İddianameyi gördük!
Evet, gördük ki, ortada, “Darbe” falan yok.
Zâten, iddianameyi hazırlayanlar da, “Bu işte ne ordu var, ne de MİT” deyiverdiler. Bizim baştan beri söylediğimiz de buydu. Öyleyse meydan meydan dolaşıp Türk ordusunu darbe yapmanın eşiğinde gibi gösterenler, hatta, “Darbe olursa tankın üstüne çıkacağım” diye efelenenler ne olacak?
Öyle ya, ortaya bir “darbe” lafı atıldı, askere yapılmadık hakaret bırakılmadı.
Türkiye’de ordu düşmanlığı hain bir emperyal oyundur. Düşüncesi kıt olanlar bu oyuna, “Ancak ordu karşıtlığı ile aydın olunur” kompleksine kapıldıkları için âlet olur. Kimileri PKK’lı olduğu için ordu düşmanıdır. Kimi, PKK’lı değildir amma Irak’ın bölünmesinden, bölünüp kuzeyinde bir “Kürdistan” kurulmasından yanadır, Türk ordusunu da bu oluşumun önünde engel görür, onun için ordu düşmanıdır. Kimileri adı senin benim adıma benzese de asla kendisini bu devlet, bu millet ve bu vatana ait hissetmez ve bu millet, bu devletle görülecek bir hesabı vardır, onun için ordu düşmanıdır. Acı olan, işte bu kesimlere bu kesimlerle hiçbir alakası olmamasına ve oğlunu askere “Ya şehit ol ya gazi” diye göndermesine rağmen sırf parti taassubu sebebiyle ve görünürde “demokrasi” adına ordu düşmanlığı yapan yeni ve kalabalık bir kesimin eklemlenmesidir. Onlar için “28 Şubat” ve benzeri her oluşum ve kimi mekanlarda başörtülülere gösterilen tepki de, ordu ile aralarına mesafe koymada bir ölçüdür.
İşte geride bıraktığımız aylar bütün bu kesimleri ordu karşıtlığında ittifak ettikleri bir zaman dilimi olmuştur. Yani aslında milliyetçi ve muhafazakâr olan AKP tabanının bir kısmı farkında olmadan PKK ile, Ermenistan’ın Türkiye içersindeki uzantısı ve yine Türkiye’deki Barzani müttefikleri ile aynı safta yer almıştır. Çünkü o insanları birileri “Asker sizin iktidarınıza karşı darbe yapacak” diye şartlandırmıştır. Doğrusunu söylemek gerekirse bu şer güçlerin büyük bir psikolojik zaferidir. Dolayısıyla Türk ordusu koruduğu ve uğruna canını verdiği vatanında işte bu dönemde kendini bir hayli “yalnız” hissetmiş, öyle olduğu içindir ki Genelkurmay Başkanlığı zaman zaman bildiriler yayınlayarak halkın ordusuna sahip çıkmasını istemiştir. Meselenin milletimiz ve devletimiz adına güzel olan tarafı bu insanın içini sızlatan ittifaka rağmen halkımızın ordusunu yine “en güvenilir kurum” olarak görmeyi sürdürmesi olmuştur.
Çünkü millet Irak’ta, millet Bosna’da, millet Afganistan’da millet Filistin’de “ordusuzluğun” ne demek olduğunu görmüştür, görmektedir. Türk milleti o engin sağduyusuyla ordusunun zayıflaması durumunda ne can, ne nâmus, ne mal, ne din, ne devlet, ne evlat emniyetinin kalmayacağını bunca olumsuz propagandaya rağmen idrak etmiş, kafası karışsa, bocalasa da, “Ben orduma güveniyorum” demeyi sürdürmüştür.
Biz bu hal için bir “Elhamdülillah” diyor, siyasetçilere, orduyu arkadan vurma çirkinliklerinden vazgeçin uyarısını bir kez daha yapıyoruz. Sizin bir yer ve bir değeriniz varsa bu Türk ordusu sayesindedir, bunu aklınızdan çıkarmayınız diyoruz. Allah aşkınıza düşünün, böylesine güçlü bir Türk ordusu olmasa Türkiye Cumhuriyeti Başbakanını, bakanlarını başta ABD ve Avrupa devletleri olmak üzere dünyada kim takar! Kıytırık Yunan’a, henüz devlet mi değil mi o bile belli olmayan Ermenistan’a güç yetmez.
Tabi burada Türk ordusunu yönetenlere de bir çift sözümüz, daha doğrusu onlardan bir ricamız olacak. Siz ne derseniz deyiniz bu millet o ocağı “Peygamber Ocağı” olarak görüyor, kabul ediyor. Öyleyse Peygamber’in saygı gösterdiği hususlar karşısında Türk Ordusunu sevk ve idare edenler azamî titizlik göstersinler, göstermeliler. Bazan bir paşa çıkıyor, “Ben İstiklâl Marşını içime sindiremiyorum” mealinde sözler söylüyor, söyleyebiliyor. Bu da ordu düşmanı unsurların mesela PKK’nın elinde iyi bir malzeme oluyor, “Bak ey Müslüman millet, işte senin Peygamber Ocağı dediğin ordu bu!” diyor, diyebiliyorlar. Birileri de benzer pek çok konuyu abartıp faturayı askere keserek, “Ankara’nın şerrinden Brüksel’in şefaatine sığınırım” diyerek bu milleti “insan hakları” ve “demokrasi” havucu ile Haçlıların kapısına taşıyorlar.
Evet, iddianameyi gördük..
Ve iddianamede orduyu göremedik..
Göremeyince de bu konuları bir kez daha tekrarlamak ihtiyacı hissettik.