Rusya desteğiyle rejim güçlerinin karadan ve havadan ateş altına aldığı İdlib, aynı zamanda 7 yılı aşkın süredir devam eden Suriye’nin ve Suriye muhalefetinin kaderini belirleyecek kilit kent olma özelliğini taşıyor. Rejim karşıtlarının sığınağı haline dönüşmesiyle ülke nüfusunun neredeyse 3’te birinin topraklarında barındıran İdlib’in düşmesi Suriye muhalefetinin direncinin kırılması anlamını taşıyor. Bu özelliklerinden dolayı rejim karşıtları, 'Küçük Suriye' olarak tanımladığı İdlib’in kaybedilmemesi için sonuna kadar savaşmayı öngörüyor.
Ortadoğu coğrafyasında 'Arap baharı' olarak adlandırılan iç kalkışmaların yaşandığı süreçte tarihler 2011 yılının Mart ayını gösterirken Esad rejiminin bir süre önce kontrolü sağladığı Ürdün sınırındaki Deraa'da daha fazla özgürlük ve demokrasi isteyenler sokağa çıktı. Ancak, rejim güçleri göstericilerin bu isteğine silahla karşılık verdi. Rejim karşıtı ilk gösteride kan akması ile oluşan öfke seli bir anda Suriye’nin tüm kentlerine yayıldı. Daha fazla özgürlük ve demokrasi isteyen Suriyeli sivillerin bu talebi her yerde rejim güçlerince silahla bastırılmak istenmesi, yıllar süren iç savaşın da fitilini ateşledi. Uluslar arası kamuoyunun çağrılarına rağmen Esad yönetiminin gösterileri bastırmak için orantısız güç kullanmakta ısrar etmesi üzerine Suriye Ordusundan ayrılan kurmaylar 2011 yılının yaz ayında rejime karşı silahlanma kararı aldı.
Aynı dönemde ülkenin birçok il ve ilçesinde de benzer yapılar kuruldu ve kendilerine bulundukları bölgenin veya liderlik eden kişilerin isimlerini verdi. Bu süreçte radikal İslami örgütler de silahlanarak rejime karşı duruş sergiledi, terör örgütü PKK’nın bu ülkedeki uzantısı olan PYD yönetimi ise Esad yönetimi ile yaptığı görüşmelerin ardından sürece dahil olmadı. Birçok noktada rejime karşı çatışan farklı isimlerdeki muhalifler kamuoyunda Özgür Suriye Ordusu veya Hür Suriye Ordusu olarak anılmaya başladı. Farklı düşünce yapısına sahip olan ve bazıları birbiriyle çatışmalı olan grupların ortak tek noktası ise 2 yıldızlı Suriye bayrağına eklenen üçüncü yıldızlı yeni bayrağı benimsemesiydi. Tek hedefleri rejim olan Özgür Suriye Ordusu üyeleri kısa sürede ülkenin farklı noktalarında kontrolü bir bir sağladı ve ÖSO bayrağını dalgalandırmaya başladı.
Dağınık bir yapıya sahip olan Özgür Suriye Ordusu’nun düzenli bir şekilde rejime karşı koordineli hareket etmesi için 2012 yılında yapılan toplantıda ÖSO Yüksek Askeri Konseyi kuruldu. ÖSO’nun belirlediği konsey ülkenin güney, kuzey, batı, doğu ve merkez olarak 5 bölgeye ayrılarak mücadele etmesi kararlaştırıldı. Ancak, kurulan yeni yapının pratiğe dönüştürülmesinde sıkıntıların baş göstermesi, ÖSO bünyesindeki gruplar arasında problemlere ve çatışmalara başladı. Söz sahibi olmak isteyen grupların birbiriyle çatışmasıyla başlayan ayrışma IŞİD’in Suriye topraklarına girmesi ve geniş bir tabana ulaşmasına zemin hazırladı. 2013 yılında ülkenin birçok noktasına yerleşen terör örgütü IŞİD, 2014 yılında Rakka’da kontrolü sağladı. IŞİD daha sonra birbiri ardına birçok nokta ve Türkiye sınırındaki kritik ilçelerde de denetimi ele geçirdi. Rejim ile anlaşan terör örgütü PYD ise bu süreçte tek kurşun sıkmadan Fırat’ın doğusunda Telabyad hariç tüm noktalar ile Fırat’ın batısındaki Afrin’in kontrolünün kendisinde olduğunu ilan etti. Terör örgütü IŞİD’in saldırıya geçtiği Kobani’nin ABD öncülüğünde oluşturulan koalisyon ve Türkiye’nin desteğiyle düşmesinin engellenmesinin ardından PYD, karşı atağa geçti. ÖSO üyesi grupların desteğini alan PYD, IŞİD kontrolündeki Telabyad’ın ele geçirilmesi için hamle yaptı. Beraberindeki ÖSO üyesi gruplara IŞİD'in yok edilmesiyle kentin ÖSO’ya bırakılacağını söyleyerek destek bulan PYD, Telabyad’ın kurtarılmasının ardından verdiği sözü tutmadı ve buraya da sözde bayrağını astı. Bu süreçte batılı ülkelere ülkesini seven ve ‘terör örgütü IŞİD’i yok eden’ örgüt imajı ile kendini kamufle etmeyi başaran PYD, oluşturduğu sözde Cezire, Kobani ve Afrin kantonlarını birleştirmek istediğini ilan etmesiyle gerçek niyetini de ortaya koydu. PYD’nin kantonları birleştirmek için Fırat’ın batısındaki Cerablus ve Azez’i ele geçirme hayali Türkiye’nin sert tepkisine neden oldu.
