Hocam, aranızda gerçekten hoca var mıydı?..
Bir rektörün "Cumhurbaşkanı'na itaat farzdır, karşı gelmek de haramdır" demesinden çok daha kötü olan, Diyanet'in, dinî kanaat önderlerinin, ilahiyat dekanlarının, hocalarının hakkı haykırmak yerine susmasıdır...
Diğerine 'deli' der, 'yağcı' der, 'sapkın' der geçersiniz... Ya suskun kalanlar? Onlara ne diyeceğiz?
İçlerinden birisi çıkıp "Rektör dinen doğru söylüyor... Cumhurbaşkanı'na itaat farzdır" dese, inanın o suskunluklarından çok daha delikanlıca bir şey yapmış olacak!..
***
Yeri geldi mi bunların hepsi İmam-ı Âzam'dan bahsederler, överler... Zaten pek çoğu onun geliştirdiği ekole tâbi olmuşlardır olmasına da iş onun meşrebine uymaya gelince hepsi arazidedir!.. İmam-ı Âzam, ilmini, ümeranın ayağına paspas etmedi, bunun için de hep zindanlarda bedel ödedi...
Ne gariptir ki, rektörünkine benzer bu tür çıkışlar karşısında 'suskunluk veya onaylayıcı tavır' neredeyse artık şaşırılmaması gereken bir kural hâline geldi!..
Çıktı birisi Erdoğan'ı 'Allah'ın sıfatlarıyla donanmış' diye ilân etti... Susuldu... Bir başkası 'Erdoğan'ın sünneti' dedi... Susuldu... Üç ilimiz 'üç mübarek belde' statüsüne yükseltildi... Susuldu... Bakara sûresiyle makara yapıldı... Susuldu...
"Hz. Peygamber Mekke'nin fethinde gurura kapıldı, biz kapılmayacağız" şeklinde iftira edildiğinde susuldu... Hatta Diyanet İşleri Başkanlığı 'kasıt o değildi' türünden açıklamayla saçmalığı failden önce düzeltmeye kalktı...
En büyük siyasî mahareti 'etekten tutunmak' olan milletvekilinin kendi akrabalarını işe yerleştirme konusunu savunmak için "Allah akrabayı kolla diye emrediyor ya" diye hiç utanmadan konuştu... Susuldu...
Suçüstü basıldığında bile "Bu, insanların günah işleme özgürlüğüne darbedir" dedi milletvekili... Susuldu...
Çözüm süreci, 'helâlleşme süreci'ne dönüştürülmek istendi... Dinen sadece mağdurlarda olan helâlleşme yetkisi siyasîler eliyle gaspedildi... Susuldu...
***
Bunlar gibi onlarca yüzlerce örnek yaşandı ve hepsinde susuldu... İlmin haysiyeti ve onunla birlikte din kazaya bırakıldı!.. Gözler, gerekirse fırlatanları aradı ama bulamadı... "Hayır, dilsiz şeytan olmayacağım, ilmimin gereğini yapacağım" demesi gerekenlerin çoğu sırra kadem bastı, sessizliğe büründü...
Daha önce 'keşke olsaydı' diye şöyle bir özlemimizi dile getirmiştim: "İlahiyat Fakültesi dekan ve hocaları olsa... Türkiye'de 'dindar' imajının aldığı darbelerin, onların özlük haklarından, ek ders ücretlerinden, yurt dışı seyahatlerinden daha önemli olduğunu kabul eden...
Vakıf, dernek, cemaat vs. adı altında icra edilen cehaletin 'din' diye sunulmasını reddeden... 'Merdiven altı din'in din olmadığını korkmadan ortaya koyan... İmam-ı Âzam gibi, 'Allah'ın rızası'nı 'muktedirlerin rızası'na tercih eden ve bu uğurda bedeller ödemeyi göze alan...
Misyonunun kötülüğe cevaz vermek ve muktedirlerin her türlü uygulamasını onaylamak değil, 'onlardan büyük olan'ı hatırlatmak olduğunu bilen... Yolsuzluğun yolunu yapmayan, adaletsizliğe gözlerini kapamayan... Gerçek ulemalığı ümeraya feda etmeyen..."
***
Hukuk fakültelerinin ve hocalarının ülkede yaşanan büyük anayasal değişim karşısındaki 'yokluk'ları karşısında sormuştuk "Hocam, aranızda hukukçu var mı?" şeklinde... Galiba ilahiyattaki -istisna dışı- hocalara da sormamız gerekiyor "Hocam, aranızda ilahiyatçı var mı?" diye...
Bu arada, bu kadar sessizliğin içinden sesini çıkaran ve yanlışa yanlış diyen iktidar partisinin Grup Başkan Vekili Naci Bostancı'yı tebrik edelim... Naci Hoca "Harran Üniversitesi Rektörü'nün Cumhurbaşkanımızla ilgili sözlerinin, a. Cumhuriyetimizle b. İslam'la c. Cumhurbaşkanımızın siyasal anlayışıyla d. Rektörlük makamında aranan akademik müktesebatla hiçbir ilgisi yoktur" mesajıyla hiç olmazsa tepki göstermiş oldu...
***
Yakında 'dünyada üniversitelerin itibarının öğrenci sayısının çokluğuyla, mimarisiyle, hocalara verdiği maaşla, giydikleri cüppenin kalitesiyle, döner sermayesiyle, rektör veya dekanların odalarının genişliğiyle, binaların yüksekliğiyle değil, ürettiği bilimle ölçüldüğünü bilen akademisyen' duasına çıkacağız bu gidişle!..