İftiranızda boğulun...
Abdurrahman Kâmil Efendi, Hicaz Demiryolu Yardım Komisyonu'ndaki çalışmalarından dolayı Osmani Nişanı ile ödüllendirilmiş, Bursa Fakihzade Medresesi Müderrisliği bulunan, döneminin önemli din adamları arasındaydı. Sultan Bayezid Camii'nde vaaz veriyordu. Sonradan, vefatına kadar yürüteceği Amasya Müftülüğü'ne tayin edildi.
Babası Kadı Ahmed Rifat'tı; dedesi Mustafa Mecidi, kardeşi; kendisinin de İlm-i Kıraat, İlm-i Feraiz, İlm-i Aruz hocası olan Müderris Sadık Efendi "ilmiye" sınıfından bir aileye mensuptu yani.
Mustafa Kemal, Türk kurtuluş mücadelesini başlatmak üzere Samsun ve Havza'dan sonra Amasya'ya geçtiğinde, Abdurrahman Kâmil Efendi de vardı onu coşkuyla karşılayan kalabalığın içinde.
Gece şehrin ileri gelenleriyle birlikte Mustafa Kemal'le "memleket meseleleri"ne dair istişarede bulunduktan sonra evine dönmek üzere ayaklandı. Mustafa Kemal:
- Yanınıza bir adam katayım, karanlıktır...
Hoca Kâmil Efendi:
- Gözlerinin ışığı beni götürür Paşam...
İkilinin ayaküstü veda sohbeti şöyle devam etti:
- Baba bu işte muvaffak olmak da var, olmamak da var. İnşallah muvaffak olacağız. Eğer olamazsak bizi asarlar, kelle gider, ne dersin?
- Oğul, sen ki genç yaşta başını vatan millet uğruna fedâ etmişsin, benim bu ihtiyar kelleyi de koy senin uğruna feda olsun...
***
13 Haziran 1919...
Günlerden Cuma.
Abdurrahman Kâmil Efendi, kendisinden Amasyalılara vatanın içinde bulundu durumu anlatmasını isteyen Mustafa Kemal'in yolladığı pusulayı okuduktan sonra minbere çıkar ve vaaza başlar:
"Muhterem Evlatlarım!
Türk Milletinin, Türk hâkimiyetinin artık hikmet-i mevcudiyeti kalmamıştır. Madem ki, milletimizin şerefi, haysiyeti, istiklâli tehlikeye düşmüştür, artık bu hükümetten iyilik ummak bence abestir. Şu andan itibaren Padişah olsun, isim ve unvanı ne olursa olsun, hiçbir şahsın ve makamın hikmet-i mevcudiyeti kalmamıştır. Yegâne çare-i halâs halkımızın doğrudan doğruya, hakimiyetini eline alması ve iradesini kullanmasıdır."
***
Dün, iktidar yanlısı gazetenin "fetva köşesi"nde bir kere daha okuduğumuz üzere, işte bunu yapmaya, yani 16 Nisan'da yapılacak halk oylamasında "iradesini kullanmaya" çalışan milleti, sırf iradesini şahıslar ve makamların mevcudiyetine ipoteklemiyor diye "İslam düşmanı Kemalist" ilan ediyorlar!
Oysa ki, Cumhuriyet gibi vaktiyle Osmanlı'nın da çok kıymet verdiği bir din adamı, Abdurrahman Kamil Efendi, yeniden, bu kez İzmir'in işgalini telin için kürsüye çıktığında, yukarıda aktardığım vaazının sonuna şu cümleyi eklemişti:
"...işte size Hazret-i Ömer gibi bir başbuğ diye Mustafa Kemal Paşa'yı gösteriyoruz..."
Oysa ki, "İslam düşmanı Kemalistler" diye karalamaya kalkıştıkları insanların "önder"i Mustafa Kemal, o din adamını takdirle yad etmiş ve şöyle demişti Nutuk'ta:
"Genç Cumhuriyetimiz bu gibi ulema ile iftihar eder..."
Oysa ki, bugüne kadar bu ülkedeki hiçbir Kemalist, Allah ile aldatılıp da terk etmedi Allah katındaki tek din İslam'ı; "Ilımlı İslam"a biat uğruna!
Velhasıl...
Şirk içinde boğulanlardan öğrenecek değiliz ne dini, ne dindarlığı!
***
Üniversitelerde doğmuş, üniversitelerde, çağının alimlerince olgunlaştırılmış Türk Milliyetçiliği hareketinin siyasi liderini, üniversite kürsüsünü devirerek korumaya kalkışmak önce Türk Milliyetçiliğine, sonra da koruduklarını sandıkları lidere hakarettir...
Başka sözüm yok!
***
Bursa'da buluşalım...
--------
Malum, Çarşamba Dünya Kadınlar Günü; birçok platformda, kürsüde, meydanda, gazete sayfalarında, televizyon ekranlarında mümkün olduğunca kadınlar konuşacak.
Nasıl bir şey(!) siyasette kadın olmak, sanayide kadın olmak, medyada kadın olmak, iş dünyasında kadın olmak;
Bizatihi kadınlar anlatacak.
Bu minvalde, Uludağ Üniversitesi Genç Kalemler Topluluğu'ndaki kardeşlerimiz aradılar. 8 Mart'ta "kadın yazar olmak" mevzunda konuşmaya çağırdılar.
Çarşamba Bursa'dayım.
Saat 14.00'te, Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Ahmet Taner Kışlalı Salonu'nda buluşalım...