İç politikaya alet etmek
Bölücü örgütün bir günde on bir askerimizi şehit etmesi üzerine çok şey yazılıp konuşuldu. Başbakanın ileri sürdüğü görüşlerden biri de konunun iç politikaya alet edilmemesiydi. Daha önce de başbakan “kimse şehitler üzerinden siyaset yapmasın” mealindeki sözleri sık sık dile getirmişti.
Ne demek oluyor bu? Ülkede kan gövdeyi götürecek; caddeler savaş alanına çevrilecek; mağaza vitrinleri kırılıp dökülecek; polis panzerleri taşlanıp yakılacak; her gün askerlerimiz şehit edilecek ve muhalefet iktidarı tenkit etmeyecek. Ülkenin asayişinden iktidar sorumlu değil mi? Eğer can ve mal güvenliğinin sağlanmasında sorun varsa muhalefet bunu söz konusu etmeyecek mi? “Niçin yurttaşların can ve mal güvenliğini sağlamıyorsunuz?” diye sorgulamayacak mı? “Yürüttüğünüz politika yanlıştır” demeyecek mi?
Ne istiyorsunuz? Hiç muhalif ses çıkmasın mı? Partileri, basın yayın organlarını, yazarları, sivil toplum kuruluşlarını susturmak isteyenler asayişi sağlamış olsalar neyse... Deriz ki “hiç olmazsa canımız emniyette; insanlar ölmüyor.” Ama birileri hem kel hem fodul! Hem can güvenliğini sağlayamıyor, hem de “susun” diyor. Hayır, kellikle fodulluğun yanına bir şey daha koymak gerekiyor. Hem muhaliflerin susmasını istiyorlar, hem de “en demokrat, en liberal biziz” diyorlar. Ben buna bir sıfat bulamadım; vallahi birileri sıfatları da tüketti.
Evet, bölücü terör millî bir meseledir. Millî meselede bütün parti ve grupların uzlaşması beklenir. Peki ama yürütülen politikanın yanlış olduğunu, bölücü terörü önlemek şöyle dursun, tam tersine azdırdığını ve artırdığını düşünüyorsak ne olacak? Nasıl uzlaşacağız? Nitekim birileri de daha önceki politikaların yanlış olduğunu söylüyor. O zaman ne olacak; nasıl anlaşacağız?
Önce şu konuda anlaşalım. Sorun sadece terör mü, yoksa bölücülük mü? Yani PKK, sadece dehşet saçmak için mi terör yapıyor; yoksa ülkenin bölünmesine yönelik bir takım siyasi sonuçlar elde etmek için mi? Eğer “sadece terör olsun diye terör yapıyor” diyorsanız ötesini konuşmaya lüzum yok. O zaman, iktidarda olduğunuza göre, ne yapıp edip terörü önleyeceksiniz. Yok, cevabınız ikinci şekildeyse, o zaman PKK’nın istediği siyasi sonuçların ne kadarına razısınız; onu söyleyiniz. Televizyonlarda Kürtçe var; devlet kanalının biri Kürtçe; konuşma, müzik, basın yayın, Kürtçe kursları serbest. Terör bütün şiddetiyle devam ettiğine göre PKK bu kadarına razı değil. Daha istiyor. Siz de her hâlde ne istediğini biliyorsunuz. Evet, daha ne kadarına razısınız? Öcalan’ın serbest bırakılmasına ve siyasi muhatap kabul edilmesine razı mısınız? Kürtçenin ikinci bir resmî dil olmasına razı mısınız? “Türkiye Cumhuriyeti, Türklerden ve Kürtlerden oluşan bir devlettir” iddialarına evet diyor musunuz? Türkiye içinde özerk bir Kürt bölgesi kurulmasına rıza gösteriyor musunuz? Federasyona razı mısınız? Ve nihayet ülke topraklarından bir parçanın koparılıp ayrı bir bağımsız devlet kurulmasına evet diyor musunuz? “Hayır, bunların hiçbirine evet demiyorum” diyorsanız bunu açıkça ifade ediniz ve o zaman muhalif partilerle uzlaşmaya çalışınız.
Şöyle de diyebilirsiniz: “Biz ‘açılım’ politikası güderek verebileceğimiz her şeyi verdik. Belki buna bir iki şey daha ekleyebiliriz (bunları da sayarsınız). Ancak PKK ve bölücüler bu kadarına razı değil. Biz de üniter yapının bozulmasına ve ülkenin bölünmesine yol açacak diğer taleplere evet diyemeyiz. Milletimiz de zaten bunlara asla razı olmaz. İşte bu noktadan itibaren, terörü ve bölücülüğü bitirmek için el birliğiyle mücadele edelim.” Böyle samimi bir açıklamanın ben muhalefette müspet yankı bulacağına inanıyorum.
Açılımın nereye kadar devam edeceği hususundaki belirsizlikler, kaçamak cevaplar, sorumluluğu başkalarına yıkmaya çalışmalar elbette muhalefetten de olumlu yankı
bulmayacaktır.