Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Özcan YENİÇERİ
Özcan YENİÇERİ

İbretlik yargı ve adalet

Bugünün Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, paralel yapının "Kendi ülkesinin millî ordusuna, kumpas" kurduğunu söylemişti. Zamanın Başbakanı Erdoğan ise aynı yapının "Sahte ihbar mektuplarıyla, yasadışı dinlemelerle, sahte delillerle tasarlanmış ve ayarlanmış bir kısım yargı mensuplarıyla insanların nasıl mahkûm edildiklerini bugün çok daha belirgin şekilde görebiliyoruz" demişti.

İşte bu süreçte ülkenin genelkurmay başkanlığını yapmış bir kişi, silahlı terör örgütü mensubu olmaktan içeri tıkılmıştır. Eskişehir Emniyet müdürlüğü görevini yürüten şahıs da mücadele ettiği terör örgütünün mensubu olarak nitelendirilerek içeri tıkılmış, yıllarca hapishanede kalmıştır.

"Yandım Allah" diye bağıran iktidar!

Kumpas diye nitelenen davalardan Kıbrıs'ta Erenköy'ün ve Magosa kalesini savunmasını yapan kahraman komutanlar (darbeci suçlamasıyla) yıllarca içeride tutulmuştur. Dahası Kardak kayalıklarına çıkan kahraman subaylar da bu davalar dolayısıyla üzerlerine düşen payı almışlardır.

Bu davalar milletin gözü önünde meydana gelmiştir. Bu davalar yıllarca sürerken iktidar sahiplerinin ya sesi çıkmamış ya da davaların "savcısı" olduklarını söylemişlerdi. Kurgunun ve senaryonun nasıl yazıldığından ve ne şekilde uygulandığına kadar her şeyi bilen iktidar mensuplarının işin ucu 17-25 Aralık'ta ayakkabı kutularına daha doğrusu kendilerine dokunduğunda "yandım Allah" diye bağırmaları hiç de inandırıcı değildir.

Bu durum Türkiye'de hukuk ve adaletin ibretlik halini göstermektedir. AKP iktidarı tere yağından kıl çeker gibi olana bitene "paralelin kumpası" diyerek sıyrılmaya çalışmaktadır. Ömürlerinin önemli bir kısmını hapishanede geçirenlere, itibarları infaz edilenlere, onurlarından intihar edenlere ve hapishanede hastalığa yakalananlara iktidar "ben yapmadım o yaptı" diyerek olanı bitenden kurtulamayacaktır.

Yargıda pes dedirten 2 vak'a!

Türkiye'de adalet konusu kumpas sorununun çok ötesinde olduğunu gösteren başka vakalar da vardır.

Farklı zamanlarda basına düşen 2 vaka Türkiye'de yargı ve adalet konusunun ne hale geldiğinin kanıtıdır. İşte her ikisi de pes dedirtecek iki olay: Birisi 2009 yılının Temmuz ayında gerçekleşmiş. Örneği ancak filmlerde görülebilecek olay şöyle anlatılıyor: "Konya'nın Bozkır ilçesinde kendi girmediği duruşmaya bakması için bir memuru gönderdiği iddia edilen hâkime, Seydişehir Ağır Ceza Mahkemesi'nde 3 yıl 9 ay hapis cezası verildi." Hâkim hanım Adliyede görevli kâtibi kendisi yerine hâkim sıfatıyla duruşmaya çıkarmış. Şaka gibi, olması dahi hayal edilemez!

Bir başka haberde 26 Aralık 2015 yılının gazetelerinde şöyle yer almış: Bir hükümlü, savcılığa gönderdiği mektupta, bir Ceza Mahkemesindeki zabıt kâtibinin, 18 yıllık hapis cezasını hâkimin elektronik şifresini kullanıp 30 bin lira karşılığında 18 aya indirdiği ve hükmün açıklanmasını geri bırakarak ertelediği ihbar ediliyor. Yapılan incelemede, kararın değiştirildiği belirleniyor. Kararı değiştiren zabit kâtibi ile rüşvet karşılığı cezasını sildirdiği iddia edilen şahıs tutuklanıyor. Olay Antalya'da geçiyor.

İnsanın inanası gelmiyor!

Yargılanması gerekenler yargılıyorsa!

Devleti devlet yapan ve milleti bir arada tutan adalet duygusudur. Bu nedenle bir ülkedeki adalet sistemine olan güven sarsılmadan o ülkenin geleceğine duyulan güven de sarsılamaz. 'Adalet devletin temelidir' söylemi nedensiz bir söylem değildir. Adaletin olmadığı yerde devlet de yoktur. Hz. Ali'ye ait olduğu söylenen "Bir devlet dinsiz yaşar ama adaletsiz yaşayamaz" anlamına gelen bir söz de vardır. Adaletin dağıtıldığı yerler de mahkemelerdir. Orada adaleti hâkim ve savcılar dağıtır.

Yargılanması gerekenlerin yargıladığı bir ülkede ne adalet ne de gelecek olur. Bu bakımdan uğranılan adaletsizliğin nedenlerini düşünmekten çok, adalet dağıtan sistemi sorgulamak gerekir. Sonuçta yasaların iyi ya da kötü olmasından ziyade yasaların iyi ya da kötü uygulanması önemlidir.

Yazarın Diğer Yazıları