... Aslında İzmir'deki oy hareketleri MHP ve HDP'den 'hayır'a yönelişler anlamında İstanbul ve Ankara'yla aynı yörüngede yol alıyor. MHP faktörü İzmir'de etkisini 'evet' ve 'hayır' oyları arasındaki farkı iyice açmak şeklinde göstermiştir. (...) MHP'den de 'hayır'a doğru kuvvetli bir blok hareketinin cereyan ettiği aşikar.
(...) Referandumun önemli bir sonucu yalnızca 'hayır' oylarının Ege sahiliyle sınırlı kalmayıp sahil şeridine bitişik bölgede belediyelerin AK Parti yönetiminde olduğu Denizli ve Uşak ile MHP'de olduğu Manisa'yı da içine alacak şekilde genişlemesi ve ayrıca yine AK Parti'nin çoğunlukta olduğu Balıkesir'e de uzanmasıydı.
Bu 'hayır' cephesi açısından stratejik bir kazanım. Çünkü CHP'nin kontrolündeki Ege şeridinde AK Parti'nin denize sahildaş tek büyükşehir belediyesi Balıkesir'di. Balıkesir'in 'hayır' cephesine geçmesi şeridin tümünü AK Parti'ye muhalif bir çizgide konumlandırdı.
(...) İç Ege'de sonucu MHP seçmeninin çoğunluğunun nereye gittiği belirlemiştir. Başka kentlerde de karşımıza çıkan bu durumun siyasete dönük muhtemel sonuçları ayrı bir değerlendirmeyi gerekli kılıyor.
Sedat Ergin Hürriyet
***
Dayak yiyen kadınlar AKP'li olsaydı
-------
Referandum günü Kartal'da sandık görevlisi olarak bulunan iki CHP'li kadın, AKP'li oldukları iddia edilen bir grup erkek tarafından sopalar ve tekmelerle dövüldü. Olay sırasında Melisa Yet'in boyun kemiklerinde kırıklar oluştu, Fatma Yılmaz'ı da pencereden aşağıya atmaya çalıştılar.
Tartışma "geçersiz oy" meselesinden çıkmış. Olaya müdahale etmek isteyen bir kadın polisi de dayaktan polis arkadaşları kurtarmış.
Saldırganlara ne oldu, yakalandılar mı, haklarında soruşturma açıldı mı, bilmiyoruz. Bildiğimiz, böyle bir soruşturmanın hiç açılmayacağıdır.
Bu iktidar döneminde bu tür olayları artık kanıksadık. Benzer bir olay, yine aynı nedenle Beykoz'daki bir sandıkta, tanıdığım bir kadının başına da geldi. Oradakiler insaflıymış dövmemişler, sadece bağırıp, tehdit edip, hakaretler savurmuşlar.
Bir an için bu kadınların CHP'li değil de AKP'li olduklarını düşünelim, neler olurdu?
Büyük bir kıyamet koparılmış, sandık başındaki üç-beş zorbanın eyleminden bütün bir kitle suçlanmış olurdu. Cumhurbaşkanı, Başbakan demeçler verir, hastaneye ziyarete gider, olmadı en azından telefonla konuşurlardı, bütün gazetelerde de bunun haberini okurduk. Ama dayak yiyen kadınlar CHP'li olduğu için kimse "Bacımıza saldırdılar" mağduriyetinin peşine düşmedi.
Mehmet Y. Yılmaz Hürriyet
***
'Hayır'cıların aklıyla alay etmek!..
--------
(...) Düne kadar "Kamuoyu araştırmalarının güvenilen, dürüst ismi" olarak bilinen Gür, anayasa referandumuna iki gün kala bir "son dakika" anketi açıkladı. "Evet"in yüzde 61 olacağını ve katılımın da yüzde 91'i bulacağını ilan etti!.. Kamuoyunda bomba etkisi yapan tahminler, Adil Gür'ün özel açıklamaları da eklenerek, yandaş medyada döndüre döndüre yayımlandı. Veriler, seçim tarihimizde eşi görülmedik bir beyin yıkama ve algı operasyonunun malzemesi olarak kullanıldı.
(...) Sonrası malum.. Adil Gür fena halde yanıldı!
(...) Ya sonra! Adil Gür, sanki hiçbir şey olmamış gibi yandaş televizyon ekranlarındaki yerini aldı ve "Yanıldım. Demek ki referandumlarda kararsızları farklı bir yöntemle dağıtmalıymışız. Bundan sonraki seçimlerde daha doğru tahminler yaparak bunu telafi edeceğim" dedi!
(...) Rejim değişiyor, çocuklarımızın, torunlarımızın, ülkemizin geleceği oylanıyor ve "yüzde 61'ci Adil", bu kader seçimindeki 10 puanlık muazzam yanılgıyı işte böyle izah ediyor!
Uğur Dündar Sözcü
***
Sonun başlangıcı
-------
...İktidar yandaşlarının kıl payı fark için göbek atmaları, bayram yapmaları yanlıştır. Bu sonuç, sorumluluğu artan Erdoğan'ın işini daha da zorlaştıracak ve belki de sonun başlangıcı olacaktır.
(...) Yanlışlıklar yapsa bile, yeni sistemde Erdoğan'ı durduracak hiçbir mekanizma yoktur. (...) Türkiye'nin birliğe, birleşmeye ihtiyacı vardır. Oysa çıkan bu sonuç, çok ayrıştırıcı bir nitelik taşıyor!
Rahmi Turan Sözcü
***
Ey samimiyet neredesin?
------------
(...) Bir an için referandum sonuçlarında pozisyonların değiştiğini varsayalım. "Evet" diyenlerin değil de "hayır" diyenlerin "burun farkı" ile önde olduğunu düşünelim. Ve bu halde Yüksek Seçim Kurulu'nun yine "aynı kararı" verdiğini hayal edelim. O zaman bugün Yüksek Seçim Kurulu'nun aldığı kararı "göklere" çıkaran ekibin "alkışlamaktan" vazgeçip nasıl "yerden yere" vurduğuna tanık olunacağı aşikâr!
(...) Önemli olan alınan kararın "işe" yarayıp yaramadığı!
Bu da insanımızın "hak ve hukuk" kavramları karşısındaki zaafını ortaya koyuyor. İnsanlar hak ve adaletin gerçekleşmesi için çalışacaklarına, hak ve hukuka uygun kararlar yerine işlerine gelen kararlar alınması için koşuşturdukları sürece de bu çelişki ortadan kalkmayacaktır. Yasaların yasakladığı, "geçersiz" saydığı bir ortamda ne yapmak gerekir?
Elbette yasaların eksiksiz yerine getirilmesi için kolları sıvamak ve bu yolda çalışmak gerekir. Gelinen noktada izledikleri politikalar nedeniyle kimseyi suçlamak aklımızın kenarından geçmiyor! Biz onların izledikleri politikalardan çok yaşanan gelişmeler karşısındaki samimiyetlerini sorguluyoruz. Ve hiçbirini "samimi" bulmadığımız için de çarkın hep böyle dönüp duracağından korkuyoruz. Yapılacak şey ortaya çıkan fiili durumun işimize yarayıp yaramadığından çok hak ve hukuka uygun olup olmadığını araştırmak olmalıdır. Bu yüzden, "Ey samimiyet neredesin?" diye soruyoruz.
Zeki Ceyhan Milli Gazete