İbn Fadlan ve Türk Algısı

İbn Fadlan ve Türk Algısı

Girayalp Karakuş yazdı.

20 Haziran Dünya Mülteciler Günü dolayısıyla bir mesaj yayınlayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin insanlık ve komşuluk görevini her zaman yerine getirdiğini dile getirdi.

Türkiye’de mültecilerin konumu uzun süredir tartışılmaktadır. Erdoğan’ın bu açıklamasından sonra önceden okuduğum kitapları tekrar karıştırmak istedim ve Müslüman müelliflerin Türk ülkeleri ile ilgili yazdıklarını tekrar gözden geçirmeye çalıştım. Türk ülkeleri hakkında pek çok yazarın vermiş olduğu bilgiler mevcuttur. İbn Fadlan, İbn Batuta, Mahmud el Kâgari, İbn Rusteh, Mes’ûdi, Gerdizî vs… bunlardan bazılarıdır.

Bu yazarların bazıları Türklerden olumlu şekilde bahsederken İbn Fadlan gibi yazarlar Türkleri olumsuz yönde tasvir etmiştir. İbn Fadlan kimdir? Halife el-Muktedir’in Sekalibe kralına gönderdiği köle-elçidir. İbn Fadlan elçi olarak gittiği dönemde Türk ülkelerine uğramış ve başından geçen olayları yazıya dökmüştür. İbn Fadlan yazılarında Türkleri barbar ve medeniyetsiz insanlar olarak betimlemiştir.

İbn Fadlan genellikle Türklerden olumsuz olarak bahsetmektedir. İbn Fadlan’dan dört yüz sene sonra yaşamış seyyah İbn Batuta ise Türkleri çok farklı anlatmaktadır. İbn Batuta Türkler’i “gözü pek ve mert insanlar” olarak tasvir etmiştir.

Türkiye’de bazı akademisyenler İbn Fadlan’ın eserini çok fazla önemserken Türkler hakkında olumlu şeyler yazan seyyahlar ve müellifleri bilinçli veya bilinçsiz şekilde görmezlikten gelmektedir. Örneğin; Mes’udi “Murûc el-zeheb” adlı eserinde Türk boyu olan Oğuzlar hakkında “Türklerin en kahramanları” diyerek övmüştür. Yine Gerdîzî “Zeyn-el ahbar” adlı eserinde “Türklerin kadınları çok namuslu olur” demiştir.

Arap müelliflerinden Câhız Türklerin savaşçı özelliklerini olumlayıcı şu ifadeleri kullanmıştır:

''Türk’ün ömrünün günlerini toplasan atı üzerinde geçen günlerinin yer üzerinde oturarak geçtiği günlerden daha çok olduğunu görürsün."

“Türk bir baytardan daha usta. Atını istediği gibi terbiye etme bakımından seyislerden daha başarılıdır. Atı kendisi yetiştirir. Tay iken kendisi terbiye eder. Atının adını söylese atı onu takip eder. Koşarsa atı arkasından koşar.”

Câhız, Türklerin mizacı ile ilgili ise şunları söylüyor:

“Türkler yaltaklanma, yaldızlı sözler, münafıklık, kovuculuk, yapmacık, yerme, riya, dostlarına karşı kibir, arkadaşlarına karşı fenalık, bid’at nedir bilmezler. Çeşitli fikirler onları bozmamıştır.” Müellif Türklerin vatan sevgisi ile ilgili de övücü şu cümleleri kullanmıştır:

“Türkler Araplar’dan başka milletler içinde vatan sevgisine en fazla sahip olan millettir.” Görüldüğü üzere Arap müellifi Câhız farklı, İbn Fadlan farklı şeylerden bahsetmektedir.

Özellikle bazı Arap müelliflerinde Türkler İslam’dan önce ve sonra diye de ayırt edilmektedir. İslam’dan önce Türkler barbardı ama Müslüman olduktan sonra medenileşti gibi bir algı yaratmaya çalışmışlardır. Oysa bu okuma yanlıştır. Türklerin İslam’dan önce de kendilerine özgü bir medeniyetleri vardı. Ayrıca yerleşik düzene geçiş ile medeniyet arasındaki korelasyon da sıkıntılı bir çözümlemedir. Dünyanın pek çok yerinde göçebe yaşayıp da kendilerine özgü yüksek medeniyet kuran topluluklar olmuştur. Bu ilkel komünal topluluklar medeni dediğimiz insandan daha az yalan bilir ve daha doğru bir insanlardır.

Sonuç olarak İbn Fadlan’ın seyahatnamesinin abartıldığı gibi değerli olmadığı görüşündeyim. Öznel verilere dayanılarak yazılan bu eser, son derece taraflı biçimde yazılmış ve Arap milliyetçiliği kokan bir çalışmadır. İbn Fadlan Ruslar, Peçenekler, Oğuzlar, Hazarlar hakkında bilgiler veriyor ancak yazdıklarında bazı önyargıların olduğu açık olarak görülmektedir.