Hukuk devleti niye seyirci?
Olmaz böyle şey!
Seçimle iş başına gelen (en azından öyle olduğunu varsaydığımız) bir Büyükşehir Belediye Başkanı, zorla istifa ettiriliyor!.. -İlk değil ve deve dişi gibi Kadir Topbaş ve Melih Gökçek "bile" bu yolla gönderildikten sonra sindirilmiş dahi olabilir ama- aynı yolla tasfiye edilen diğer başkanlardan farklı olarak Balıkesir Belediye Başkanı Ahmet Edip Uğur;
- "Emir-demir" demiyor,
- "Dava" demiyor,
- "Partim" demiyor,
- "Vefa" demiyor,
Alenen, o anda yaptığı konuşmayı, yapmak zorunda bırakıldığını, bu konuşmanın kendisine zorla yaptırıldığını ilan ediyor!
Görevine devam etmek istediği halde "ailesine, evine kadar ulaşan baskı ve tehdide varan müdahaleler" sonucu mecburen istifa ettiğini söylüyor...
Ve hukuk devleti bunu izliyor!
***
Dedim ya; olmaz böyle şey!
Uğur'un gözyaşlarına boğulduğu andan, şu dakikaya kadar kendisine yöneltilen bütün eleştirilerin haklılık payı var;
Kameraların karşısında ağlamak yerine suç duyurusunda bulunmalıydı.
Kimler tehdit etti, neyle tehdit etti asıl bunu ifşa etmeli ve sırtını hukuk devletine dayayarak kendisine halkın emanet ettiği makamı korumaya çalışmalıydı.
Açıklamasında dediği gibi "FETÖ bağı yok"sa, "yolsuzluk yok"sa, eh partisinden istifa ettiğine göre, kan kusup kızılcık şerbeti içtim demesini gerektirecek bir gönül bağı da kalmadıysa ne mani oldu bunu yapmasına?
Siyasilerin alengirli işleri; hadi oldu... Hadi Uğur yargıya başvurmadı, başvurmuyor; peki Cumhuriyet'in savcıları ne yapıyor?
Yargının Uğur'un açıklamalarına seyirci kalması, katmerli skandal değil mi?
Kendisi gidip savcılığa başvurmamış olsa bile, bir belediye başkanının çıkıp herkesin huzurunda evine kadar girilmek suretiyle, ailecek tehdide uğradığını söylemesini, bir savcı, isterse pekala ihbar kabul edip konuyla ilgili soruşturma başlatamaz mı?
Başlatmalı.
***
'Bugün seçim olsa kazanamaz' mı?
Erken seçim tartışmaları başladığından beri "seçimlerin normal zamanında yapılacağı düşüncesinde olduğunu" söyleyen -iktidara yakın yazar- Abdülkadir Selvi, dünkü Hürriyet'te "çünkü" diyor;
"Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda yüzde 50 artı 1 alacağı tablonun sağlama alınması gerekiyor."
Bu ifade, tersten okunduğunda, "mevcut tabloda Erdoğan yüzde 50 artı 1 alamıyor" yahut "mevcut tablo, Erdoğan yüzde 50 artı 1 almasını sağlayacak kadar sağlam gözükmüyor" gibi anlamlara da gelmiyor mu?
***
Musa'nın sandığı(!)
Başıma bir lanet musallat olmayacaksa sormak zorundayım;
Tarsus'ta neler oluyor?
Milletin vekilinin -CHP Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı beş oldu polis tarafından, kapıdan geri çevriliyor- altı üstü bir kazı alanına girmesini, ne arandığına, ne bulunduğuna dair bilgi edinmesini kim, ne, hangi güç ve elbette en önemlisi hangi gerekçeyle engelliyor/engelleyebiliyor?
7/24 koruma tahsis edilen bu büyük sır nedir ki, kazıdan dolayı evleri zarar gören mahalle sakinlerine "gerekirse yeni ev alırız" diye sus payı veriliyor?
İşin içinde, aynı evde kaçak kazı yapan bir polisin, intihar mı cinayet mi şüpheli olan ölümü de olunca, iş gerçekten enteresan üstü enteresan bir hâl alıyor!
Kimine göre evin altından Akdeniz'e kayıp Atlantis'e ulaşan bir tünel uzanıyor, kimi Aziz Paul İncili'ne, kimi de Dakyanus'un hazinesine ulaşıldığını savunuyor; Tarsus gibi mistik iklimi yoğun, manevi mirası yüklü bir yerleşim merkezinde benzer her senaryonun alıcısı vardır illa da, mevzunun miladı 15 Temmuz 2016 olunca; polisiye-gerilim-macera-korku fazla karışık olmamış mı "kurgu"?
Bölgeye hâkim, kulağı delik, üstelik de etkili ve de yetkili konumda bir arkadaşıma sordum dün; "Musa'nın Sandığı" demesin mi?
İlk tepkim:
Haydaaaaaa!
İkinci tepkim:
Neredeyse 2 bin küsur yıldır kayıp olan, varlığı Kur'an'ı Kerim'de de kayıtlı olan ve elbette içindeki eşyalara dair yığınla şehir efsanesi bulunan, en önemlisi bölgeyi dünyanın gözbebeği haline getirebilecek, tıkanan turizmi patlatabilecek, İndiana Jones'u bile Tarsus'ta getirebilecek böylesi bir haber neden gizlenir ki?
Hayır, yağmadan, talandan filan çekiniliyordur desem; devletin kozmik sırlarını bile bu kadar korumadınız ki!..