“İdiris, din’in yoh mi, ne’ttin havlayı?”
Emin dayı ile yeğeni Kaba İdiris tırpan sallıyorlar sabahtan bu yana. Bu çayır bugün biçilmeli. Yağmur yağmadan kurumalı bu otlar, bağ edilmeli tez vakitte.
Emin Dayı’yla Kaba İdiris’in bugünkü azığı, ağız sulandıran cinsinden vallahi. Bir un helvası yaptırmışlar ki evde, tam bir tepsi. Emin Dayı’nın karısı Şefika, bir sofra bezine koymuş bu tepsiyi, dört ucunu ikişer ikişer bağlayıp düğüm etmiş üstten. Tutmuştu Emin dayı bu düğümlerden, sallaya sallaya, güvene güvene gelmişti sabah çayıra.
Kaba İdiris, bis boğaz, duramıyor. Gidip gelip o düğümlerin arasından sokuyor elini helva tepsisinin içine, atıyor avuç dolusu helvayı ağzına. Emin Dayı görse bağırır, fena azarlar ya, göstermiyor.
Öğlen oluyor. Azıklarını yiyecekler. Emin Dayı geliyor helvanın yanına, açıyor sofra bezinin düğümlerini. Aaa! O da ne?! İçinde hiç helva kalmamış. Ne yapsın şimdi Emin Dayı, yensin mi öfkesini, dile mi getirsin?
-İdiris, dinin yoh mi?! Ne’ttin ola havlayı?!
İnceliyor sanki Kaba İdiris boynunu büküyor:
-Yemişem Emin Dayi yemişem... Yemişem dinim haggi üçün..
-Ola zuggumun kökünü ye! Ola hepsini niye yedin? Bi de dinim haggi he?! O din seni çala çırpa!..
-.....
-Sene ekmek yoh ola!.. Çayırın hepsini de sen tek başan biçacahsan!..
Biçti Kaba İdiris, “Havlayı yemek ele golay mi?”
Ne çok Kaba İdiris var ülkemizde öyle değil mi? Bunlara tek başına çayır biçme cezası verecek Emin Dayılar da yok ne yazık ki...
Ola pezevek efendi
Hoca’ya “Efendi” eklemek modası son yıllarda pek yaygınlaştı. Şeytan da dürtüp aklıma o Erzurum fıkrasını getirdi.
Çok sevdiğim değerli hocalar var, onları tenzih ederek, onlardan özür dileyerek anlatıyorum.
Elli yıl öncesi... 4-5 Erzurumlu tüccar İstanbul’a mal almaya gelmişlerdir, Sirkeci’de bir otelde kalmaktadırlar. Otel lobisinde güzel giyimli, son derece kibar birisi yanlarına yaklaşır, Erzurum’un Kobaza sülalesinden olan tüccara bir broşür gösterir:
“Beyefendi bakın, güzel kadınlarımız var, bu gece bunlardan biri ile olmak istemez misiniz?”
Kobaza, hem adamın kibarlığına, hem de teklifine şaşakalır ve şöyle der:
“Ola pezevek efendi, garılar da çok güzel ama biz dini bütün adamlarıh, bu darahlarda bezimiz yohtur...”
Adam uzaklaşır, Kobaza’nın tüccar arkadaşları kıkır kıkır gülmektedirler, neden güldüklerini sorar:
“Yahu pezevenk’i anladık da, pezevek efendi nerden
çıktı?”
“Gardaş, çok kibar adam, ben ona sede pezevek nasıl
diyim?”
E şimdi de bazı hocalar, cami kürsüsünden “Allah bu barış sürecini başlatanlardan razı olsun”, diyerek, dinimizi kendi pis emellerine âlet ediyorlar ve ne yazık ki bu gibilerinin hoca sıfatlarına bir de “efendi” ekleniyor. Vallahi ben de o efendiye, yukarıdaki eklemeyi yapıyorum...
...Ve taşlamalar
Üç taşlama ile bitirelim:
MALUMATFURUŞ
“Malumatfuruş” bilgiçlik
taslayan
Bilmediğini bileni haşlayan
Bilgin ve bilgeler yüce gönüllü
Bunlar “Ben... ben... ben” le
söze başlayan
ALACA DANA
Ona karşı, bundan yanasın,
Ona tıkaç, buna vanasın,
Hem siyah hem beyaz
görüntülü
Şaşkın bir alaca danasın
YUH OLSUN ADIN...
“Nuh” değil “Yuh” olsun adın
Elinden düşsün yargı kalkanın