İç ve dış politikada paranoyaklık
Paranoyaklar çok açık olarak gerçekleşen olaylara bile olmadık anlamlar yüklerler. Onlar çoğu kez elindeki şeyi arayan, bunu elinde bulundurduğunun farkında olmayan insanlardır. Sabit fikirlidirler. Gerçeğin bütünü içinden yalnızca kendi mantık sistemine uygun olan unsurları alıp, değerlendirmelerini ona göre yaparlar.
Paranoyağın dünyasında belirsizlik ve bilinmezliklere yer yoktur. Meydana gelen her olgu paranoyağa göre ya bir komplodur ya da bir darbenin işaretidir. Bu yaklaşım, sorunu anlamak ya da çözümlemek yerine içinden çıkılmaz hale getirir.
Mağduriyet paranoyak kişiliğin yakıtıdır. Troreau “Bir insanın işlerini görmesine engel olacak bir derdi varsa, hatta karnı bile ağrıyorsa, bunun için dünyaya yeni bir düzen verilmesi gerektiğine inanır” der. Herhangi bir olguyu üreten sıradan ve sınırlı bir nedene aşırı anlam yüklemek paranoyak tavrın özellikleri arasındadır.
Paranoyaklığın bireysel boyutunun yanında toplumsal boyutu da vardır. Paranoyaklık yalnız sıradan insanlar ve olgular için değil toplumsal olaylarda ve dış politik tavırlarda da kendini gösterebilir.
Son zamanlarda Türkiye, iç ve dış politikada paranoyak özelliği gösteren tavırlarla ağzına kadar doludur.
AKP iktidarı ve yönetimi paranoya belirtisi gösteren onlarca tavır ortaya koymuştur. Halk tabiriyle “gına getiren” paralel tartışmaları bunlardan birisidir. Esad ile ilgili olarak gerçekleştirilen sonu gelmez tartışmalar da bir diğeridir. Bölgede meydana gelen her şeyi Esad’a, ülkede meydan geleni ise paralel yapıya bağlamak böyle bir şeydir.
AKP iktidarının somut ve görünür iki paranoyasından birisi; (içeride) ’Paralel Yapı’, (dışarıda) ’Esed’dir. AKP’ye göre ’Paralel Yapı’ hain, haşhaşi, ajan ve her türlü kötülüğün kaynağıdır. Dışarıda ise diktatör, halkını katleden, kimyasal silah kullanan ’Esed’ başta Suriye olmak üzere Orta Doğu’da barışı berbat etmektedir. Bu tezden hareketle AKP içeride paralel yapının tasfiyesini, dışarı da ise Esed’den kurtulmayı başlıca politika haline getirmiştir.
Devlet yöneticilerinin Esad takıntısı Türkiye’yi bölgede ve dünyada çok zor durumda bırakmıştır. Türkiye’yi yönetenler için Esad’dan kurtulmak esastır, çünkü o bir diktatördür ve ondan kurtulmak için her yol mubahtır. Bölgedeki her şeyi Esad’a ya da ondan kurtulmaya bağlayanlar sonuçta IŞİD’i ve diğer gelişmeleri gözden kaçırmışlardır.
IŞİD’i ve yaptıklarını küresel güç odakları cezalandırmaya kalkınca Türkiye’nin takıntılı yönetimi ’hem IŞİD hem de Esad gitsin’politikasını devreye sokmuşlardır. Bu ’bir taşla iki kuş vurma’politikasıdır ki geri tepme ihtimali yüzde yüzdür.
Türkiye’yi yöneten paranoyak kafa Esad’ın Suriye’nin başından gitmesinin bölgeye refah ve barış getireceğini sanmaktadır.
Esad’ın diktatörlüğüne ve ondan kurtulmaya kilitlenen AKP yetkilileri, bölgede meydana gelen olayları hâlâ anlamamakta direnmektedir. Arap Baharı adı altında meydana gelen somut gerçekleri Türkiye’nin paranoyak zihinleri hem gör(e)memiş hem de okumak istememişlerdir: Irak’ta diktatör Saddam gitmiştir ama ülke hem işgal altına düşmüş hem de bölünmüştür. Libya’da Kaddafi imha edilmiştir ama Libya’nın birliği ve bütünlüğü de onunla birlikte berhava olmuştur. Mısır’da Mübarek’le birlikte barış da gitmiştir. Yemen’de de durum aynıdır.
Aynı şey ‘paralel yapı’nın devlet yetkililerini dinlemesi, komploları ya da “darbe” planları için de geçerlidir. AKP, paralel yapıya kilitlenmiş, bu yapının dinlemesinden ve darbesinden kurtulmak için adeta devleti yeniden yapılandırırken ABD’nin NSA’sının ya da Almanya’nın NBD’sinin dinlemelerini ‘olur böyle vakalar’ diyerek geçiştirmiştir.
En kötü düzenin en iyi kaosa tercih edilir olduğunu takıntılılar fark edememektedir. Yıkılanın yerine konulacak olanın belirlenmediği yerde kaos kaçınılmazdır. Bölgede yaşananlar ve yaşanacak olanlar da bundan ibarettir.