Milyonlarca insanın göç ettiği Türkiye, terör örgütü PYD’nin Fırat’ın batısına geçme hayaline engel olduğu sırada bir başka terör örgütü IŞİD, 2016 yılının ilk günlerinden itibaren Kilis ve Gaziantep’in Karkamış ilçesine peş peşe roket atmaya başladı. IŞİD’in attığı roketler Kilis’te 25 kişinin ölümüne yol açarken, terör örgütü Türkiye içerisinde de canlı bomba ve bomba yüklü araçlarla yaptığı saldırılarda yüzlerce kişinin hayatını kaybetmesine neden oldu. Son olarak 2016 yılı Ağustos ayında Gaziantep’te yapılan bir düğünde çoğu çocuk 56 kişinin ölümüne neden olan saldırının ardından Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından ÖSO ile birlikte 24 Ağustos 2016 tarihinde ‘Fırat Kalkanı Harekatı’ başlatıldı. TSK'nın düzenlediği harekat ile Cerablus ile Azez arasındaki 2 bin kilometre karenin üzerindeki alan IŞİD’li teröristlerden temizlendi. Böylece hem sınır kenti Gaziantep ve Kilis'i tehdit eden DEAŞ bölgeden arındırılmış, hem de kantonları birleştirmek isteyen PYD’nin bu hayali sonlandırılmış oldu.
Türkiye sınırında bunlar yaşanırken, Esad rejimi ise Rusya ve İran'ın desteğiyle muhaliflerin kontrolündeki bölgeleri bir bir geri almaya başladı. Guta gibi bazı bölgelerde kimyasal silah da kullanan rejimin kontrolüne giren yerlerdeki muhalifler ve siviller de bu sırada Türkiye sınırındaki İdlib kentine yönlendirildi. Bu yıl başında ise bu kez TSK, güvenliği için tehdit oluşturan PYD denetimindeki Afrin bölgesinin terör örgütlerinden temizlenmesi için Zeytin Dalı Harekatı’nı başlattı. 57 gün süren harekat sonunda 4 binin üzerinde teröristin etkisiz hale getirilmesiyle Afrin terör örgütlerinden arındırıldı ve Türkiye Fırat’ın batısındaki sınır hattını güvenli hale getirmiş oldu.
REJİM KARŞITLARININ SON KALESİ TEHDİT ALTINDA
Suriye rejimi ise en kritik hamlesini geçen Temmuz ayının ortalarında yaptı. Rejim güçleri, iç savaşın fitilinin ateşlendiği adres olan Deraa’da yeniden kontrolü sağladı. Suriyeli muhalifler açısından soğuk duş etkisi yaratan bu gelişme sonrası Deraa’dan ayrılan binlerce muhalif ve sivil de İdlib’in yolunu tuttu. Bu süreçte Esad yönetimi ise Deraa’da elde edilen zaferi muhaliflerin elindeki son kent merkezi olan İdlib’de de kontrolü sağlayarak taçlandırmayı amaçladığını duyurdu. Rejimin bu açıklaması bir anda tüm gözlerin İdlib'e çevrilmesine neden oldu. Çünkü, iç savaşın ardından Türkiye sınırına yakın olduğu için kenti güvenli gören siviller ile rejimin ele geçirdiği yerlerden gelenlerin de sığındığı tek adres olması nedeniyle 4 milyon nüfusa ulaştığı İdlib, bir anda tüm dünyanın odağı olmaya başladı. Rejime ait savaş uçaklarının kırsalında bombardımana başlamasıyla 4 milyon insanın bulunduğu İdlib, tehdit altına girdi.
