İftiraname... İnfazname... İntikamname...
Yazının başlığını okur okumaz bu tesbitlerin yazara ait olduğunu sananlar yanılıyor. Adalet mekanizmasında savcıların dava konusunda lehte ve aleyhte yazdıklarına "İddianame" deniyor. Meslek hayatımda söz konusu iddianamelerde "Lehte"ye çok az rastladığımı hele son 15 yıldır hiç görmediğimi belirtmeliyim. Canım memleketimde insanımızın en güvenmediği kurumların başında gelen yargının düştüğü durum malumunuz. Ünlü kumpas davalarında sapır sapır dökülen iddianamelerin yazarı savcılar ile bol kepçeden ceza yağdıran hakimlerin de sonu ortada. Kaçan, kurtulduğunu sanıyor. Hapistekiler iyi halden yırtacağı günleri hesaplıyor. Oysa Cumhuriyetimizin tarihine "İftiraname-infazname ve intikamname" ile geçtiler. Hukukumuzun kara yüzü oldular.
Uzatmayalım...
Kimileri yazdıklarım, televizyon konuşmalarımdan dolayı "Davaya zarar vermek" ile itham etse de, umrumda değil. Niyetimi, üzüntümü, kederimi, elemimi en iyi bilenlerin başında konunun muhatabı olan ablam yani Müyesser Yıldız geliyor. Meşhur "Odatv Kumpası"ndan gözaltına alındığından, 15.5 ay sonra tahliye olana kadar her fırsat da en çok yazan meslekdaşı, kardeşi idim. Yıldız'ın deyimi ile "İntikamname" ile yargılandığı ve 6 aydır tutuklu bulunduğu esnada hafta da 2 gün radyoda, 2 gün televizyonda ve çoğu zaman elimin gitmediği yazılarımda Müyesser'i en fazla anan kişi olma gafletini de yaşadım. Malum sebeplerden dolayı cezaevinde ziyaret edemedim bacımı... Benim de avukatım olan "Hukuk Savaşçısı Av. Erhan Tokatlı"dan düzenli olarak bilgi almaktan başka çaremizde yoktu. Müyesser Yıldız'ın hukuksuzca tutuklanma sebeplerinden birinin de O'nun arı kovanına çomak soktuğunu, başta 15 Temmuz darbe girişiminin perde arkası olmak üzere bazı etkili ve yetkililerin canını sıkan haberleri yazmasından kaynaklandığını belirtmiştim. Dahası Müyesser'i hapse tıkarak "Yazamayacağını zannedenler yanılıyor, yazmazsa ölür... Bir yolunu bulup hapishane duvarlarını aşarak yazılarını okuyucu ile buluşturuyor." demiştim. Yaptı da huysuz! Defalarca hukuksuzca kapatılmadan önce Türkiye'nin en çok okunan sitesi olan Odatv'de haftada 3-4 gün yazan Müyesser, Sincan Hapishanesi'nin duvarlarını yıkarcasına haftada 7, bazen günde 2-3 yazı ulaştırdı okuyucuya... O'nu hapse tıkıp susturacağını zannedenler bu durum karşısında çok bozuldular elbette. 6 aydır hukuksuzca içeride tuttukları Müyesser, O'nu içeri tıkan gücü artık daha da zor duruma düşürüyor... Tutuklu kaldığı her saat kamuoyunda zaten yer ile yeksan olan itibarlarını sıfırlıyor. "İftiraname-İnfazname-İntikamname" üçgeni daraldı... 9 Kasım'da Ankara Sıhhıye Adliyesinde duruşma var. İlk kez hakim karşısına çıkacak. Salgın yüzünden duruşmaya katılmasını engellemek istediler. SEGBİS denilen görüntülü sistem ile yargılamayı düşünüyorlardı. Avukatlarının kararlı girişimleri ile duruşma salonuna getirilerek yüz yüze savunma yapacak. 9 Kasım özel bir gün. Yer yüzünde en çok sevdiğimin doğum günü... 9 Kasım akşamı Müyesser'in tahliyesi ile iki kutlamayı birden yapmaya hazırlanıyorum. İlk günden itibaren: "Müyesser çıkacak yine yazacak" demiştik. Ankara O'nu özledi... Bende fırçalarını... Günlük acımasız eleştirilerin, her fırsat da motive edişini, inadını, kararlılığını ve hatta huysuzluğunu özledim.
Tarihi duruşmaya büyük ihtimal salgın gerekçesi ile izleyici alınmayacak. En çok merak ettiğim ise iddianame diye yazılanlar ve her biri çürütülmüş uydurma deliller karşısında yargı heyetinin ne diyeceği...
Bir çift sözde bizim mahalleye... Yani gazetecilik camiasına... Müyesser'i infaz etmeye kalkışan yandaşları, alçakları muhatap bile almıyoruz. Lakin yargılanan Müyesser Yıldız değil, mesleğini hakkı ile yapan gazetecilerin yargılandığına dikkat çekmek istiyoruz. Tanrı hepimizi "İftiraname-İnfazname-İntikamname"den korusun...
Açıktan, kapalı cezaevindeki ablama kucak dolusu sevgiler...