiresi Prof. Azade Musabeyli Hanımefendi Armağanı Türkiye’de ışık yüzü görsün. Böyle bir armağan kitabını yayıma hazırlama işini memnuniyetle üstlenebilirim. İş birliğimizi geliştirmek için yapılacak çok işimizin olduğunu hepimiz biliyoruz. Burada hepsini saymaya kalksam bana ayrılmış yerin yetmeyeceğinden korkuyorum. Onun için bana bu fırsatı tanıyan Yeniçağ gazetesine şükranlarımı sunarak cevaplarımı burada noktalıyorum.

whatsapp-image-2023-09-09-at-16-41-10-1.jpeg

whatsapp-image-2023-09-09-at-16-41-10.jpeg