BİNLERCE İNSAN GÖÇE ZORLANDI
İdlib’e yönelik gerçekleştirilecek bir operasyonun katliama dönüşmesinin kaçınılmaz olduğunu dile getiren Türkiye’nin başını çektiği ülkeler bu durumu engellemek adına diplomasi trafiği başlattı. İdlib’de garantör ülke olarak bulunan Türkiye, Rusya ve İran’ın çözüm arayışı sırasında Esad rejimi saldırılarını sürdürdü. Tahran'da yapılacak olan üçlü zirveye sayılı günler kala bu kez Rus savaş uçakları Suriye’deki üslerini tehdit ettiği gerekçesiyle rejim uçaklarıyla birlikte İdlib ve Hama kırsalındaki köy ve ilçeleri havadan bombalamaya başladı. İdlib'i elinde bulunduran terör örgütü Heyeti Tahriri Şam'ı (HTŞ) hedef aldığı bildirilen bombardımanlarda onlarca köy ve ilçe savaş uçaklarının yanı sıra karadan da tank, havan ve roketlerle ateş altına alındı. Okul, hastane ayrımı yapılmayan saldırılarda yüzlerce yerleşim alanı yerle bir oldu, onlarca kişi öldü ve 30 binin üzerinde insan evlerini terk ederek iç kesimlere veya İdlib'e göç etmek zorunda kaldı.
İDLİB'İN DİĞER ADI 'KÜÇÜK SURİYE'
Rejim güçlerinin Rusya desteğiyle düzenlediği saldırılarla şimdilik kırsalı tehdit altında olan İdlib ise adeta küçük Suriye gibi. Ülkenin her şehrinin ötesinde neredeyse her ilçe ve beldesinden göç edenlerin sığındığı İdlib, aynı zamanda şu anda Suriye’de yaşamını sürdüren nüfusunun neredeyse 3’te birinin adresi konumunda. Hava ve karadan yapılan saldırıların ardından İdlib’de siviller tedirginliklerini dile getirerek dünyaya 'Bombardımanı durdurun' çağrısı yapıyor. İdlib'de yaşayan milyonlarca insanın en büyük ve neredeyse tek umudu ise Türkiye. İdlib sakinleri, en büyük isteklerinin rejimin saldırılarının son bulması ve silahların bırakılarak kentin yönetimini Azez, Cerablus, El Bab ve Afrin’de olduğu gibi Türkiye’nin sağlayarak huzura kavuşmak olarak ifade ediyor.
MUHALİFLER UZLAŞAMASA DA ORTAK KARARLARI SAVAŞMAK
İdlib’in yüzde 60’ında kontrolü elinde bulunduran HTŞ, rejimin saldırılarının ardından savunma hatları oluşturmaya başladı. Kentte bulunan 16 grubun bir araya gelerek oluşturduğu Ulusal Kurtuluş Cephesi de kontrolünü sağladığı bölgelerde olası kara harekatına karşı hazırlık başlattı. Ancak, muhalif grupların oluşturduğu Ulusal Kurtuluş Cephesi’ne kentteki HTŞ ile Ceyşul İzze ise dahil olmadı. Birleşmeye yanaşmayan HTŞ ile silahlı gücü az olsa da aynı yönde karar alan Ceyşul İzze’nin bu tavrı eleştirilere neden olsa muhalifler İdlib’in düşmemesi için saldırılara karşı direniş gösterilmesi ve savaşılmasında mutabakata vardı. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatı bölgesinde ÖSO’nun lağvedilmesiyle kurulan Milli Ordu da İdlib’in düşmemesi için bölgeye asker kaydırmak için çalışma başlattı. Halen gruplar arasında devam eden görüşmelerde Ulusal Kurtuluş Cephesi ile diğer grupların İdlib’e yönelik rejim saldırısına karşın ortak operasyon odası kurarak izlenecek yol haritasının belirlenmesi hedefleniyor.
