İçimizden parçalanmak!

Tarifsiz acılar içindeyim; hemen hemen her konuda, ülkemizin temel ilkeleri ve kurumları bölünmekte! İçimizde bu bölücülük varken, düşmanlara ne hacet!
Bir “aksi tesadüf, iletişim hatası” yüzünden, kamuoyunda ve dışarıda, gözbebeğimiz Ordumuz hakkında yanlış intibalar uyanmışken ve milli birliğe en fazla ihtiyacımız olduğu şu bağlamda, Genelkurmayla Muhalefet, karşı karşıya geldiler! AKP, düşmanlar bu durum karşısında sevinçle ellerini ovuşturuyorlar... Ve iktidar, şimdi aslında gerçek olmadığı halde, “artık Ordu da bizim saflarımızdadır” diyecek ve böylelikle, TSK’nın irticaya karşı mücadelede etkisini -akıllarınca- kıracaktır! AKP, en azından şeklen hiç de taraftarı olmadığı TSK ile aynı safta görünecek!
MHP, son zamanlarda “Askere” fazla sıcak bakmadığını belli etmişti. Bahçeli ve takımı “Silahlı Kuvvetlerden şüphelenmekte haklı çıktık” diyesiler!
Burada kimin haklı olduğunu tartışacak değilim. Fakat bir gerçek de şu ki; Askerlerimizin bir müddet daha orada kalmaları -hele amaçlara ulaşılmışsa- beklenemezdi. Ama dedim ya “aksi tesadüf”. Ve eminim Yaşar Büyükanıt Paşa, aynı gelişmelere dışarıdan baksaydı, aynı şüpheleri duyardı. Bunun için de bu şüpheleri samimi olarak ifade edenleri suçlaması yanlış oldu!
Ve gene, bunun için de brifingde aksi tesadüfü ve sebeplerini daha açık seçik ortaya koysaydı!
Kısacası; kanaatimce “aksi tesadüften” ve “halkla ilişkiler” hatasından kaynaklanan bir yanlış anlama var. Ben, Sayın Baykal’ın bu konuyu siyasi meta yapacak kadar sorumsuz olduğuna inanamam. Ama Baykal, ülkede hasıl olan yanlış intibaı dile getirmeye mecburdu... Karşılıklı kullanılan sözler maksadı aşıyor, o başka mesele!
Erdoğan ve AKP bu tartışmayı siyasi koz olarak kullanacaklardır.
Konu iki taraf arasında, -Büyükanıt Paşayla, Baykal arasında- kapalı celsede konuşulsaydı ve izah edilseydi ve böyle patlak vermeseydi herhalde daha “şık” ve münasip olurdu!
Diğer taraftan da Sayın Genelkurmay Başkanı bu aksi tesadüfü, zamanlama hatasını daha açık itiraf etse ve sebeplerini kısaca geçiştirmeden açıkça söylese idi, herhalde bu da daha iyi olurdu...
Bır incelik var: Başbakan Erdoğan, “Siyasi sorumluluk, yani harekâtın yapılmasının ve de durdurulmasının sorumluğu bize ait” demiş. Öyle de olması gerekir. Öyle olunca da ABD baskısına o mu boyun eğdi, diye düşünmekte haklı çıkarız... Tabii zamanlamasından haberdar olmaması hususndaki mülahazat hanesini, açık bırakmak koşuluyla!
Şimdi, ülke çıkarları için bu “kırığı-kırıklığı”, “yen içinde” onarmak ve polemiği, daha fazla sürdürmemek gerekiyor...
Önemli nokta; doğru veya yanlış, harekât konusu şimdi siyasi çözüme gerekçe olarak kullanılıyor, “operasyon tamam, siyasete devam” deniyor... Gerçi Paşa siyasi çözümün ne olduğunu anlattı ama, bu konuda aymazlık ve ihanet devam edecek! Bu da ayrı bir konu!
Kısacası, “siyasi çözüm” son tahlilde ve neticede “Türkiye’nin çözülmesi” demek!
“Türkler’e bir Kürt kedisi dahi vermem” diyen Talabani’nin güya PKK ile mücadelede, “barışçı çözümde” yardımcı olması için, Cumhurbaşkanı Gül tarafından Ankara’ya davet edilmesi ve alâ-i vala ile karşılanması, “çözülmenin” işareti! Arkasından , “Kuzey Irak Türk Ordusuna mezar olacak” demiş Barzani’nin de, Çankaya’ya davet edilmesi, tüy dikecek!
Ya rab diyorum; gerçekleri görmeyecek kadar budala mıyız ki uyutuluyor, kendi kendimizi içimizden parçalıyoruz!
Türklere karşı “Çin Seddi”ni yapan Çinliler “Duvar tamam, ama Türkler içlerinden parçalanırlar” demişler... Fransa, İkinci Dünya Harbinde, “Majino” hattına rağmen, önce içinden parçalandığı için Alman Ordusuna mukavemet edememişti!

Yazarın Diğer Yazıları