HTŞ’YE ‘KENDİNİ LAĞVET’ ÇAĞRISI
Suriye'de bazı muhalif gruplar ise radikal cihatçı örgüt olan ve Türkiye’de dahil birçok ülke tarafından terör örgütü kabul edilen HTŞ’nin yeni oluşturulan Milli Ordu veya Ulusal Kurtuluş Cephesi’ne dahil olmasını ya da kendisini lağvetmesi çağrısı yaptı. Bu yönde şu ana kadar olumsuz cevap alınsa da müzakerelerin sürdüğü ve HTŞ’nin yönetim kademesine olası bir saldırının katliama dönüşeceği hatırlatılıp korkunç sonuçların müsebbibi olmamaları baskısı yapıldığı öğrenildi. HTŞ'nin ise hem ülke içinde kendisine yönelik oluşan tepki ve uluslar arası kamuoyunun baskısı aynı zamanda örgüt içerisindeki ılımlı kesimin silah bırakma isteği nedeniyle kendisini lağvetme kararı alabileceği belirtiliyor. Ancak, lağvedilme kararının alınmasının ardından örgüt içerisindeki radikal üyelerin İdlib dahil Suriye’nin birçok kenti ile Suriye dışında HTŞ'yi terör örgütü kabul eden ülkelerde saldırı ve eylemlere girmesinin de kaçınılmaz olduğu ifade ediliyor.
İDLİB'E HAREKAT BAŞLARSA, HER YERE SALDIRILACAK
Çok bilinmeyenli denkleme dönüşen İdlib’e yönelik rejimin saldırılarının artması ve 4 milyon insanın bulunduğu kentin tehdit altına girdiğine kanaat getirilmesi halinde muhalifler, ülkenin her yerinde saldırılara geçecek. Son kale olarak adlandırılan İdlib’in düşmemesi için ülkede Esad yönetimi karşıtı tüm silahlı güçler, rejim güçlerinin bulunduğu tüm alanlara saldırı başlatacak. Muhalifler yapmayı planladıkları bu hamle ile Esad'ın İdlib'e yönelik saldırılarının engellenmesi veya püskürtülmesi, aynı zamanda rejime kaptırılan bazı bölgelerin de geri alınmasını amaçlıyor.
'İDLİB' SAVAŞIN KIRILMA NOKTASI OLACAK
Tansiyonun düşmediği, masada ve sahada hareketliliğin devam ettiği İdlib, aynı zamanda Suriye savaşının kırılma noktası olacak. En kötü senaryoda İdlib'in düşmesi, son iki yıldır elindeki bölgeleri bir bir kaybeden rejim karşıtlarının, ellerindeki son kent merkezini de Esad'a teslim etmesiyle psikolojik olarak savaşı kaybetmiş olma duygusuna kapılmasının önünü açacak. Aksi senaryoda ise gösterilecek direniş ve savunma ile İdlib’in düşmemesi direnç kaybedecek olan rejime karşı muhalifleri yeniden umutlandıracak ve yapılacak taarruz ile ülke özgürleştirilebilecek. Her iki senaryoda da İdlib’in öneminin farkında olan muhalifler, kötü senaryo ile 7 yılı aşkın süredir 1 milyon insanın ölümüne, 8 milyon insanın ülke dışına göç etmesine neden olan iç savaştan mağlup olarak ayrılmamak için asla geri adım atmayarak sonuna kadar savaşılacağının mesajını veriyor.
SALDIRILARA İNAT, SOKAĞA ÇIKIYORLAR
Savaş uçaklarının çevresini bombaladığı İdlib kent merkezinde yaşayan siviller ise saldırılara inat sokaklara çıkıyor. Tedirginliklerine rağmen kentte yaşamın olduğunu ve silahlı muhalifler dışında sivillerin bulunduğunu göstermek için evlerine kapanmadıklarını dile getiren siviller, dünyanın kendilerini bekleyen ve katliama dönüşecek Esad tehdidini engellemeye çağırıyor. İç savaşın ardından kendilerini yalnız bırakmayan tek ülke olan Türkiye’nin aynı zamanda tek umutları olduğunu dile getiren İdlibli siviller, en büyük arzularının ise bölgelerinin TSK'nın yapacağı bir harekat ile HTŞ ve diğer terör gruplarından arındırılarak Azez, Cerablus, El Bab ve Afrin gibi huzura kavuşturulması olduğunun altını çiziyor.